Mevsimi yeni öğüttüm, anne belki de yel değirmenlerinden kaçarken düştüm tuzağa.

İçimin mimarı hangi duygu ise peyda olan ve ben bir baltaya sap olamazken öncesinde askerliğimin…

Uyumayı diledim Tanrıdan sonra da uyanmamayı diledim ve önce uyandım aslında hiç de uykuya dalmamıştım amirim seslendiğinde açtım gözlerimi yoksa gözleri açık olan sadece amirim miydi hani daha dün yeni doğmuş bebeğine dokunmaya kıyamazken bir de ölü ikizini yüreğinin.

Az evvel bitti nöbetim ve beş kişilik timden… sahi kaç kişiydik de şunun şurasına kaça düştük nöbet sonrası?

Dünümle mükellef olduğumu sanırken ölümle sözleşeceğini nereden bilebilirdim rüyalarımın?

Sözcüklerin hegemonyasında bir sıfat dillendi önce anons geçerken hep duyduğum üzere ve ben acımı da korkumu da yok sayıp şehit arkadaşlarımın yanına döndüm.

Ölmeye hakkı yoktu amirimin: dilimi ısırayım dedim ama demez de olaydım ne de olsa her gece kâbus olup çöküyordu önüme içimdeki şüpheli mevsim.

Az evvel bir çam daha devirdim ve okuduğum her Fatiha bin kat geri döndü ve huzurla kesişti yolum.

Babamdan biliyorum ve de onun babasından bu yüzden hep baba olmak istedim tıpkı arkadaşlarım gibi sonra biri girdi aklıma:

‘’Aman ha, sonra ne yaparlar bir başlarına?’’

Konakladığım hayallerde düşlerim buz tuttu tıpkı atmayı unutan yüreğimin kulağına çalınan sesler gibi.

Bin bir yeis ile kıvrıldım döşeğe ve helallik aldığım anam düştü aklıma bu kez ve sesini duymak istedim son kez:

‘’Tanrım, affet beni ne yani anam mı gidici yoksa arkadaşlarım mı beni yanına çağırıyor?’’

‘’Ya, nişanlım oysaki düğünümüz olacaktı daha geçenlerde ve tayin olduğum Diyarbakır’ı duyar duymaz… ateşlendi nişanlım: hemen yıldırım nikah yapalım, demez mi?’’

İçim kurudu adeta ve kurdukça kurdum sonra da attım nişanı. Sahi sağ çıkar mıydım ben üstelik emekliliğime yıllar, yıllar kala?

Az evvel anons geçtiler: Bizim Kel Nuri, başından vurulmuş: Eh, be, Nuri, bu muydu sözün? Hani kafayı bulacaktır Ayşe Kızın düğününde? Kafa bulmak dedim de: alt tarafı limonata belki de içine damlattığım… ne de olsa biz hep sarhoşuz bu aşktan; bizler aşk ateşiyle yanıyoruz bir kere:  elbette vatan aşkı sonra anamız, atamız, ocağımız elbette yavuklumuz.

Sitem yüklüydüm ilk seferler sonra çözüldüm sonra da elim ayağım dolaştı.

Yalancının mumu misali… lakin bizim mumumuz hep yandı hatta yatsıdan sonra bile hatta bir ömür ne de olsa aydınlatmalıydık çevremizi ve tüm ülkeyi ve çoluk çocuk huzur içinde yaşamalı ve yaşatmalıydı da çevresini.

Orhan Binbaşı: asker ocağından sonra yolumuz karakolda kesişti derken mayına basmaz mı: ne de olsa şehit rütbesine en yakındık ve gazi olma şerefine nail oldu Orhan Binbaşı lakin adam doludizgin duramaz da yerinde sonrasını ne siz sorun yine de ben söyleyeyim: anasıgil sahip çıkamadı oğluna ne de olsa Orhan’ım anasını çocuğu belledi tüm gün ninni söyler durur anasına ara da başını duvarlara vura vura… kaç dikiş atıldığını Allah bilir bir de dikişlerin patlayıp her yerinin kan revan içinde kaldığını… bakmayın gözlerimin dolduğuna ne de olsa mutluluktan ağlıyorum.

Az evvel almışlardır haberimi gerçi sindire sindire vereceklerdi şehit olduğumun haberini ama… anam, hem temkinli hem de alışkın hem insan toprağına bile alıştıktan sonra.

