Kaygımla g/izini sürdüğüm hayatın
kıyısında köşesinde unutulmaktan öteye gitmedi yaşamak.
Genelde payıma düşen sessizlik ve
vakur duruşum ve ben asla yeltenmedim bir başkası olmaya.
Aşkın asası iken yerleşik olan
kıblemde bir de tevazu yüklü benliğim sapır sapır da dökülen hüzün
zerrelerinden düşen payıma…
Sonra da neden yüzünden düşen bin
parçanın devamını getirirsin şiirlerinle, dediklerinde artık nabzını alamadığım
bir gülüşün bir heyecanın bir mutluluğun da rotamdan ayrı düştüğünü fark edip
kendimi de çektiğim en uzağa.
Bir rengim var ya da yok.
Sefasını süremediğim hayatın
kareköküyüm ben hüzün yüklü bir lehçe ve deva aradığım o reçete elbet kanım
çekilirken her acı çektiğimde ve rengim solarken durduk yere de itibar
etmiyorum hani geceye ve yalnızlığa.
Sözcükler isteksiz bu aralar tıpkı
payıma düşen arayış gibi ırkı olmayan bir acı silsilesi ile içli dışlıyım.
Gözbebeğim sevdiklerim nerede?
Ve de diğer deyişle:
Beni seven ve gözbebeği olduğum
insanlar ne ara yitip gitti?
Ne yazık ki onların asla var
olmadığını yeni yeni idrak ediyorum ve yenilemek adına doğamı ve ruhumu saf kan
Arap atı gibi hızlıca koşuyorum ve peşimden gelenlere tahammülüm yok aslında
görünmeyeceğim ve duyulmayacağım bir mekân ve zaman arayışındayım:
Ne içinde bulunduğum çağa itibar
ediyorum ne de aralıksız çalan yalnızlığın cıngılını kolayca ezberliyorum ki…
Bir dalga isem ya da…
Zaman aşımına uğramış bir yasa gibi
yasımın da muadilidir yaşım ve sözcüklerim.
Geceyi uğurlayıp da güne erdiğimde
bir damla yaş düştü ilk olarak gözümden çünkü doğum günümü hatırlayan insan
sayısı iki elimin parmağından da azdı bir de azan dalgalar adam boyu her biri
ve ben sahile bir o kadar yakın ve şehrin bir ara sokağında beni de yalnız
bırakmayan sefil martı sayesinde güne damgasını vurdu kısa süreli mutluluk.
Cama koyduğumuz bir kutu suyu içe içe
de bitirdi hani sefil martı nihayetinde kap da düştü pencereden peşinden
bodoslama pike yaptı martı ve dakikalarca yolun tam da ortasında boş su kabıyla
kavga etti.
Bense doğum günü pastamı yerken
içtiğim çaya eşlik etti martının çığlıkları ve akabinde kondu pencereye
dakikalarca camı gagaladı peşinen hayvan su istiyordu bizden ve defalarca su
koyduk camın içine defalarca yere düşürdü kutuyu ve doğum günümde beni yalnız
bırakmayan ikinci canlıydı annemden sonra.
Artık içimden ne soru sormak geliyor
ne de yazı yazmak aslında karaladığım abartısız binlerce sayfadan çoğunu uzay
çöplüğüne atıyorum okuyucu ile buluşturmadan ve ben de yazılarıma yabancı bir
okur gözüyle göz atıp kolayca imha ediyorum beğenmediğim onca sayfayı.
Zaten bir ömür hazır ol da geçmişken
ve de bana kaçak muamelesi yapılmışken çok şey de istememişken hayattan
anlıyorum ki ben yine sona geldim.
Sonlanan nice şey.
Sonlanan yolculuklarım ve nerede ise
tüm hayallerimi gerçekleştirmiş olsam da devamını getirmediğim bu yüzden bu
yalnızlık ve sonlandırma isteği yabancısı olduğum bir duygu değil hani nerede
ise hayatın da sonuna geldiğine inanıp dileklerimi sunmuyorum evrene.
Mevsimlerden yaz malum olduğu üzere
ve yaza yaza yazı getirdiğim ve yazın ilk günü doğmuş olsam bile sıcak havayla
aram asla iyi olmadı üstüne üstük aşırı beyaz tenli ve huysuz mizacımla
sevemedim işte ne sıcağı ne denizi ki çocukken nasıl da tutkunuydum denizin ama
yaş aldıkça hatta en genç yaşımda bile ne yaz tatillerini sevdim ne de
yazlığımıza gitmek istedim.
Varsa yoksa evim.
Varsa yoksa kış mevsimi ve yağmur ki
beni neşelendiren de hüzünlendiren de hep hazan ya da kış mevsimi oldu.
Evcimen olduğum kadar üşümeyi de
sevmişimdir gerçi yakıta yapılan bunca zammın üzerine eminim ki okuyucu olarak
kızıyorsunuzdur bana ama mizacım işte mealim de hazan miracım da kıblem de evim
de…
Hatta çocukken bir hayalim vardı.
Malum İstanbul’da kara kış kolay kolay yaşanmaz ve çocuk aklımla bir ev
dilemiştim Tanrıdan Erzurum’da ve kar yağdı mı özel uçağımla gidecektim
Erzurum’daki evime artık bu hava şartlarında nasıl bir yolculuk yapacaksam
çocuk aklı işte…
Dün de hayallerimle içli dışlı…
Hali hazır da dinmeyen coşkuma
eklenen hayal kırıklıklarım.
Özel günleri asla sevemedim yine de
doğum günüme mutlu uyanmışken günün devamında mutluluk düştü yakamdan ve canım
hiç olmadığı kadar bir kere daha yandı.
Huyum kurusun mu?
Hayır, efendim sonuçta sevdiğim kadar
sevildiğime inanmışken bir ömür ve hep de bunun böyle olmadığını geç de olsa
anlamışken…
Bazen nutku tutulur ya insanın.
Bazen nüktedan o yüreğiniz öylesine
bir set çeker ki hayata…
Yaşımın da yasımın da eksik olmadığı
bir gündü dün adı doğum günü olan ve çiçeklerle bezeli odamda bir başıma buruk
bir şekilde kutladım doğum günümü.
Hayatın bir rengi elbet yaşanan her
renk ve insanlar aralıksız iletişim halinde olduğunuz ya da tam tersi: onlar
sizi bir kere gözden çıkarmışken…
Tutumsuzum illa ki: hem yazarken hem
severken ve bu gün bir kere ve de öylesine güçlü bir hisle anladım ki…
Kendim tarafından sevilmeyi inanılmaz
hak ediyormuşum ben üstelik tüm dünyaya verdiğim sevginin binde birini bile
kendime vermezken…
Sözüm var artık kendime ve sözümden
dönmeyeceğim:
İyi ki doğdum ben her ne kadar
binlerce acı ve sıkıntı ile hemhal olmuşsam da bir ömür biliyorum ki; herkesten
farklıyım ve hala temiz ve masum kalmanın da bedelini ödüyorum payıma düşen
yalnızlıkla…
Sevgilerimle…
teşekkür ederim