Hangi rengin öyküsüdür şiir hangi şiirdir de yüreğimin örtüsü?

İçlendiğimde hiçlikle iştigal içtiğim bir bardak suda kopan fırtınanın da öncüsü iken kalem…

Arzı endam edecek illa ki ilhamın şeceresinde çentik atacağım ruhuma bir bilinmeze denk düşüp bilindik duygulardan öreceği yarınları.

Kumpası şeytanın; kupa kızı kehanetin…

Kurada çıkan bir hediye iken yüreğin amortisi ve işte içtimadayım…

Hemhal olduğum tek duygu ölümün ön sözü ve sözcüklerin küfrü bir imgede rast geldiğim kendi iklimimde seken bir taş gibi hedeflediğim kadar hederi hüznün ve ederi kalemin.

Kibirli tavus kuşu…

Küllerinden doğan yalnızlığın yanan yorganı.

Yâdı dünün yarenim kalemin nemli gözünde yüzen kayıklar son bulan bir masalın yitik kahramanı olmaya aday belki de kalemin öyküsü…

Ölümle sürtüşen bir yalnızlık alameti sözcüklerin sarmalında askıntı olan imgelerin mil çektiği gözlerimi gözlerinden alamadığım.

Mevsimin almanağı sağdıcı olduğum rüyalarımın dimağımda saklı hezeyanları ve geceyi b/ölen o çığlık:

Hakkın kapısına dönük iken yüzüm ve eksik etmediğim dualarım.

Gecenin cinnetinde bir beşik gibi salındığım.

Algı eşiğinde rastlaştığım karanlık:

Düne konuşlu bir isyan benimki gün ise ayracı mevsimin ve Eylül ayına günler kala saat tutuyorum sondan başa saymakla iştigal bir ruh esintisi benimki acının minvalinde korkudan uçuklarken kalemim.

Kalender bir rüzgârsın oysa esen varsa yoksa içime ters esen.

Renklerin ihtişamında karanlığı alt etmekle mükellefim ve sabah olsun diye yağdırıyorum sağanağı.

Ne hikmetse korkular çekip gitmiyor dilim damağım kurumuş uykumun en tatlı yerinde bir acı gelip konuyor yüreğime.

Ne dünde kalmışlığımın önemi var ne de anda saklı hüznüme sadık bir esinti ile yıkım öncesi hazırlık yapıyor mahremim.

Göz ucuyla bakmıyorum bilakis dikiyorum gözlerimi gözlerine ve uyku salınımında sığındığım sadece Rabbim:

Sığınağım ve sağanağım ve sağdıcım sadece O.

Melun gölgelerden kaçtığım yetmezmiş gibi geceyi bölen sesler var ellerinde içki şişeleri dudaklarında yanan ateş geceyi mesken tutmuş iken nice insan en çok da genç bedenlerin ve genç dimağların yandığı ve yaktığı cehennem ateşinde sözüm ona her biri rüştünü ispatlıyor…

Çocukluğum çıkmıyor aklımdan ve ilk gençliğim.

Esaretinde mazinin küflü hatıralar da zevk vermiyor artık bana.

Devasa bir korku eşiğinde sekiyorum bir odadan diğerine ve ruhumun izdihamında sözcükler kulaç atıyor gecenin deryasında tutuklu kaldığım kadar kendime pışpışlıyorum içimdeki çocuğu.

Boncuk boncuk terliyorum.

Boğmaca sağanağında kaldırım taşları birbirini yaylım ateşine tutuyor ve öksüren sokak lambası ansızın sokağı karanlığa gömüyor.

Issız bir istila.

Ceketimi alıp kaçmak istiyorum en çok da kendimden.

Bir yanda kendimi kucaklamak adına aklıma gelen ne ise baş edemiyorum ve bu acı sağanağında külfetin hasına haizim ve elimden gelen bir şey olmadığı gibi ellerimi hissetmiyorum.

Titreyen bir bulut göz hizamda oysaki evin perdeleri kapalı.

İçine düştüğüm bu gayya kuyusu aslında ölümün en belirgin hali ve ölümlerden ölüm beğeniyorum.

Annemin ipeksi saçları.

Annemin ipeksi sesi ve yorgun kalbi.

Ket vuran bir şeyler var huzuruma bu yüzden aralıksız huzurundayım Mevla’mın ve tek huzur bulduğum mekân O’nun beni çağıran Dergâhı…

Çağdışı zihniyetlerden uzağım.

Yeniliklere de uzak…

Teknoloji çağında bir ağa takılmış çırpınan balık gibi…

Sudan çıksam da bir çıkmasam da.

Tecrit edilmişliğim aslında hayata isyanım.

Tefrikası yüreğimin açan zambaklar misali.

Telaşesi ömrün çekilesi bir resim gibi bir dert gibi.

Delişmen muafiyeti ruhumun azığa alınmış bir gerçek gibi…

Sunamadığım gerekçeleri paketleyip kendime kargo ile gönderiyorum ama adresime ulaşmadığı gibi imtihanımın ağırlığı ve zorluğu karşısında nasıl da çaresizim…

Sabahın erken saatine kurduğum yürek alarmım:

Ağdalı bir sözcük zinciri içime çöken acıların reşit sevinci ne de olsa acılarla beslenmekte ruhumun güzergâhı.

Çöken dizlerimle kendimi yerde buluyorum uyurken ve iki düşün dudak arasında esen yel gibi gerçekleri ekip hayaller biçiyorum en çok da kendimle restleştiğim ömrün tek detayında nükseden kalp atışımla sadece beyan ediyorum verilmiş hükümlerin sonucuna katlanmakla mükellef olduğumun da bilincinde alt belleğimde rastlaştığım gerçeklerle kendimi yargılamanın da dışında bir şey gelmezken elimden…