Zincirleri kıramadığımdan hayattaki durağanlığa rest çekip sığındığım sadece ve sadece boş sayfanın zaafına yenik düşüp içimdeki kopuk düğmeleri elimden geldiği kadar iliştiriyorum o iliğe ve biliyorum ki peşi sıra da kopacak düğmeler ve ben yine düğme arayışına girişeceğim maviden mıntıkam; pembeden dünyam ve siyahtan ibaret iken içine gömüldüğüm saksının dibini boyladığım.

Mutlak bir zafer tatmaksa hayatın sobelediği her izlekte ben sadece bir ayrıntıya takılıp istikrarla mutlu olmanın da verdiği bir yeis işte iklimsel döküntüsü yüreğin ayan beyan sırıtırken omzumdaki küfe.

Restleştiğim ne ki ya da kim ve ben nihayetinde kimlik derdimi çözüp yazmanın büyüsüyle nameler soluduğum; nidalar savurduğum belki de s/avunduğum bir düzlem ki bir ömür ket vurulan her duyguma sahip çıktığım.

Reşit olduğum güne gidiyorum da.

Ve resmi ilişkiler geliştirdiğim bir tabur dolusu insan: gerek babamın baskılarına maruz kaldığım gerek eğitim gördüğüm tüm okullarda kendimi bir emir eri gibi hissedip sadece boyun eğdiğim ilkeler ve kurallar derken iş hayatında önüme serilen kırmızı halıya takılıp da başımı çarptığım bir duvar deyim yerindeyse tosladığım ve arkama bakmadan çıktığım kapılar üstelik kapıyı çarpıp ve tek kelime etmeden sığındığım iç dünyam ve sevdiğim kim varsa yüreğime kazıdığım belki onların bana yer açtığına kani olup dedikleri neyse bire bir uyguladığım…

Reşit bir sancı.

Ebegümeci iklim.

Saflığın yükselttiği çıta.

Mağdur olsam da mazlumluğuma kat kat boya sürdüğüm.

Mağlup olsam da galibiyetlerini haricimdekilerin geniş ölçekli bir açıda acımı katlarken ve her nasılsa kat izi kalan yüreğimde tüy kadar hafif olmayı dileyip sorumluluklarımın ağırlığı ile çöken omuzlarımı hala dik tutabilmek adına nefes tükettiğim.

Çarşamba Pazarı rüyalarım aslında Pazartesi sendromunu yenip de en sevdiğim gün iken haftanın başlangıcı.

Yükseldiğim kadar da yüksünmeden vazifelerimi bir bir yerine getirdiğim ve işte d/okunaklı bir el yazısı ile kaç kere istifa mektubunun altına imzamı atıp kendime sunduğum başka bir cehennemin başlangıcı ve o ki; kurtulduğumu sandığım cehennem aslında benim cennetimmiş.

Buraya kadar her şey iyi hoş da gerçek dünya ile sanal ortam arasındaki farkı ben neden göremiyorum?

Sözcükler…

Yaftalandığım sözcükler.

Yalansa söylenen, ne farkı var ki muhatap olduğum dünyada bana kök söktüren bunca insan varken ben sevdiklerimi niye hala saklı tutuyorum ceketimin iç cebinde?

Belki de şiirin kök hücresi.

Makûs talihi imgelerin ve soykırıma sebebiyet veren o ünlem işareti… şaşkın bir ünlemim ben ve rest çektiğim soru işaretinin sırtına binip hala nokta koyamıyorum sıkıntılarıma ve içimi burkan hangi yenilgi ise alındığım kadar da aldırmasam keşke.

Sanmasın da hani hiç kimse yalan olduğumu.

Sanal bir fabrika adeta beynimin ürettiği ve hayatta gördüğüm tüm halüsinasyonlar nasıl da gerçek oluyor gördüğüm rüyalardan çaldığımı mutluluğu aksettiriyorum yarım ada hayallerime ve ben hala o ana kıtanın müdavimiyim.

