Kurşun ağırlığında bir yası evlat edindim: içimin hengâmesinde saklı sesler ve sözcükler ve de bakaya kalan bir ritim bozukluğu evrenin tekleyen kalbinde tıkladığım bir tuş ansızın peyda oluyor.

Müzmin tarifesi kaderin, müptelası olduğum umudun ve şerrine lanet okuduğum iblisin.

Kâhin varlığım ve afrası tafrası dünyanın ve işte mikado çöpleri gibi dağıldık.

Arifesinde günün.

Dün mizaçlı hüznün.

Seğiren gözlerimde saklı rehavetin akabinde infilak ettim ansızın.

İhlal edilmiş sınırlarıma yirmi dört saat nöbetçi diktim ne de olsa şüheda mazimden kalan son kırıntılardı içimdeki baskına sebebiyet veren ve vur emri verdiğim kalemin da bana sunulmuşken direktifleri.

İzahı olmayan çok şey var asla da iddia filan etmiyorum hani.

İnkâr etmek mi olup biteni?

İdam sehpasında karşılıklı oturduk işte gardiyanımla ve sordu baba:

‘’Son isteğin nedir?’’

Elem kuşları kanat çırparken ve ben son duamı ederken irkildim de ansızın:

‘’Son bir şiir yazabilir miyim?’’

Evhamla ve endişe ile sundum sorumu aslında sorudan ziyade tutunduğumdu hayata.

Ertelenmiş mutluluğuma nifak sokanlar..

Gözüme soka soka yalanları ve de gözümün içine bakarak beni sevdiğini söyleyen nice insan.

Bir hamle yapmanın da tam zamanı o halde ve katilimle stranç oynamaya koyuluyoruz belli ki sıkı bir parti olacak belki akabinde tavla da oynanıp mars yaparım oyun arkadaşımı.

Hayatı es geçen bir rüzgârsa içime ters eden ve işte şimdi de elimde iskambil kâğıdı fal bakıyorum ve lal olmuş Papazla ve Kızla ansızın papaz oluyorum.

Hercai duygular konan ruhuma ama sevdim mi asılı kalıyorum tek yürekte ve s/onsuzlukta heba oluyorum ne de olsa aşkın kerameti.

Ölçüsüz sevdiğim kadar da patavatsızım yine de birkaç ölçü özlem atıyorum içine ve öldürücü güdülerden arınmış nefsime karşı çocukluğumdan bu yana savaş verirken sanmayın ki: umudun ve sevginin tek neferiyim yoksa nasıl yazılırdı bunca şey?

Ortak paydada buluştuğum insanlar var ve ikame ettiğim bir şehir.

Küllerimle örtülü sözcüklerim ve külliyen aşığım her birine.

Külliyesinde şiirin külüstür imgeleri de sonsuzluğa uğurladım madem.

Biteviye çabalarken ve mola vermeden yazar yaşarken…

Yeşeren gözlerimden çalıntı yaşlar süzülüyor ne de olsa içimdeki çocuğun dünde kalsa da varlığı kasıtsız ve kayıtsız sevip yaşıyorum.

Hüzün denen yamalı bohçam ve düşlerim hararetle beni anıyor ve zıpkın gibi yerinden fırlıyor sözcükler bozguna uğramışken hayatım hayal meyal dünde saklı huzursuz ruhum.

Peşine düştüğüm değil beni takip eden bir yabancı gibi ansızın sözcüğün nüktesi ile sarılıyorum kaleme ve az sonra darağacında sallandırılacağımı unutmuş olmalıyım ki el sıkışıyorum katilimle katledilmiş duygulardan yeni bir hayat inşa etmek adına geç kalmış olsam da biliyorum ki: ruhumdur tavaf ettiğim evreni aralıksız ve kalemin gücü ile şerh düştüğüm her an’ım ve her anı’m…