Şi̇i̇r kokan yalnizlik
‘’Gözlerinle dilin arasına gerili
uçurumu seviyorum.
Kekeme özgürlüğünü seviyorum.
Susuşundaki hıncı seviyorum.
Kalbinde ürperen kışı seviyorum.’’
(Alıntı)
Bir düş mevsimiydi adeta gecenin
kıvılcımları ve hortuma dolanan saçlarım: patiska eteklerinde yalnızlığın İshak
kuşları.
Ölü bir zamandı adeta şiirden arda
kalan.
Ölümcül bir hevesti belki de asla
denk gelmediğim bir bayır yolu.
Ve ayırdına varamadım düşlerin ve düş
geçişlerinin…
Geceydi mağlup gelen her
ıskaladığında yalnızlığı şairin; tümseklerdi belki de tünediğim türemekse şiir
şiir dalgalı saçlarında mevsimin içimde sayısız ürperiş.
Bir sandukada saklıydı şiirler fark
etmeden kendimi sakladığım yastık aldı ziynetim.
Ne param vardı ne pulum azıcık
nefsimle kavgam azığa aldığım dünümde kat çıktığım hatıralar oysaki nasıl da
uysaldım ben şiir yazmazdan önce.
Hırpani hüzün hırkam askıdaydı hem öncesinde.
Derviş yüreğimse kilit altında ve
izafi uçuşlarım batıklarda saklı mazim oysa güleç bir kız çocuğuydum bir ömür
ne zamanki insanlara sarıldım ve güvendim ve işte miladım bir de kalemin
dürtüklediği yüreğimde nice kıvılcım artık yangın yeriydi yeryüzü ve göz teması
kurduğum gök kubbe aşkın tapındığı bir izlek ne de olsa mağdur yüreğimle ben
galip gelmiştim iblise.
Sezilerim sarmaşık misali.
Aşkın da Ker belası adeta zirvede
saklı mutluluğu inançla eşleştiren kimi zaman çatık kaşlı bir yolcu firar eden
gemiden oysaki kaptanıydım ben bu hayal teknesinin.
Zifaf gecesi ölülerin, dirisine lanet
okuyan bir seyyah.
Aşkın kibrinde yaşayan ve yaşatan,
özlemi varla yok arası bir şelale ne de olsa öykündüğüm huzurdu devasa rahmetin
de öncüsü bir saltanat sözüm ona oysaki burası yeryüzü idi kimselerin huzura
erişemediği.
Sevdikçe gelişen bir gönül bağı, aşkı
irdeleyen şiirlerde kapıldığım o gözyaşı seli ne de olsa merkez üstü ölümdü
huzurun ve artçıları nice hüzün b/eşiği tastamam sevip de ereceksem hidayete
hala çıkmazdaydım tıpkı bir sokak gösterinde yeri göğü toz dumana katan o
palyaço en çok da içine akarken boyalı gözlerindeki yaşta kurulanmayı bekleyen
bir mazlum kimi zaman annesinden mahrum bir çocuk gibi mayaladıkça aşkı
hasretin divitiyle.
İnanandık hep.
İman gücüne sarılan bir hümayun göğe
kurduğu çadırda yol veren ya da yolcu eden göçmen kuşları ve uyruğu acı ve
uydurduğu masallara kendi bile inanan masalcı.
Biz insandık, hep mi?
Susandık da ve susayan ve susatan
şiirler belki de evrenin kumpası iken evre geçiren yıldızlarda saklı şiirin de
uyruğuna sapkın bir nöbetçi şair aşkı yalıtanlara duyduğu öfke en çok
yalnızlığın hurafelerinde selam çakan tüm evrene…
Kilit noktası mutluluğun ne kindar
bir düş ne küsen bir şelale en çok da içinde yaşattığı coşkuyu sunmak isterken
evrene…
Hep mi haklıydı şair hep mi aksi ve
sözcüksüz geçmezken günü gecesi ifa edeceği binlerce badire en çok kendine kızgın
ve yaralı bir kuş ne de olsa müdafaasını sunacaktı bilirkişiye:
‘’Ne kadar susarsak o kadar
güçlüyüzdür. Hiçbir ayrılık boşluk yaratmaz bizde. Masalına bile katlanamayız
sevmenin…’’ (Alıntı)
Boyun eğdikçe acıya çıtayı yükselten
sevgi ve müridi kim ise.
Açığa çıktıksa kusurları kapatmak
belki de yüzünü en çok da resimlerde kırmızı çıkan gözleriyle belki de bizdik
kendi cehennemimizi yaratan ve cenneti yok sayan tıpkı iyiliğin ve sevginin yok
sayıldığı ruhlarda kayıt altına alınası bir huzur en çok da yaşarken duyulası elbet
sevmenin meali iken kalemin titri.
Ve işte tuzak soru:
Hayallere dokunmak mıydı hayatı
yaşanır kılan yoksa gerçekleri görmezden gelmek ki en çok da yaşanılası bir
cennet yaratmak adına peşine düştüğümüz güzellikler ve güzele de güzel demeyen
en çok da sahip olmak ısrarla oysaki nasıl da aciz ve korkaktık en çok da
severken ve güvenirken ve işte tek kalemde yok sayıldığımız oysaki bizler
kalemle tutunmuştuk hayata.
‘’Sevilmek her zaman yeni bir şeydir
Sevmekse sevilmekten de yeni
İster dağlara karşı sev
İster kendine karşı sev beni.’’(Ş.