Arz talep meselesi mi yoksa sevgi? Mademki sevdiğimiz kadar sevilmiyoruz bizler, bu dengeyi korumak adına sevmekten mi vazgeçeceğiz yoksa sevilmeyi bekleyip de konaklayacak mıyız bir satır başında?

Gönülsüzdü madem önce söylediğim şarkılar…

Gönül gözüme hitap eden her duygu ve her insan da mı sanal?

Körüklenen bir sefalet hayatın sunumunda bayat kraker tadı günü adımladığım ve güncellerken kalemimi ne de olsa duyguların meşrebi pek bir değişken.

Hayatımı tümleyen.

Tamlaması olmayan bir tümlecim belki de hayatın zifiri karanlığında içimdeki aydınlığın taşkınlara sebebiyet verdiği.

Gün yüzlü bir sevda masalı yazıyorum aynı zamanda mevsimin ve günün nabzını tutup sonra da şakırdıyorum gecenin sessizliğinde, ayrı düştüğüm hayatın aslında ibresi iken içimdeki sevgi sayacının bilfiil ibraz ettiği.

Hayallerim tastamam.

Gerçeklerin de ta kendisi.

Ve ben nasıl ki gerçeğim, sanal dünyada yazdıklarımla haşır neşir olurken tanıdığım sayısız insandan çok azını dünyama buyur ettim ve görünmezliğin kurallarını yıkıp sesimle ve ruhumla nüfus ettiğim sevdiğim gönül dostlarım.

Evet, sığındığım bir dünya sanal âlem addedilen çünkü hayata sığınıp da diskalifiye olduğum bunca acı tecrübe de hayal kırıklığından sonra ben şart koşup da gerçek kimliğimi ve karşımdakine da sonuna kadar güvenip içim açtığım az sayıda insan oysaki yalan bir dünya addedilen bu düzlemde ben ve yazdıklarım ne kadar gerçek ve doğruysa şükürler olsun ki; öz kardeşim kadar sevdiğim insanların varlığına haiz oldum.

Bir düş kırığı olsam da.

Çelimsiz bir nota addedilse de içimdeki sesin arka fonunda duyulmazlığın esareti ile doyumsuz bir sevgi üstelik gerçek hayatta bana ihanet eden kim varsa ben hala sevmekten yılmamışken ve inanmamışken.

Hayatın hangi karanlık koridoru ise sadece Tanrının ışığı ile aydınlığa şerh düştüğüm ve düşerken o karanlıktan ve de içine saplandığım en derin kuyuda ben, ya susuzluktan ölecektim ya da su dolu kuyuda boğulacaktım.

Sanrı yüklü insanlık ve her biri gerçek; her biri çevremde ve her biri elimde dokunacağım kadar yakın ama yazdıklarımı okumaya tenezzül etmeyen gerçek dünyanın gerçek insanları.

Ve gerçek dünyada bilfiil yaşadığım hayatta: hatta yaşadığım şehirde ve yaşadığım semtte hatta yaşadığım apartmanda ve burnumun ucunda kim varsa ayırt etmeden içimi açıp elimi uzattığım…

Görünürde nasıl da yakınlar belki akrabam belki komşum belki sık sık alışveriş yaptığım bir market ya da dükkân.

Evet, sanal ortamda bulduğum huzur belki de huzursuzluk en azından duygu alışverişine imkân veren kalemimle iyi kötü kontak kurduğum nice insan.

Ben ne kadar gerçeksem.

Ben ne kadar sevecen ve içtensem gerçek dünyada derdime derman olan hiç kimse: ne dün ne bu gün.

Hatta ve hatta annem ölüm döşeğinde iken müziğin sesini sonuna kadar açıp kahkahaları ile eşlik ettikleri acım, acılarımız.

Hayattan kaçmaksa.

Kendimi reddetmemek adına yazmaya başladığım o ilk gün ve ben sanal dünya denen ortamın varlığından bihaber ve içimi açmışken en yakın dostuma ve ona yazmaya başladığımı müjdelerken ansızın sırtını dönüp giden ve o gün o an dostluğumuzu bitiren.

Hayattan kaçmaksa suçlu değilim çünkü sığınmam gereken birileri vardı bir yerlerde beni bekleyen ve Rabbim sayesinde yolumun kesiştiği edebiyat/yazın dünyası ve ben tüm gerçekliğimle ve adımla sanımla yazdıklarımın altına imzamı atarken…

Sahiplenmekse hayatı bendim sahipsiz kalan, Rabbimden başka da kimse ışığım olmazken ve gerçek hayatın tüm acıları ile tanıştım başta Azrail olmak üzere.

Gerçek hayatın yükü.

Yükten fazlası ölümü düşündüğüm hatta restleştiğim hatta kıyısından döndüğüm ve yine sığındığım tek dostum ve beni terk eden üstelik onun ilk annelik heyecanını tattığında ve tüm sıkıntılarında ben bir kez dahi ona sırtımı dönmemişken.

Küskünüm belki de eskiye oranla kabuk bağladı yaralarım ama kırıklarım hala canımı acıtıyor.

Gerçek dünyadan kim ise görüştüğüm ve aklınıza kim gelirse çevremde salınan ve bir kez dahi onların ağzından duymadığım:

‘’Yüreğine, kalemine sağlık, Gülüm.’’

Ki bahsettiğim o kadar çok insan var ki yazın yolculuğumu anlatmaya başlayıp ve ne yazık ki lafımı yarında kesen bir kez bile yolumda devam etmem gerektiğini söylemeyen.

Gerçek hayatı son üç yıldır hastanelerde yaşadığım ve acil koridorlarında volta atarken içime akıttığım gözyaşı.

Ve bana sahip çıkan az sayıda insan yine sanal dünyadan gerçek hayata taşıdığım dostlarım, kardeşlerim.

Gerçekten de içim çok acıyor ta ilk günden beri çünkü hayatta tanıdığım tanımadığım kim varsa asla da demedi de bu yolculuğumda yalnız olmadığımı.

Hatta yine yazmaya başladıktan üç beş gün sonra bu sevincimi paylaştığım bir akrabam hatta akrabalarım ve şiir yazmanın günah olduğunu yüzüme vurup telefonu yüzüme kapatan.

Belki de ben uyumsuzum ve yalan söyleyip rol yapmayı beceremediğim için de bir ömür dışlandım ve saf dışı edildim.

Sahip olduğum hiçbir şey de yok üstelik ve ne ilginçtir ki asla da idealize etmedim başka insanların hayatlarını ve asla öykünmedim de lakin kim varsa çevremde illa ki sahip olduğum şeyleri sahiplenmek istediler ve bunu bir şekilde başardılar da.

Yaşadığım evden tutun da çalıştığım işlere kadar…

En son da hayallerimi çaldı en yakın arkadaşım tıpkı bir ömür çaldığı ne varsa benden, ben hep görmezden gelip onu sonuna kadar desteklerken ve sevmeyi de sürdürürken.

Yaşadığım kadar hayal kuruyorum hatta bir gün sonranın hayalini kurup geceden hazırlanıyorum yeni güne ve yeni bir umut ekiyorum gönül toprağına ve benim toprağımda o kadar çok şehit düşen hayalim ve umudum var ki ve ben şerh düşüyorum bir gün evvelden.

Hayatta en istediğim vatanım için şehit düşmek ve ben aslında tüm insanlığı kucaklıyorum yazıp çizerken tıpkı hayatın bana sunduklarının karşılığını vermek adına.

Okuduğum devlet okulları ve bana sahip çıkan ülkem ve devletim ve inancım ve ben kendimce hizmet ediyorum insanlara tıpkı düne gömdüğüm şüheda düşlerim gibi.

