
Ucu yanik cv
Bilimselliğin öznesinde sefere çıkmış
bir gemi gibi ve demir aldığım limandan bir an evvel uzaklaşmak isteğim.
Gözle görünmeyen bir mutluluk bu ve
beden dilimden de yansımasının asla mümkün olmadığı ne de olsa alabildiğine
kasıyorum kendimi ve gerginliğimle kimseyi de örnek almadan ben olmaya
çabalıyorum aslında bir sen’e değil de size ihtiyaç duyarken.
Duygularım inanılmaz karışık ve
karşılığında söylediklerimin nasıl bir tepki alacağımı da asla kestiremiyorum.
Defolu bir faniyim ben geçmişinde
saklı bir rivayet değil de göreceli bir lanetin sonlandırdığı hayallerim.
Çapaklı gözlerinde mevsimin sıcak
havanın da dayanılmaz ağırlığı ile ter döküyorum her emeğimin karşılığını asla
bulmayacağımdan da emin ve ben üç soytarı hayalimin peşinde nasıl oluyor da
hayat denen düzenekte dikiş tutturamamanın verdiği acı ve sükûnet ile içe dönük
yüzümle de bir dış sesin beni sarmasına ihtiyaç duyuyorum: herhangi bir dış ses
asla beni kötülemeyen; herhangi bir etmen beni yaşamaya şevk eden ve herhangi
bir mucize ansızın doğumumu müjdeleyecek bir gök kuşağı mesela.
Renksizim son zamanlarda belki de en
baştan beri yine de rengimin pembe olduğu ilk gençlik yıllarımda bunun nasıl
başarmış olduğum da asla açıklanmasının mümkün olmadığı bir rivayet.
‘’Benim için sana yüreğimi sunmanın
tek ve en iyi bildiğim yolu yazmak. Bunu sen de dâhil bütün riskleri göze
alarak yapıyorum. Çünkü seni seviyorum ve dostluğumuz sonsuzluk vaadi
taşıyor.’’ (İ. Aral)
Yankısını duyuyorum işte iç sesimin
ve esefle yakınıyor ve yakıyorum ihtimalleri.
Perde uçuşurken yangın öncesi bir
kızıllık peyda oluyor evin çatısında surlar peyda oluyor sırların aksinde ve
güneş vedalaşıp şehirle uykuya dalıyor.
Mehtabın dalgınlığı ile muhatabım ve
dünyanın en dalgın insanı olmamla meşhur bir yenilgi ile de istişare ederken.
Okuyorum bir yandan İnci Aral’ın
yazın yolculuğunu bir yandan derinden iç geçiriyorum. Şansızlığım mı beni bu
noktaya getiren yoksa bir şans mıdır kırklı yaşlarımın başında kalemimle olan
ani tanışıklığım?
Yalın bir tasvir öznemden duyduğum
sıkkınlık.
Yalıtılmış bir hayat belki de en çok
kendi tercihim uzun yıllar iş hayatında kendimce verdiğim mücadelede sonra
geride kalan ucu yanık bir CV:
Mevsimine göre renklerini
biriktirdiğim döpiyeslerim ve şık bir eşarpla boynuma doladığım bir revnak
bileklik belki de içimdeki hayat dolu kızın taşkınlığını henüz resmetmediği.
Benzer bir nokta aramak belki de en
çok hicabını duyduğum ve hala ortak bir nokta bulamadığım yakınımdaki,
uzağımdaki insanlarla.
Bir var oluş kaygısı ya da kayboluş
ve şimdi göğün tentesinde dolgun bir martı doyurucu kocaman bir simit
parçasıyla gününü gün ediyor.
Serçeler apartmanı belki de
yaşadığımız ve şık bir reverans ile karşıladıklarımız bir yandan da karşımıza
aldığımız insanlar.
Ve sevgili Aral’ın iç dökümünde
benzeşmeyi reddettiğim sayısız ipucu aslında terapisel döngüde kendime sırdaş
bir diğer ben bulamadığım için günün ve ömrün sıkıntısını yok saydığım o
yazdığım bir iki saat içerisinde dünyayı kurtaracak bir misyonu da
sahiplenmişken.
