İliklerime kadar imha edemediğim yorgun yüreğim ve yazmaya doyamadığım idam fermanım…

 

Aşkın külliyesi iken yorgun sözcükler ve ihtar ettiğim yakamozların çığlıkları belki de itibar etmediğim kadar içimdeki çocuğa palas pandıras seviyorum ben sökün eden hınzır yalnızlığı.

 

 

 

Gerçi paye de vermezdim öncesinde ama…

Lal satırlar

Nazenin bir güfte içerlediğim her bestede saklı

Nazenin dokunuşları kalemin

Çığlık çığlığa imgeler

Baskın çıkan kederin kaderi

Hazan mahsulü belki de yaz’ın demi

Dertlendiğim kadar derlediğim her sözcük

Kanaviçeler saklı cümle bitiminde

Cümleten hayatı ve insanları resmettiğim

 

Muadili ise yok kimi duygunun

Meali olsa olmasa ne ki meramı dillendiremediğim

Bir eskiz belki de bir enkaz

Dokunan nameler yürek iklimine

Kabaran deniz gibi ruhun kalmayan mecali

Belki de suyu çekilen bir ırmak

Kurusıkı tebessümler ektiğim çorak toprakların

Aşk ve acı ile intiharı.

 

Yüzleştiğim her duygu her minval

Katık ettiğim gün ve gece ve dolunay

Yıldızlar saçan gözlerim

Yasadığım kadar yaşattığım Yıldız kimliğim

Yoksunluğun coğrafyası hizaya gelen iç sesim

Var olmanın güncesi belki de yazdığım her şiir.

 

Öznemle muhalifim

Özlem giderdiğim yine kendim

Özverim ve özdeş sözcüklerim

Kara tahtada yazılı numaram

Kaderin verdiği her muhtıra

Ve en sevdiğim; öğrenci-öğretmen kimliğim.

 

Manen delişmen bir rüzgâr

İçerlediğim kadar içtiğim şiir

İmleci sözcüklerin ihbar edilesi ömür

Belki de yazmaya doymadığım güftesi duyguların

Şerh düşülesi bir bir…

 

İkazı yanıp sönen bir ışık

İbaresi toz konduramadığım kadar uzak iken aşk

İmha gücü sonsuz

İhlal edilesi sınırlarımda saklı sabır ve huzur

Ve kayıpların döndüğü bir iklim

Elbet umudun bitimsiz sesi…