Ulu orta bir acının şifresi adeta
içinde biten alfabesi yüreğin belki de kısa mesafe bir koşu, günün öğretisine
denk düşen başka bir alfabe bir de isyanı harflerin bilfiil kendilerini
perçinleyen belki de dengeleyen bir sav.
Her lahzada tedirginlik mevzu bahis
ve çiçeklerin rahminde ölü arılar yatıyor az sonra canlanacaklarına kanıp da
çiçekler yeniden açmaktan vazgeçiyorlar.
Bir koşut mı yoksa belki de bir ön
görü ve menevişlenen cesaretim ile kendimi en öne fırlatıyorum.
Bir domdom kurşunu misal.
Belki de halay çeken bir aparat gibi
halenin izinde yanıp sönen bir ışığın çağırdığı pervane gibi dolayında
geziniyorum sevginin ve de düğmelerini ilikliyorum cesaretimin az sonra alaya
alınacağımı bile bile alayını sıralıyorum içimdeki hasretin.
Göğün hangi durağında bekliyorsa beni
ilham perim ya da olmama vesile iken bir rahmet kursağımda takılı ve inzivaya
çekildiğim ömrün resmini çekiyorum gün ve gün derken soluyorum derken soruyorum
derken savuruyorum belli ki bir avuntu belki de bir övünç kimine göre ve zemzem
suyu ile yıkanmış olmasını diliyorum benliğimin ki bedenimde yama ki zihnimde döngü
ki yüreğimde aşk salgılayan halis munis cennet kuşları.
Ayırdında filan de değilim hani: ne
mevsimin ne insanların ne de kimliğimi unuttuğum o koğuşta hangi rütbeye tekabül
ettiğimi bilmeden kuş bakışı seyredip resmediyorum içimdeki taburu.
Bir tabur dolusu duygu ve düşüncenin
kanat çırpışı ve eşleştiğim tek bir canlı da yok hani an itibariyle yaşıyor
olsun.
İklimin de insanın da ölüsü makbul
benim için en azından yeniden hakarete uğramıyor ve yerin dibine sokulmuyorum.
Kınımda hasret; tinimde ise rehavet.
Tünediğim kadar da türediğim belki de
türevim aşk ve hüzün iken.
Zanların zar attığı bir düzenek ve
iklime konuşlu bedenler ve isyanlar bazen küçük bir çocuğun ölümle restleştiği
bazen bir kadının yok yere zulüm gördüğü bu anlamda acılarımı tek solukta
tüketiyor ve unutuyorum ve derdine düşüyorum insanların hele ki mazlumların bu
anlamda meczup varlığımla makul ölçüde onay almıyorum.
Aşkı katık yaptığım bir rahle ve sevecen
hürmeti sözcüklerin.
Bandırdığım yüreğimi illa ki çıtası
yüksel bilinmez ve rahmetin bana enginlikler vaat ettiği.
Yüreğimdeki kıymık.
İçime kaçan kılçık.
Belki de izafi bir eksen yaşadığıma
dair sözlendiğim insanlar ve satırlar derken boyutsuzluğa yeni bir çentik atıp
içimin marmelat kıvamı akışkanlığında sözlüklere sığdıramadığım acılarım ve
anlatamadıklarım.
Göğün kubbesinde bir sarsıntı: ha
çöktü ha çökecek.
Ve yerin kaydığı ve toprağın göçtüğü
ve zeminin yok olduğu.
Yolumun düştüğü hangi yürekse belki
de gözünden düştüğüm insanlar sebebini bilmeden dışlandığım düzenekte en büyük
kazanımım rahmete odaklı düşlerimle hayatı acıya peşkeş çektiğim.
Dirildiğim bir lahza.
Kıyama durduğum ve de.
Reşit olmasını dilediğim mutluluk
denen çizelge ve hala onaydan geçmeyen.
Abartı olmadan sevmeyi şiar edinmiş
bir iklimde defolu bir bulut iken sürekli yaş ve yas sayıklayan yine de
sevginin mealini unutmayıp aşka haykırdığım cümle bulutları.
Bir özveri.
Belki bir çetele.
Belki de yoksun kılındığım her
dünyevi zevki asla da önemsememiş olmam bir ömür.
Hak ettiğim mutluluk mu yoksa
cafcaflı bir son mu?
Her ne olursa olsun son nefesime
kadar sevmeye ve yazmaya devam edeceğim ve de yâd etmeye en azından bir
kereliğine gözlerimi kapayıp cennette salındığım bir iklimi tahayyül ettiğim
cihan denen güzergâhta, seyyah kimliğimle…
Her ne olursa olsun son nefesime kadar sevmeye ve yazmaya devam edeceğim ve de yâd etmeye en azından bir kereliğine gözlerimi kapayıp cennette salındığım bir iklimi tahayyül ettiğim cihan denen güzergâhta, seyyah kimliğimle…
Kardeşim hak ettiğimiz ne ise Rabbim nasip eder bizi karşılar,bize de rıza ile razı olmak düşer,sıkıntılar ve kederler iyi kulları için kendisini anmak ve acizliğini bilerek büyük Rabbini anması için bir mükafattır,emeğine gönlüne sağlık kardeşim,selamlarımla.
Değer katttınız ağabeyim. Çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarımla.