Meftunum gerçeklere bazense hayaller takılası bir rozet gibi kalemimin yakasında.

Yakası açılmış açılmamış sözcüklerse ilgi alanımda değil aslında her sözcük kabulüm olsa da bir ömür bazen hicvi bazen hicreti duyguların ve işte tek tek eliyorum sözcükleri ve noksan imgelerden nokta atışı yapıyor olma ihtimali ile bozguna uğruyorum.

Hayır, hayır, bu ben olamam.

Dil yarası mı yürek yarası mı?

Ben asla sen olamam ya da sizler gibi tüttüğüm mü tutturduğum mu yoksa bir çocuk gibi?

Haylaz mıyım?

Asla.

Hilebaz mı?

Haşa.

Yoksa hilkat garibesi midir bunca sessizliği ses babında yüreğinde taşıyan?

Ah, neşrim.

Ah, nakşım…

Elbet çürümüş na’şım.

Muhtırası evrenin ve muhabbeti enginliğin.

Kuşpalazı.

Kuş kondu belki de.

Kuştan dökülen tüyler mi yoksa sözcüklerime tüy diken?

Azığa aldım madem hayatı madem sağlam kazığa da b/ağlayamadığım yüreğimdeki eşiği…

Yoksa bir eşek mi yüklenmiş de sözcükleri alıp başını giden?

Belki de katır inadı insanlığın ve işte nemalandığım duygulardan arda kalan.

Gündü büyüttüğüm gözümde.

Gündü gün b/öldüğüm hece hece.

Günü torbaya koyduğum gecenin de şeffaf teninde gezintiye çıktığım.

Belki kumpastı.

Belki de kulvarında tekti yürek sesim üstelik ne gün ne dün adeta ömrün tamamının hibe ettiği elbette zimmetliydim ben yerküreye.

Aşksa nazenin ve aşikâr s/özlendiğim.

Mevsim kurusıkı ve miadı dolmuş artık kışın.

Kış kışladığım soğuk ve yağmur ve kar ve işte Nisan güneşine koşuyordu kâh göçmen kuşlar kâh öç almayı sonlandırmayan hiddetli rüzgâr.

Günü geceden tasvir ettiğim ve işte yarının yazısını saatler evvelinden yazdığım…

Ben kim miydim?

Ya, kalemim miydi emir erim?

Bense bir komutan edasıyla içimde saklı bir tabur dolusu sözcüğe emir yağdırırken ne de olsa nefsimle olan savaşımı yarı yarıya kazanmış ve son nefesime kadar da irademe sahip çıktığım elbet konumuz sadece edebiyat ve hayat.

Oh, ne ala!

Gamıma da dünden razı.

Belki de gam yüklü notalar ve dünde kalmış duvar piyanomun fildişi tuşları ile sevişen parmaklarım ve notalar şimdilerde notaların yerini sözcükler ve tuşların da yerini kalemim almışken ve işte sonunda açtığım bayraklarım.

Nazenin bir sevda.

Nezaket icabı ses etmeden sevdiğim nasıl ki rica üzerine değerlerin ve içimde saklı öğretilerin elbet ben bir kez hayat denen yola baş koymuştum.

Öncem ve an’ ım.

Yarınlarımın.

Kaderimle yüzleştiğim ve de özdeşleştiğim.

Hikmeti hayallerin ve hicabı insanların ve kalantor gölgeler hicap yüklü bense yazmakla iştigal eylerken nasıl da dara düştüğümde yetişen Hızır elbet hınzır gölgelerden de yaka silkerken.

İklimim bahar asla ikilem yüklenmediğim.

İlkem ve ülküm ve rotan ve notam.

İlahi Sırdaşım.

İnzivada geçse ömrüm kime ne hem?

Ne kindar.

Ne pelüş.

Ne nahoş.

Ne de de kocaman bir boşluk içine düşülesi.

