Card image cap
Sirdaş

Sözcükler…

 

Rugan kalıplarda topuksuz ve alçak ökçeli ve alçak sesli bir iç sesin de muadili elbet kırağı çalan dış sese de itibar etmememin asla mümkün olmadığı.

 

Sıvazlıyorum sırtını her öğün ve alnımdan öpüyor kalem ne de olsa helaliyim aşkın, yalnızlığın ve acının ve düş perilerinden bana damlayan o heyecan nihayetinde katmer katmer açıyorum nihayetinde solacağımı bilmenin verdiği özgürlük duygusu ile yaşamın sonlarını doya doya çekiyorum içime.

 

Marifet olmasa gerek ölümün kısık sesine haiz olmak ve nice insan mutluluk nidaları atarken içimdeki gözyaşını temize geçiyorum ne de olsa gün boyu yaşananlar bir duygu kirliliği ve küpeştesinde ömrün günü kovalayıp gecede kalan esinti ile yüzleşiyorum elbette yalnızlığımın kıyımı ve de kıyama durduğu.

 

Somurtan mizacın öykündüğü tek bir dal da yok hani konmak adına belki de dökülen ilk ve son yaprak iken okuyorum da o yaprağın damarlarındaki her gölgeyi ki kiri ile kini ile konan ve de kaçak göçek yaşayan hurafelerden arda kalan tüm gerçekler elbette gerçeklerden çıktığım yolda bir düş kırıklığı ile kala kaldığım.

 

Bir manzume dahi olabilirken.

 

Ya da bir mazlumun en ince ayrıntılarına kadar hissettikleri.

 

Bir kıvanç filan da değil hani s/avunma mekanizmamda dönen çarkların gürültüsü ne de olsa herkes peşin hükümlü ve fazlasıyla cüretkâr.

 

Hayatı alaşağı eden mevsim de değil hani tıpkı ırkı olmayan acıların da sandukasında saklı bir vasiyet belki de gün boyu çöreklenen içime ve çimdik attığım her şiir ki birer hıçkırık ve de çığlık mağduru sayılı imgeler.

 

Sayılı gün çabuk geçer misali.

 

Sayılı mevsim de çabuk geçiyor işte ve kışı dahi yok sayan bir teselli Şubatın hatırı sayılır uzunluğunda bir Mart kedisine rastlayıp da kaçıştığım ve her teselli iken tecelli eden yüreğin vakur çırpınışında bilip bilmeden canımın yandığı her halede gök kubbenin ayarları ile oynuyor kuşlar ve biteviye çalıyorlar manzarayı ki beyitlerin coşkusuna sığınıp da badireler atlatan insanlığın tek hıçkırığında saklı aslında tüm rivayet.

 

Kazan kaldıran kimlikler.

 

Kazancı Yokuşunda ters yöne giren yürekler.

 

Bir de yüreği olmayan kimlikler ya da hatırı sayılır yürekler ki emsalsiz ve eşkâlsiz.

 

Tüneyen bir uğultuyu sağaltmanın en güzel yönü belki de sessizliğe sığınmak.

 

Sessizliğin duasında randıman kaybeden bir kuş gibi konabilmek evrenin görünmez dallarına ve kalp gözüne istinaden sevip de konduramadığımız dürtüler belki de isimler ve de yaftalar bir bir kimliği zedeleyen bir menfaat ön görüsü ile askıda kalan hayallerin vadesinden evvel çöküşü.

 

Bir mintansa mevsimden sarkan.

 

Bir rağbet ise gizin tekeli.

 

Belki de bir mısra kadar dolu ve kıvrak ve coşkulu sonra da küsüp gitmek belki da kasıp dolmak sıkıntı ve gerginlikle ve gün boyu dolup suskunluğunu yazarak bozmak tıpkı bir günahı giyinen melek gibi başkalarının sırtlarından geçinen acılarla hemhal bir zemheride eriyen o iç sesin titreşimlerinde mağdur kanatlarına konan kelebeğin de sahip olduğu bir çiy tanesi gibi iken sahiplendiği tek günlük ömrü…

 

Kulvarında sıraya girmekse.

 

Yoldan çıkmaksa mavinin ertesi karambole giden kara delikte savrulmak ve avutmak kendini gizin tekeri kırılmadan ve meftun yürekler son dileğine kavuşmadan.

 

Bir dilemma sözcükler yanarken.

 

Bir sevda armonisi kırk dereden su getiren.

 

Teninde ılıman iklimse sırdaş matemin ve devinen heceler kadar da kolaya kaçmadan bir muhabbet bellemek mevsimin ılık nefesini ve teşhir edilesi her imgede saklı iken ibadet elbet seferisi ömrün; elbet bir sürahi dolu kördüğüm ve nazenin coşkular savruk şarkılarda peçeli bir sağanakla kol kanat germişken mazluma ve yiğit kelam ve endamlı acı ve kayrası ömrün bir devasa rahmet ki boyu artık kaç karış uzayacaksa içinden geldiği gibi yaşama ve sevme arzusu ile bir aruz vezni gibi endamlı o yaşama sevinci.

 

Ve çalınan.

 

Ve çığırından da çıkan.

 

Ödüller değil ki sevene takılan madalya lakin mahlası şairin elbet yazdığı her dize ve işte düze çıkan bir yaren ki aşkın asla yarı yolda kalmadığı ve kükreyen iç sesine teslim olan yaralı şair ve işte bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete, dercesine…

 

Tüten dumansa savaşın son çığlığında yanan bir kale gibi için için ve kalem’ in de öğretisi iken duygular kabından taşan nihayetinde sığınak bulan şairin yüreği hala umutla ve özlemle çarparken yeter ki çarpıp da tosladığı duvarda laternanın hüznüne denk düşmesin yüreğin kalan kırıntılarını gagalarken umut bekçileri ve düş perilerinden aldığı ilhamla kendine yarattığı o dünyada bir iç çekişi daha sahiplenirken yüce Mevla.