Müşkül bir renktim önce her müşküle
düştüğümde meşgule veren ebemkuşağında saklıydı mealim.
Öylesine bir düş’ tüm ki sevgi
ırkında ve öylesine sevmedim sadece içimdeki emir eri idi talimatlarına uyan
evrenin ve doğamda saklıyı aşk ve özlem.
Bir mizansen ise diktiğim, sevgili
hafız sus ve dinle beni.
Bir kırık ise ekip biçtiğim
sözcüklerden arda kalan.
Kırgın haletiruhiyem ve meramım saklı
gizinde evrenin ve tebessümler ekerim ben yalnızlığın gamzelerine sonra gün
olur doğarım gül olur açarım aşkın şafağında biteviye örselensem de varsın
olsun saklı olayım hüznün rüzgârında.
Tefe koyar ahvalim ve çalgı çengidir
her öldüğümde mutlandıkları düğün…
Bir düğümüm de bağcıkları açık
ruhumun iki yakası bir araya her gelmediğinde gider gelirim o uzun ve dar
koridorda hani ömrümün geçtiği hanemde yıllanır ve yaslanırım anılara ve hiç
anmadığım kadar anarım kimse geri dönmesi asla mümkün olmayan…
Ah, be hafız, sanır mısın ki durduk
yerde dertlenirim ve de mademki istiflidir matemim varsın olsun serdiğim örtü
üzerine yazdığım her şiir her hikâye.
Debelendikçe düştüğüm çukurda.
Yaslandıkça yıkılan çınarıma.
Yâd ettikçe dünümü.
Ve işte ölümün türküsüdür çağıran
beni sevgili hafız…
Beti benzi atmış ilham geldi de çaldı
kapımı ve aldı beni benden ben ki en çok da kendime özlem duyan.
Hatırşinastır içimdeki iklim ve
hatırı sayılırdır çaldığım her kapının zilinde şakır kuşlar ve kapılar taş
duvar elbet Kale’mdir muhafaza ettiğim yüreğimi koruyan ve kalemimle dikiş
tutturmak adına edebiyat denen enginlikte.
Mazur gör heyecanımı, hafız:
Mazur gör coşkumu.
Matemimle hemhal yakardığım sadece
Tanrı…
Tabanları yanıyor sözcüklerin ve
yüreğim de yangın yeri yâd edilesi dünümden de gına geldi hani ve ben her
sözcüğe ganimet bulmuşçasına sarılıyorum ve sanma da sakın her yazdığımı
yüreğimde sonsuza kadar saklıyorum ne de olsa acımadan çöplüğe gönderim ben
binlerce satırı ve yuhalanmış yüreğimde açan umut denen çiçekle de hep
meylettim en güzelini yazmaya…
Hem güzele güzel demem mademki o
güzel benim değil ve işte budur sunduğum maruzatım ve de her baktığımı güzel
görürüm ve içime çekerim bir nefeste lakin gelip geçici bir heves değildir
çığırdığım her türkü ve ucu yanık bir mektuptan da fazlasıdır yazdığım her hikâye
her şiir.
Hazanım: kabul.
Hazırım da gitmeye.
Hızır gibi yetiştin sen ve beklemeye
almışken mutluluğu en azından şimdi yazarken ve seninle mesudum, hafız bakma
sen bir ömür hafızladığım binlerce kitabı ki en güzel kitabı yazmaya ben
talibim ve tabibiyim de sözcüklerin bazen kumpasa kurban giden hayallerim ve
düş ırmağında şartlarken sözcüklerimi…
Çıtasını da yükselttim hem
hayallerimin ne de olsa vakit var dün ettiğim yeminde şerh düştüm madem
mutluluğu ve işte şehrin şebeke sistemi de çöktü ve sistematik yazıp uçuşa
geçiyorum her şiir vakti bil de yazdıklarımın bir akit olduğuna ve ıslak
imzamla şerh düşerken hayata ve umuda kuruyan yaşlarıma da sadığım en azından
sözümden dönmedim ve yazıyorum da henüz vakit varken.
Bir şirk ise kâfirin kozu.
Rabbime yakınım ben hüznümle ve
vakıfım da bu düzende olup bitene.
Rivayet o ki hafız ben bir hikâyeyim.
Yazılası binlerce hikâye o ki: ben
yazdım bile çoğunu ve yastık altı yaptım her birini tıpkı aş erdiğim aşk gibi
mealim iken kalemin dürttüğü yürek ve yürekte tutuklu nice hece sözcük ve ilham
perimin şerh düştüğü binlerce duyguyu ben şiir niyetine dikiyorum ve telaşla
sevip yakarıyorum evrene.
Zaman var mı sahi daha çok yazmaya?
Zaman varsa ben az da olsa kendimi
seveceğim, tabip:
Talebim o ki…
Arz edilesi ne saklıysa yerde gökte…
Asla da arz-talep eğrisinde optimum
noktayı yakalayamadığım kadar bazen lanet okuyorum eğitimini aldığım mesele ne
de olsa mesele: yanlış zamanda yanlış mekânda dünyaya gelip yanlış seçimler
yapmamla ilintili gel gör ki, tabip: kaderin rüzgârına tutulmuşken insan ve ben
her ne kadar içime ters essem de olmuyor işte ve kaderin çizgisi değişmiyor.