Card image cap
Sir perdesi̇

Düşlerini bile satır aralarında kehanetin derinlerinden çektiğin suyu ile kuyunun neşretsin hayaller peşinde sürüklendiğin boş izleklerde maviden bil rotanı bazen bir hengâme bazen eserekli mizacın, yosun tutan mazinden arakladığın çatal taşlarını da serp ardından gelecek sözcüklere iz ol yol ol ve yaren hele ki tutuşan nüktedan ömründe hayaletler ile sözlen donattığın masada şık hikâyeler sun misafirlerine ve iyi ağırla düşleri elbet gerçekler izin verdiğinde tutulmadan nutkun sadece sıvazla beyaz tenini rahmetin.

 

Sandığın saklı tuttuğun.

 

Saklıların izinde sanmadıkların.

 

Sandukan ecel kokarken ve de…

 

Titrek dalgalarında dibini aydınlatan mumun…

 

Muradını ser örtü niyetine umudun ve altından olsun düşlerin elbet çatal, kaşık niyetine kullandığın imgelerde kimi zaman acı kimi zaman tatlı nidalarla süslü ruhunu peşkeş çekerken içindeki bilinmeze.

 

Kimi zaman bir düşün muadili.

 

Kimi zaman yalnızlığın peyzajı.

 

Dibi gelmiş bir su birikintinse basıp da her kaydığında ayağına atılan çelmeleri de umursama e mi…

 

Tüten dumanıdır yaktığım mazinin.

 

Tutan ellerimi elbet Mevla’dır ne zamanki uzansam boşluğa.

 

Tüneyen aşktır endamlı yüreğin mabedi kimi zaman serpemediğim düşlerdir gerçeklerin serili olduğu o ipte sahip olduğun ömürdür sıkı sıkı mandalla tutturduğun benliğine.

 

Özrünse mavi asla geri çekme.

 

Öz güvenin ise siyah bil ki asaletin rengi ve tutacağıdır kimi zaman açık kimi zaman koyu gri.

 

Yeşildir muradın ve yaprağın ve yaslandığın ağacın nüvesinde saklıdır elbet doğanın aşkı ve hürriyetin uzamında bir köktür ki derinlere varan bir kor ki aşka kucak açan ve kör yetilerinle uzandığın dağların puslu eteklerinde zil takıp oynayan dağ keçileri.

 

İnatlaştığında keçi gibi aksi ve fevri.

 

İman dendiğinde durulur ki akan sular Rabbin ayetleri gibi.

 

Alaşağı olursan hem her döndüğünde sözünden.

 

Sonra tırmandıkça tırmanırsın hakkaniyet yüklü İlahi Adaletin en tepe noktasında vakıf olduğun tek duygudur İlahi Aşkın rahmeti ve asaleti.

 

Mevsimler gibi kimi zaman ve akışkan bazen durağan ve çatık kaşlı rüzgârla ettiğin o dansta savrulduğun her izbe aslında meydana çıkan gerçeklerin de sunumuyla yaşlı yüreğe sunduğun yas’a da tek tanık iken Yaratan sudan sebeplerle de terk edemezsin hayatı ve asılı kaldığın o kancada salınır da salınır ruhun ebediyen savurduğun değil savunduğun tüm ilkeler iken gıdası ruhunun.

 

Nazlı mevsim.

 

Niyazın, yorgunluğun ve cesaretin.

 

Genzinde saklı iken hüzün kimi zaman pes edip içine kapandığın bilinmezin de en girift yapısıdır sessizliğin.

 

Lanetin örselediği kimi zaman ve pekişen yüreğinde sabıkalı iken beşeri aşklar aslında önüne dökülen tek tek ve nihayetinde varacağın tek gerçek beklerken seni yolun sonunda.

 

Bir mintansa sökülen.

 

Bir minvalse buyrulan.

 

Bir mizansen ve de s/aklandığın.

 

Bir düşe gebe geceden arda kalan şiirler ve elbet yalnızlığın.

 

Gürültülü sağanağa her teslim olduğunda ve endamlı yalnızlığında ömrün var olduğunda delalet elbet hırçın mizacın ve sürüklendiğin peşi sıra nice sırla yüklü heyben ne zamanki sökülüp de sökün etse hece hece kimse seni geriden takip edenlere kimi zaman verip veriştirdiğin ve külfet bilsen de rahmetin ta kendisidir buyrulan ve sunulan acılar elbet rehavet çökecektir derinden ve kimi zaman kimse seni muştulayan bir hüsrana gebedir benlik ve gece.

 

Muhafazalı mabedin bazen taşa tutulan.

 

Kaydığın yokuş belki de kaydırak misali inip çıktığın sefilce sakil adımlarında saklıdır sırlar ve mevsimin kırıntıları.

 

Ölümse düşünden düşen.

 

Umutsa kabından taşan.

 

Her ne olursa olsun zirvesinde insanlığının sevgiyle ör saçlarını kaderin ve insanların ve yansa da ellerin ve ruhun asla taviz verme doğrularından ve değerlerinden üstelik kimi zaman küstüğün yine sefil ruhunla kendinle savaştığın olmasa gerek bir sır.

 

Her sır perdesi aralandığında dokun usulca ruhuna ve yüreğinin yaralarına ve kurşun misali ağırlaşan benliğine ferahlık ver ettiğin duaların izini sürüp bir de şerh düştüğün satırlara varsın serili ver.

 

Mizacın yandığın kadar pişeceksin ve piştiğin kadar da seveceksin ve kendine ulaşacağın o yolda bileceksin de aşkın ateşine atılan yüreğinle dertleşen her kuştur aslında seni sana sunan tıpkı tüm canlıların bir yaratılış nedeni varken acı çektiğin kadar insansın ve vicdanlı ta ki hoş görünle kucakladığında evreni ve kendini bil ki layığı ile yaşamaktasın.