Bir düş’ ün yansıması gece, sevgili
mavilim ve bir düşün sadece düşün…
Düştüğüm bu düşte saklı bir mayınsın
sen.
Sevginin meltemi…
Ah, yüreğin mabedi.
Şiirler tokuşturduğum isyanım ve
şiarım ve göz bebeklerimde saklısın, mavilim…
Matemimi sür yüzüne: sürün dizelerime
sürül başka iklimlere.
Sinemde yarasın siman tanıdık ve
şapkamı çıkarıyorum karşında.
Bir şarapnel parçası saplanan derine
belli ki mayın tarlası aşkın hicreti ve hicvi.
Sevgili mavilim, düş peşime.
Kır direksiyonu bense dişimi
kıracağım düşmezsen düşüme.
Düşkünlüğüm sana düşmez kalkmaz bir
Allah bak işte düştü yolum yine sana ve şiire.
Mehtabımsın.
Yarenimsin.
Yârimsin ve yaram.
Yarıladığım ömrün kalan yarısıdır
sığındığım sitemin sığındığım yüreğim içim içime sığmazken gecenin köründe.
Körüm ama hissediyorum.
Sağırım ama duyuyorum.
Sağdıcımsın sağanağım salkım saçak
yüreğimde saklı salkımları mevsimin ve işte koşuyorum Nisan’a nidalarımda saklı
gelincikler ve pembeleşen yanaklarım bil ki bu bahar açacağım.
Güdüm mü?
Güdülediğim hüzün mü?
Gül yüzüm mü?
Gülüp geçtiğim mi belki de gümbür
gümbür gelişimin resmigeçididir sözcüklerden ördüğüm bu patiska ve pazen
teninde mevsim dokunuyorum usulca sensizliğe.
Hem varsın hem yok.
Hem açım hem tok.
Yoksunluğumsa varlığına ve varlığım
yok sayıldığıma.
Attığım zar nasıl ki geldi yek:
Sevdiğimsin sen onca şeyin içinde
sensin işte tek.
Tekleyen yüreğim ve terennümler ve
tevazu yüklendiğim siması evrenin, sildiğim dünüm sinemde açan gelinciğin bense
papatya tarlalarında sekiyorum tek tek.
İma ettiğim değilsin bilakis gerçeğin
ta kendisi.
İmha edemediğimse bitimsiz zulmü
insanoğlunun.
Âdemoğlu ve Havva Kızı bense yekten
serildiğim ağacın dibine ve devindiğim ve devirdiğim putlar ve devşirdiğim içim
dışım.
Nazenindir yürek.
Laneti üfüren şeytan.
Aşkı nakşeden rüzgâr ve sevdalı
şehir.
Şiirlerimse bozguna uğradığımın
ertesi serildiğim ve nasıl ki sarmalında aşkın yarattı Yaratan bizi…
Yâd edilesi dünüm ne ki günde saklı
mevcudiyetim ve yarınlar tembihli olduğum elbet babamın biricik kızıyım
yıldızların yoldaşı bir ışığım ben sönmeyen feri sözcüklerimin neferi olduğum
göğün bazen matemi bazen meltemi mahcup olduğum kadar meczup makul ölçüde
sevmediğimse tek gerçek…
Doz aşımıdır sevgim ve düzen
karşıtıdır içimde saklı mevsim.
Mealim mi?
Meramımsa saklı Allah nezdinde.
Sözcüklerim püsküllü saçlarımı
sarkıttığım pencerenin dibinde beklediğim elbet ben Rapunzel’iyim milenyum
çağının ve aşka yakalandığım…
Sırlarım var, mavilim ve sınandığıma
dair.
Serlerim var surların dibine
serdiğim.
Sularım var içinde yüzdüğüm.
Su misalidir yüreğim ve sevdiğim.
Sudan sebeplerle terk ettim dünümü
sudan sebeplerle ihanet ettim kendime çünkü bendim en çok seven ve bendim beni
benden edenlere kırgın lakin artık sona erdi kırgınlığım alı al moru mor iken
insanların indinde hasretin uzandığım şu izafi rahlede bazen küstüğüm kadar
bazense kastığım ve işte kasıtsızdır benim duygularım.
Mihrabım.
Mizacım.
Minyon yüreğim sevdikçe semiren.
Mealim ve makamım ve maktulüyüm de
ömrün.
Göğsümde kabarırken ve göğüs
kafesimde saklı iken saka kuşum ve sektiğim ve sarktığım bir şiir ve serpilen
sözcüklerim ve sözümü sakınmadan sana koştuğum, mavilim…
Maviden de öteyim ama ve manen güçlü
ve zenginim elbet nakşeden gecede saklı suretim bazen sökülen dikişleri
sözcüklerimin ve işte bağcığını bağlayıp da geldim imgelerin ve tahakküm
altında kaldığı ömrün şiddetinde bir yenildim bir yanıldım ki ama kırık fay
hattımda açacak çiçeklerin de öncüsüdür bu bitimsiz sevgim ve Nisan’a günler
kala nidalarımı sunacağım kâinata en çok da kelime-i şehadet getirip
tırmandığım en yüksek rakıma elbet İlahi Makamdır beni çağıran ve İlahi Ateş
içimdeki kıvılcımları tetikleyen nasıl ki O’dur yazmamı ve sevmemi öğütleyen…
Hem ben seni Allah rızası için sevdim
yeter ki razı olsun Rabbim benden ve O’nun rızası ile çoğalıyorum eksilen
hücrelerimden binlerce sözcük dikip de başımı yaslıyorum vicdanıma.