Her uyku bir ölüm adeta: vasfı ve aidiyeti olmayan rüyaların çukurunda saklı o kâhin bense dillendirdiğim kadar içimden geçenleri şerh düşüyorum kehanetlere imlası olmayan ihanetlere b/el bağlıyorum…

Hükmü verilmiş bir kere sırların ve sözcükler gibi şair de kuşanmış verilen hükmü.

Bir sır.

Bir nida.

Solgun yüzlü gecenin de intiharı ve bil mukabil, ölüm, dercesine canından anbean can gidiyor kelamın.

Maruzatı yok da sunacağı göğün ve Rabbine sevdalı her şiir ve şair aşkın kutsal ırmağında yıkanan iklim gibi nemalandığı asaleti sunuyor şiir diye nemli yüreğin varsa yoksa o s/af v/edası.

Hıçkırığın g/izinde şekillenen gün ve gece.

Hacmi devasa bir yitim belki çok k/ayıp bir ritim.

Eşkâli olmayan duygularınsa meali nasıl da yitik ve uykulu gözleri şehrin ve şair, müptelası olduğu şehrin de asasını taşıyor ellerinde saklı hüznü ve sihrin ekiyor bulutlara umut niyetine.

Delişmen rüzgâr tayin ettiği tohumları önce ekiyor sonra sözcükler sekiyor yetmedi şair dalıyor ölüm uykusuna ve kendinden kendine geçiş yapıyor o kayıp ritüelinde dününün göğsünde saklı kuşların kanatlarına da kırağı yağarken ve kırık ayağında şehrin huzmeleri ısrarla s/üzülen şafağın afaki solgunluğunda şair Araf’ta kaldığı kadar ömrünü varsa yoksa yazarak didikliyor.

Renkler süzgün.

Sevdalar ölgün bir nehrin kıyısında.

Şahlanan duygularsa alevli belki de Alevi ya da Sünni:

Ah, ne fark eder ki insan sevgiyle eşleştikten sonra pınarında aşkın ve İlahi Adaletin sancağına da sıkı sıkı sarılı iken ne fark eder?

Ve şair umudun coşkusunda saklı.

Ve şair, olmayan bir amblemi ile yüreğinden sarkıttığı o ipi ve sevgi selini armağan ediyor yeryüzüne kürediği dününün külünde gülümsediği kadar her ezan vaktinde ısrarla ve dönüşü olmadan seviyor ve koşuyor Rabbine belki kabrine de veryansın etmeden ucu yanık mektuplarında saklı iken hikâyesi sabır dileyip şükürle dillendiriyor huzur bulan mizacını.

Temkinli artık şair severken.

Terbiye ettiği ölü nefsinden nasıl da emin.

Azat ettiği bir kuş ise yüreği varsın olsun nemli.

Şakıyan ruhu şarlayan iblis ve vuku bulduğu kadar bitimsiz coşkusu ve sevgisi yürüyor ve d/ağlıyor yürekleri.

İklimlere konuşlu şiirler.

Hükmedene tapan şair ve haizi olduğu sadece o tek zerre ile koşuyor adeta s/onsuzluğa ve ulağı kalem ve uyruğu sadece sevgi ve ırkı olmayan duygulardan örüyor şehrin ışıltı yüreğinde açan bir güneş gibi iken yazmaya durduğu her şiiri adıyor sevdiklerine en başta annesine ve kendi olarak kalmanın zaferi ile sökün ediyor bir bir sessiz nidalar ki Sağır Sultanın dahi kulağına giden…

Bir sökük ne ki?

Ya da yıkık bir anıt…

Ant içtiği üzerine varsa yoksa ahlakı ve namusu ve iman gücü ve sevgiden asla ödün vermeyen yüreği.

Kimi zaman kimi duygu muğlak.

Önem arz etmeyen…

Anlaşılmanın verdiği özlem ve huzurla nakşeden doğaüstü sırları içindeki iklimin de vardiyalı ömründe şekillenen binlerce duygudan mustarip iken şair…

İliklediği hüzün hırkası.

Başında esen kavak yelleri.

Baş veren umudu.

Boşa düştüğü kimi zaman.

Şenlik öncesi ergen bir hüzün.

Şuuru kayıp mısraların zihin gücüne denk düşen bilgisi ve kerameti.

Metaneti sonsuz.

Gizi bitimsiz.

Sürüklendiği kadar rüzgârın kasıp kavurduğu bedeni kalsa da dirayetsiz ve nefessiz.

Sözcüksüz geçmeyen günü.

Sökükleri dününün.

Ve ülküsü ve ülkesi şairin elbet ana kıta iken vatan aşkı ve mütemadiyen yürüdüğü Rabbin yolunda kasıtsız iken duyguları Allah rızası için yaşamanın da meali iken şiirlerini katık ettiği sonsuz sevgisi.

Şiarı yitik olsa bile günün şah damarından yakının gücünün nüfuz ettiği ruhu ve sevgisi ve inancı ve yalnızlığın hezimetini sonlandıran muktedir gücü Mevla’nın.

Her uyku vakti dilemması rüyalarının.

Solunda anbean büyüyen o yangın.

Merhalesi.

Merhameti Rabbinden öğrendiği.

Ve yıkılmaz kalesi iken kalem’ in seyrinde sür-git bir coşku bazen hüzün yüklü muadili sözcüklerin esintisinde kâh üşüyen kâh titreyen yüreğinden sökün eden nidalar bazen bir fısıltının ezgisi ile yazdıkları ve uykudan evvel yüreğinin yerleşkesi duaları…

Huzurun nezdinde saklı güncesi.

Eş güdümlü sözcükler nasıl da aşkın güftesi.

Gülümseyen aralıksız…

Gümbürdeyen yüreğinden etrafa sıçrayan her zerre.

Namesi ve namı ve nemalandığı ve nemlendiği kadar gözleri şahitliğinde evrenin kıtladığı aşkın da zaferi iken sözcüklerle örülü kaderi elbet başı gözü üstüne şairin hüznü de kederi de yolcu edemese de acıları içinde saklı o aşkın dik başlı dik açısı solmadan da geçmeyecek değil hani ömrü ne de olsa her bitiş yeni başlangıçların baş verdiği umut iken de tek tesellisi her daim tecelli eden coşkunun da eşliğinde sonlanmamak üzere…