Erbaş)
Düş mevsiminde dolaşan rüzgâr ve
hoyrat fıtratı gazabın, aşkın iç bükey sancısında soyut bir sevda busesi
kimliği kayıp düşlerin karambole giden ruhların da pervasızlığı ve sevmeyi
görev edinen niyetin bekası olsa olsa bir şiirin de nüvesi iken aşk.
Derme çatma bir şiir inşa etmek adına
terminalde bekleyen bir Anka kuşu elbet insan görünümünde üstünde mintanı ve
hicvettiği her duyguda saklı iken mevsimin tozu.
Tozu dumana katan şiirler hani olur
da huzura erer şair, diye.
Şiarı yenilginin ve peşine düştüğümüz
hayallerin de katıksız ruhunda saklı nice maruzat ve çat kapı aşk; çat kapı
ölüm dirliği olmayan döngünün nihayetinde infilakı ki insan simsarı bir yitim
ve kazanım addedilen o sonda saklı iken varsa yoksa ifa edip de kendi
kuyruğumuzu kovalarken.
Ön görülen ne varsa.
Arz edilene delalet elbet arz-talep
dengesinde saklı keramet ve işte yokuş yukarı çıkıyor şafak, kunduzların sesi
kükreyen dağların tüten dumanı oysaki şehrin ortasında el, el üstünde oturan
kukumav kuşu misali hücre hapsine çarptırılmış milyonlarca insanın güneşin
tadından, kokusundan, ışığından nasiplenmeyi dileyen.
Kocaman bir sarkaç ve kırık.
İşinin ehli tamirci gel gör ki tamir
edilmeyen bunca köstekli saati ve kırık yüreği istifleyip de Tanrıdan yardım
dilerken.
Ölüm kokan gece. Şiir kokan
yalnızlık.
Yalnızlığın tütsüsü, kokusu yeri göğü
kaplayan gül ağaçlarının belki de asla açmayacak goncalar iken tevekkül yüklü;
belki asla gülmeyecek iken bebekler ağlaması hız kesmeyen ve dünyaya neden
geldiklerinden bihaber süt kokusunda yeşeren filizler.
Aşkın seması.
Sedanın mavisi.
Mavinin reçine sevdası.
Sevdanın özlemi.
Özlemin ise öznesi iken âşık ile
maşuk.
Ve devasa bir kuyu içinde kaynayan
hasret ve lanet ulaştı ulaşacak kıyısına insanlığın aslında cehennemin dokusu
ve ruhu saklı iken karanlıkta ve izbelerde ve tereddütsüz seven şairin içine
kaçan korkusu belki de sevemeyeceği ve yazamayacağı inancı ile tutuklu kaldığı
gecede bir rehavet ki taşan zeminden aslında sevdalı şiirleri yüreğin
körüklediği hece hece yatıya gelen ilham perisinin de hoş reveransı ile huzurun
doruğunda yeşeren yeni güne merhaba demenin de meali iken şairin ve kalemin
temennisi.
""Ve devasa bir kuyu içinde kaynayan hasret ve lanet ulaştı ulaşacak kıyısına insanlığın aslında cehennemin dokusu ve ruhu saklı iken karanlıkta ve izbelerde ve tereddütsüz seven şairin içine kaçan korkusu belki de sevemeyeceği ve yazamayacağı inancı ile tutuklu kaldığı gecede bir rehavet ki taşan zeminden aslında sevdalı şiirleri yüreğin körüklediği hece hece yatıya gelen ilham perisinin de hoş reveransı ile huzurun doruğunda yeşeren yeni güne merhaba demenin de meali iken şairin ve kalemin temennisi."""
Kardeşim yine iç dünyamızda gezdirdin bu enfes dizelerle nasıl bir yorum yazmalı cevabı içinde iken?Bir kardeşimin yazdığı şiirle cevap vereyim,emeğine gönlüne sağlık kardeşim,selamlarımla.
Sırf tende yaşanan aşk, kör kalplere mahsustur,
Gerçek sevdâ, şairin yüreğinde mahpustur.
Her an vuslat mümkünse, o aşkta şiir olmaz,
Telezzüz-ü muhabbet, hasretlerde mahfuzdur.
Ünal Beşkese
___________________________-
mahpus: hapsedilmiş, tutsak
telezzüz-ü muhahabbet: sevdadan tat almak
mahfuz. saklı, korunmuş
Var olun değerli ağabeyim
Çok teşekkür ediyorum
Kısa bir süreden sonra merhaba
Sonsuz selam ve iyi dileklerimle kıymetli ağabeyim
Özlemin ise öznesi iken âşık ile maşuk.
Ve devasa bir kuyu içinde kaynayan hasret ve lanet ulaştı ulaşacak kıyısına insanlığın aslında cehennemin dokusu ve ruhu saklı iken karanlıkta ve izbelerde ve tereddütsüz seven şairin içine kaçan korkusu belki de sevemeyeceği ve yazamayacağı inancı ile tutuklu kaldığı gecede bir rehavet ki taşan zeminden aslında sevdalı şiirleri yüreğin körüklediği hece hece yatıya gelen ilham perisinin de hoş reveransı ile huzurun doruğunda yeşeren yeni güne merhaba demenin de meali iken şairin ve kalemin temennisi.
Sevebilene ve sevilene sevmek her zaman güzel yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Hep hep hep Kocaman yürekli arkadaşıma çok teşekkür ediyorum Var ol canım arkadaşım Sonsuz ve en içten sevgimle