Ailede ne çok şehit var nihayetinde bir eksik bir fazla ne fark eder yeter ki cennet vatanım huzur içerisinde yaşasın ilelebet ve yaşatsın da ilkelerini hep de çağlasın bağımsızlık ve hürriyet şarkıları, türküleri. Bir iki ağıt yakar bana ailem ve köylüm hem sonram…

Aslında hala canlıyım ve ben size canlı yayın yapıyorum: vallahi, yeminle. Seslerini duyuyorum arkadaşlarımın lakin kaç saat ya da dakika dayanırım bilmiyorum ve… gözlerim kararıyor, başım uğulduyor yoksa ben de Binbaşı Orhan’ın akıbetine mi uğrayacağım? Ölmeyi-şehit düşmeyi-dilerim hem aklım başımda olmayacaksa gazi olsam bile yaşamanın ne anlamı kalır ki?

‘’Az çekil az ileri git.’’

‘’Sen de kimsin toprağım?’’

‘’Adı üstünde senin toprağınım. Tanımadın mı beni?’’

‘’Gözlerim iyi seçmiyor kusura bakma üstelik an itibari ile nereye ait olduğumu bilmiyorum üstüne üstük iki bacağımı da hissetmiyorum ve sen bana ileri gitmemi söylüyorsun.’’

‘’Elbette ileri gideceksin hem de çok ileri. Bak ne kaldı şunun şurasında Cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yılına. Geldik işte… kaçtı sahi içinde bulunduğumuz yıl?’’

‘’Ağzım kan dolu ve tadı içimi kötü yaptı. Sus da azıcık uyuyayım hatta epey uyuyayım.’’

‘’Yo, kolay değil öyle kaytarmak. Söyle bakayım annenin kızlık soyadını.’’

‘’Dalga mı geçiyorsun?’’

‘’O zaman babanın köylülerini say: Rüstem Ağa, Bedri Efendi bir de…’’

‘’Duymuyorum artık seni. Bak üstümde ölü toprağı var aslında şehit toprağı diyecektim ama… Belkıs, Belkıs idi annemin kızlık soyadı. Ağzım kan revan içinde şimdi başlatma beni sorularından hem ne gerek var bunca detaya? Elbet vatanım için şehit düşerim ben hem de seve seve yeter ki kurtulayım şu enkazdan artık sonra bir hal çaresine bakarız. Sahi, kabir azabı denen şey çok mu kötü? Üstelik eksik tuttuğum orucum var ne de olsa çatışmada idik o gün ve kaç tane pisliği gönderdik cehenneme hele ki anası ile şehit düşen o bebeğin katillerini de hakladıktan sonra… of, neler anlatıyorum ben? Elbet vereceğim hesabımı Tanrıya yeter ki vatanıma borçlu kalmayayım. Orhan Binbaşıyı da nasıl özledim iyi de doktorlar görmemize izin vermiyor ne de olsa…’’

‘’Toprağım, toprağım, az dayan, yettik.’’

‘’Toprak oldum tamam yeter artık kulağımı çınlatmasın kimse de şöyle serileyim döşeğime. Vatan toprağımda uyuyayım yeter yoksa asla fark etmez doğusu batısı ne de olsa her zerresi cennet benim vatanımın bir de sessiz olsa şunca yerde bir huzura kavuşamadım bak acıyan yerim de yok. Rabbim nasıl yetişti imdadıma.’’

‘’Burada kopan bir bacak var ve de künyesi Vefa Çavuşun. Vefa, ses ver, yiğidim, ses ver. Az dayan. Çabuk tutun elinizi yeteri kadar oksijeni kalmamış olabilir. Kurtaracağım seni oğlum her halükarda çıkacaksın toprağın altından. Toprağım, yettik biz yettik Allah’ın izniyle.’’

‘’Belkıs idi anamın kızlık soyadı sonra büyük eniştem ve kız kardeşim bir de yeğenlerim… Orhan Binbaşı, buradan bir çıkayım ilk seni ziyarete geleceğim sonra çıkacağız dağlara, gezeceğiz dağ ova ve keklik avlayacağız. Balık da tutarız sonra aramızda maç yaparız bilirsin iyi kaleciyimdir ben bir de aldık mı yanımıza Belkıs Sultanın elinden artık Allah ne verdiyse…’’

‘’Yeter ki Rabbinden iste vefalı arkadaşım Vefa’m benim. Tut elimi tut hadi. Ananın duaları yetişti bir de her bir vatan evladının sana bizlere ettiği dualar. Söyle bir şey söyle yeter ki!’’

‘’Tek kale maç yaparız, değil mi? Tüm ekip bir arada… hem Orhan Binbaşıya da moral olur. Toprak ya, toprak hem de vatan toprağı, toprağım…’’

‘’Ötesi var mı, kardeşim sen yeter ki içini iyi tut.’’

‘’Anam tüttü burnumda bir de ekibim. Sahi, nerede kaldınız?’’