Billur sesinde ömrün ve buğulu
gözlerinde sevdanın bir de hain bakışların odaklandığı o bilinmezlik sayacında
takılı kaldığım.
Büyütemediğim bir çocuk içimin devasa
korusunda susuzluğunu gidermek adına matarasına sözcükler dolduran.
Ruhani bir yolculuk ve ulvi bir
dokunuş derken bir vaveylanın sizi sürüklediği pembe bulutlar ülkesi.
Kıyasıya mücadele verdiğim insanlık
aslında benim değil onların benimle restleştiği ve etrafımda gitgide daralan
bir çember.
Öyküm yok benim.
Ama öykülerim var insanlara dair.
Özendiğim kimse de yok benim lakin
bana özenen vardır yoktur bilemesem de biliyorum ki ne benzemek isterim ne de
taklit edilmek.
Reşit bir olgu demek ki içimin
tahayyülü ve hala adını koyamadığım belki de bir buyruk depreşen bir sancı
tökezleyen.
Mimarı iken bunca duygunun ve de
minvali asla ve asla şerh düşmüyorum da bir şeyleri iddia ettiğime dair.
Keşke sessizlik asılı kalsa içimde
belki de ben asılı kalsam asla sonlanmasını istemediğim sükûnette.
Şimdi hücre mahkûmu kelimeleri
yeniden tıkıştırıyorum o konserve kutusuna ve son kullanma tarihi gelmeden de
açmıyorum.
Açmıyorum da ağzımı ve de gözlerimi
belki de ölü taklidi yaparsam keder sonlanacak ve kaderle olan iş birliğine son
verecek ve işte geldiğim nokta:
Yalnızlığımın kutsallığında cümlelere
bağdaş kurup da birileri okusun diye gözünün içine baktığım yoksa göz teması
kurmaktan kaçındığım insanlar mı?
Ölüm gayet de hoş olabilir hani en
azından ruhumdaki yara büyümeden ve gözlerimdeki hüzün daha da deşmeden dünümü…
Aranızda olmak ne güzel ve de yazıp paylaşmak...
Hayatın yolculuk addedildiği ve yazmanın kendisi aşka tekabül eden ve de eşlik eden yaşama sevinci elbette sevgi ve dostluk mademki şiar edindiğimiz...
Tüm güzellikler sizlerle olsun.
Değerli Seçki Kuruluna çok çok teşekkür ediyorum.
Benzer bir nokta aramak belki de en çok hicabını duyduğum ve hala ortak bir nokta bulamadığım yakınımdaki, uzağımdaki insanlarla.
Bir var oluş kaygısı ya da kayboluş ve şimdi göğün tentesinde dolgun bir martı doyurucu kocaman bir simit parçasıyla gününü gün ediyor.
Serçeler apartmanı belki de yaşadığımız ve şık bir reverans ile karşıladıklarımız bir yandan da karşımıza aldığımız insanlar.
Hangi mısraları kıtaları buraya aktarayım kardeşime Maşallah,yorum yazmamakla ,nasıl bir yorumla arz edeyim derken sözler bulamazken kardeşime yetişemiyorum,bir dicle bir fırat gibi coşkun akan ilhamınızı Rabbim eksik etmesin güzel gönlünüzden kardeşim.Bu kadar değişik kelimleri hele ki duymadığım kaleme alamadığım cümleler her daim gönlünüzden coşsun kalemle yazsın biz okuyalım kardeşim,selamlarımla.
varlığınız, değerli ağabeyim ve her birinizin varlığı şükürler olsun ki Rabbimin bana bahşettiği bir güzellik dünyanın tüm sıkıntılarını görmezden geldiğim...
çok çok teşekkür ediyorum duyarlı yüreğinizi.
Allah razı olsun.
sizlerden öğrendiğim ne çok şey ve bana destek olan nadide insanlar, kıymetli hocalarım ve yol arkadaşlarım...
var olun var olsun yüreğiniz.
sonsuz selam ve saygılarımla değerli ağabeyim.
ömrünüz çok olsun.
Allah'a emanet olun