Bir köy okulunda öğretmenlik yapmak hayalimi bile çalanlar oldu ne yazık ki ve hepsi de gerçek hayattandı.

Asla önemi yok benim için sanal dünyadaki söylenen yalanların çünkü ben yalan söylemiyorum ve hayatımda da gereğinden fazla insan var aralıksız yalan söyleyen üstüne üstük gıybeti bir rütbe gören.

Hayat ne kadar gerçekse ben de gerçeğim.

Sanal dünyada paylaştığım yazılar nasıl ki bana ait ben de Rabbime aitim ve emanetim ve içim inanılmaz huzurlu çünkü yalan söylemekle asla iştigal olmadım bir ömür.

Belki bir iki kaçamak cevap ya da geçiştirdiğim üç beş şey.

Öyle ki paylaştığım resim bile en son halim.

Sanalda yazmakla hayatta acı çekmek arasında bir fark varsa ben zaten acıların odağında dibine kadar da acı çekmişken en azından kimseye acı çektirmiyorum ve asla da tek bir yalan beyan etmem.

Bir dünya dolusu insan bilfiil hayatta bir arada olduğum ve nice insan nice yabancı tanımasam bile selam vermekten geri duramadığım.

Selamı alınmayan bir insanın haleti ruhiyesi nasıl olur, diye sormak isterseniz beklerim yüreğime belki de gerçek hayatta ben dokunmak adına elimi uzatırken parmaklarımı koparmak şöyle dursun adımı bile anmayan bunca insan varken…

Sadece sevgimi paylaşmak istiyorum ve de enerjimi ve yaşama sevincimi o yüzden yaşadığım sürece seveceğim insanları ve hayatı ve sevgim uğruna da yazmaktan vazgeçmeyeceğim.

Normlar.

Tutkunu olduğumuz ne varsa.

Ben sadece hayatta kuramadığım iletişimi ve içimdeki sevgiyi boca etmek istiyorum hayata ve satırlara ve yalan söylemediğim kadar da inanıyorum karşımdaki insanlara en azından içimi bozmadan yaşıyor ve yazıyorum tıpkı bir ömür yaptığım gibi ve gönül gözüm yaza yaza açıldı kocaman bir çiçeğin de kokusunu salıyor ve seriyorum satırlara.

Evet, gerçek dünyada bir Allah’ın kulu yazdıklarıma sahip çıkmazken ve sadece kuru bir aferin demeyi bile esirgerken ben ait olduğum bu dünyayı-sanal ortam- her halükarda eşit görüyorum hele ki en yakınlarımın gözümün içine baka baka söylediği milyonlarca yalandan sonra sanal dünyanın söyleyebileceği hiçbir yalan onlarınkini geçemez.

Ve eski dostuma sesleniyorum buradan: hani yolda karşılaşıp da başını çeviren üstelik otuz yılımızı paylaştığımız ve de gerçek dünyaya ait bir insan tıpkı benim de gerçek olduğum gibi.

Acılar hep gerçek, sevgili dostlarım hem söylenebilecek hangi yalan canınızı daha fazla yakabilir ki?

En azından insanları sevmeme izin veren Rabbime duyduğum şükür adına yaşıyor ve yazıyorum üstelik gerçek hayat ve sayısız insan beni çoktan dünyalarından azat etmişken…

Sevmeme ve yazmama izin veren yüce Rabbime ve tüm hocalarıma ve kalem dostlarıma çok çok teşekkür ediyorum.

Ve ben çoktan hakkımı helal ettim bile gerçek dünyanın gerçek insanlarına üstelik onlara sonuna kadar kalbimi açıp dualarımda yer vermişken.

Sevmek ve inanmak ve de yazmak… hayatın muhteşem üçlüsü yaşama sevincime ve coşkuma eşlik eden üstelik Rabbimin izniyle.