Bir yakamozun çığlığına uyandım.
Gecede saklı sıra dışı bir rüzgârdım
Ötekileştirildiğim dipsiz bir kuyu
oysaki ben insandım
İsyanımı dindirdiğim
İnfaza saniyeler kala gözlerimi
açtığım
Yerli yersiz gürleyen nidalar
Aşkın haşmetine baş koyup hayatı adımlayanlar…
Bir heves etmişim ki sevmelere.
Nefesimi ise boşa harcamışım.
Ölü nefsimin önünde saygıyla
selamlıyorum içimde saklı kalmış masumiyeti ve ben dünyanın kirlerine ne
bulaştım ne de niyet ettim bulaşmaya. Üstüme bulaşan kini ve kiri soğuk suyla
yıkayıp hamt ettim.
Düşlerim vardı bir zamanlar
düşündüğümden de fazlaydı sevdiklerim.
Marazi duygulara kapılanlar öyle ki
şeytana dahi pabucunu ters giydirenler benimse ayaklarım çıplak ruhumla firar
etmiştim bedenimden ve yüreğim illa ki teftişte.
Haraç mezat sevenler düş iklimleri
iken kundaklanan ve gerçeklerin görmezden gelindiği.
Şerit değiştiren bir insan bir duygu
bazen tutulan nutku evrenin.
Çalakalem yaşamaktan öteydi benimki
ki bir ömür kalem elimde hep dans etmiştim.
Öğrenciliğim bitse de kimliğimi
yitirmedim.
Öğretmenlik yapmayı bırakmış olsam da
bildiklerimi öğretmeyi şiar edinmiştim.
Methiyeler yağdıran kimi insan ve
sırasını savarcasına hayatıma girip çıkanlar.
İzafi bir dehlizde peyda olan
karanlık belki de karartma gecelerinde tokalaştığım içimde sönmek bilmeyen o
fener.
Feri kaçmıştı kimi insanın gözünün ve
özünden sapmıştı da.
Kayrasında yalnızlığın hamt ettim ve
kaybettiğim kadar hayatta aldığım her dersi not ettim yine de hata yapmaktan
geri durmadım çünkü sevmekti benim en büyük hatam bir de eşlik etti mi güven
duygum…
Yıldızlar kaydı gitti bir bir bense
kaybolmaya yüz tutmuşken samanyolunda unvanımı da saklı tuttum: Şimal
Yıldızıydım gecenin, şiar edindiğimse rahmet ve İlahi dokunuşları sevginin illa
ki aşkla hemhal olduğum bazen tutuklu olduğum hayatta açılırken zindan kapım
kısa süreliğine de olsa turladığım dünya denen dergâh.
Dergâhımdı dünya evet.
Delişmen rüzgârıydım duyguların elbet
kaçınılmaz.
Metazori bir tutukluluk değildi bu
bilakis baş koymuştum sevmeye ve kendi zindanımda yaşamaya.
Harala gürele severken insanlar bir o
kadar sevgisizlikten yakınan ya da haraç mezat yaşayanlar ve sevginin
d/okunuşunda ansızın sayıklayanlar.
Sevgiydi şerh düştüğü kâinatın ilk
insanın yaratıldığı günden bu yana ve özlemi idi insanların olası huzura ve ne
yazık ki bu dünyada asla var olmayan ve şükürler olsun ki maneviyattı yetişen
ve bizler kıyama durdukça ve Rabbe dönük yüzümüzle izinden gittiğimiz iyilik ve
elbet yaratılmış en mükemmel insan iken Peygamber Efendimiz, kim oluyorduk da
birilerine ahlak dersi veriyorduk?
Öğretiler ve öğrenme gayesi ile
yaşayanlar.
Öğrenci ve öğretmen birlikteliği ve
işte yaşamın merkezinde yanıp sönen o devasa ışıldak.
Renkten renge girenler.
Rengi olmayanlar.
Kül renginde isyanlar.
Tozpembe bildiğimiz yaşam ve
yaşamanın adı çileye dönüşürken ve de çil yavrusu gibi dağılan sevdiklerimiz
hatta tüm insanlar.
İmgeler saklıydı satır aralarında ve
imalar.
İmha edemediğim bir kötülük ve öyle
bir furya ki yaşamak ve bizler tutunmaya çalıştıkça hayata elimizde kalan
derken bir kulp bulup da insanlar öfkelerini kinlerini üzerimize bindirirken
sevgiydi illa ki kan kaybeden bazen kan kırmızı isyanlar ve insanlığın da
sevginin de dibi gördüğü.
Örtülü ödenek gibi iken çoğu insan.
Önsezilerimiz bizi uyarırken ön sözü
çoktan yazılmışken romanın hatta romanlar yazılmış iken bizlerdir deryada saklı
o tek damla hatta çiy tanesi.
Bazense çiğ çiğ birbirini yiyenler ve
gıybetin baş tacı olduğu: masumiyetin ve masum insanların itibar görmediği
çünkü yalanlardı başköşeye kurulan ve bizler cefa çekerken sefasını sürüyordu
insanlar hayatın.
İnsan olmak ve insan kalmak.
İnsanlığın zedelendiği ve iman
gücünden başka neye tutunabilirdik ki ve neye tutunduk haricinde? Elbet iman
gücümüzden aldığımız güç ve sevgiyle eşleşen yüreklerimiz asılı olduğumuz kadar
küreklere bazense bir kürek mahkûmu gibi İlahi Adaletini yolunu gözlediğimiz
bir de kendi dünyamızda korunmayan adalet duygusu ile yargısız infaza kurban
gidenler ve ölen masumlar ve çocuklar ve şiddet gören kadınlar ve de nicesi.
Bir manevi baskı ve psikolojik
savaşla mücadelemizin sürdüğü: manevi baskı ve mobbing denen illet yüzünden de
pek çok insanın canının yandığı.
Sadece bu gün olan da değil.
Yarın olmaya meyleden.
Yarından evvel dünden sonra ve andaki
mevcudiyetimiz.
Bir sabah uyandık ki her şey
sonlanmıştı, dememek için elimizden geleni yapıp azınlıkta kaldığımız kadar da
canımızın yandığı.
Mükemmel değildik elbet hiç birimiz
ama her birimiz ayrı bir değerdik: bazen tevazu yüklü bazense burnu Kaf dağında
ve Allah’ını bilen her insanın olması gerekeni yaptığı ve af dilediği…
Yüce Mevla bile kulunu bağışlarken
biz kimdik de birbirimizi töhmet altında bırakıp yalanlarımıza herkesi
inandırıyorduk?
Ne sadece bu gün.
Bir de kayıtsız kaldığımız dünden bu
yana yarınları da kapsayan bir mecrada saklı tutulası iyi niyet ve içten
sevginin de yerlerde süründüğü çünkü bizler sevdiğimiz kadar da fazlaydık bu
dünyaya ne de olsa sevgi de dostluk da zaman aşımına uğramıştı en azından miladi
takvimde ve günümüz dünyasında yaşanan lakin vakit az kalmışken ve de hesapta
diğer dünya da var iken geç değildi asla da olmalıydı çünkü bizler sadece
kendimiz için yaşamıyorduk bilakis insanlık adına verilen mücadele.
İnsanın olduğu her yerde gam var/dı
madem.
Mademki Allah var gam yoktu ve işte
bizi yoktan var edene teslimiyetimizle baş koyduğumuz yoldan da dönüş yokken:
erken ya da geç ne fark ederdi ki hele ki kaderimize yazılmış iken bir kez.
teşekkür ederim