Aşkın radarına takılı iken ruhum ve benliğim kalbimde saklı o ritim ile yeryüzünde şahlanan gölgelerden uzağa kaçıp duygu atlasında Rabbimle sözleştiğim.

Kalender miydim değil mi?

Yoksa huysuz ve tatlı bir şiirin ön sözü mü ya da hikâyesi ve işte metruk hecelerden sağalttığım aydınlık ve meşru müdafaam elbet kalemle her hasbıhal ettiğimde okuyucunun da devreye girdiği ve ömrümde verdiğim bilmem kaç devre arasında ben bir piyon gibi ya da dama taşı gibi bir daldan diğerine sekerken.

Yalanım yok üstelik.

Dünümse günüme dair yaptıklarım da yapacaklarımın garantisi iken tek hatamsa devamını getirmediğim.

Öğrenci kimliğim derken akademisyenliğe oynadığım derken öğretmenlik yaptığım güzel zamanlar öncemse bankacılı maceramda aslında kendime bir cennet bahçesi aradığımın da farkında değilken ve rahat bir banka koltuğunu cennetle eş değer görüp de iş arkadaşlarımı da melek sıfatıyla ödüllendirdiğim elbet kabak da benim başıma patlamışken.

Beyin gücüm.

Beyin göçüm.

Hakkıyla aldığım işler edindiğim diplomalar şu ve bu.

Bir oyun değilken hayat bense ters takla atmanın verdiği huzurla uçuşa geçtiğim plazalarda haletiruhiyemle eşleşen mükemmel beyaz yakalı unvanım.

Bir adım sonrası eğitime döndüğüm yeniden ve amfilerde delice not tutarken asla da ukalalık etmeden gözümü tepeye diktiğim.

Nadiren yoldan geçenler.

Beni ise yarı yolda bırakanlar.

Elbet nakşım ve de naaşım eşleşmişken hiçlikle bu sefer atamam yapılmadı diye karalar bağladığım ve özel sektörde fink attığım yabancı dil öğretmeni olmanın aslında zorluk değil de özgürlük sunduğu ve para kazanmayı reddetmemin doğasında saklı enayilik unvanım ile meslektaşlarıma selam ettiğim ve öğrencilerimin sevgisi ve duyduğu saygı ile göklerde uçtuğum.

Hanem mi?

Haznem mi?

Yoksa tek kişilik hücrem mi?

Ne alaka efendim?

Elbet kalemimle ettiğim hasbıhal ve ölmeden hidayete erecek olmamın hayallerini bir kenara bırakıp gerçek anlamda Rabbime koştuğum ve kalp gözümle tek geçtiğim bir çift gözün de arkasında saklı iken tarama cihazı.

Nakşeden gün.

Raks eden hüzün.

Nail olduğumsa ömür.

Bir hicretse yazmak.

Bir sunumsa bunca duygunun tefrikası.

Bir zaman aralığı ise dünüme günüm arasındaki.

Satır aralarından taşan yüreğim ve kıblemden taviz vermeden insanlığımdan da ödün vermediğim ve hayallerimi gerçek kılmanın arifesinde düş gücüme geçiş hakkı verdiğim.

Konu ne olursa olsun önce beynim ve yüreğim ve tüm benliğim ve gel geç aşklara geçiş hakkı tanımayan bir dünya özlemi ile ve de özverimle insan sevgime sahip çıktığım elbet Yaratandan dolayı tüm canlıları kolaylıkla sevebildiğim.

Nihayetinde kendimle yüzleştiğim ve güleç yüzüme eşlik eden gölgeleri de kapı dışarı edip kalemimle kendime yarattığım bu sıra dışı ve huzurlu birlikteliğimin de bir yansıması iken tüm yazdıklarımdan da bunlardan ibaret değil hani ve ben henüz yolun çok başındayım ve çocuk yüreğimle ve bitimsiz özlem ve hayalimle kanat açtığım sıra dışı bir dünyanın da yansıması iken yazdıklarım…