Ölü bir imgeyi canlandırma çabalarım
ve evet, daha hızlı çalışması gereken beynin dalgalarında akıma kapıldığım…
Rüştünü ispatla artık sevgi, demenin
de meali…
Ne değişti ki dünden beri bu anlamda
ne zaman dün’den bahsetsem kayıp bir ritim ile irdeliyorum: kâh dün’ün
yenilgileri kâh güne dair tutunmama vesile olacak hiçbir şeyin ve hiç kimsenin
bulunmaması.
Yitik bir özne salınan aslında
birinci tekil şahıs olmam bile suç unsuru iken.
Ait olmaya çalıştığım bir
grup/gruplar: illa ki biz olmaya delalet.
Ben’i biz yapamadığım… hayır, hayır,
bu sadece bir ütopya üstelik cinsiyet ve yaş farkı gözetmediğim hele ki belli
bir ideolojiye sahip olan insanları da asla kümelemeden, sadece insan olarak
gördüğüm ve ben bir insan olabilmenin en güzel ifadesini severek ve inanarak
sunulduğunu savunduğum…
Günü yine yenik kapattım oysaki
uyandığımda yeni bir gün ve yeni bir parantez başlığı altında yanımda ya da
uzağında kim varsa sadece doğaçlama ile sevk etmeye çalıştığım sevgimle,
anlayış yeti’mle yine kucaklamak istemiştim belki bir selamın geri döneceğini
umut ederek ya da hiç tanımadığım insanlara bile yürek kapım sonuna kadar
açıkken.
Çok şeyin değiştiğine iyice vakıfım
artık ve mütemadiyen benim bir değişim sergilemem gerektiğini savunan insanlar
var dolaylarımda.
Ben ise değişmeden ömrümü tamamlamayı
umuyorum… hala, lise yıllarında yüreğimde yeşillenen insan sevgimle hatta daha
bile öncesi yenilsem de defalarca illa ki insanlara tutunmanın doğal bir
refleks olduğunu bilip sayısız kere yaralanmama sebebiyet veren insan
kazalarını yok saydığım…
Aslında her şey çok basit ne de olsa
yok sayılmayı şiar edindim daha doğrusu nerede hata yaptığımı bilmeden illa ki yok
sayılmamı bir ömür engelleyemedim.
Rüştünü ispatlamış bir yalnızlık
benimki üstelik sevdiğim ve inandığım kim olursa olsun ansızın bir karşı
taarruza maruz kaldığım ya da tepkisizlik ile cezalandırıldığım…
Şimdi geri gidiyorum çok geriye değil
aslında: beş yıl bilemediniz on yıl evveline ve hayatımda çok önemli bir yer
tutan üç özel insan aslında onlara sonuna kadar inanıp en özelimi, en mahremimi
paylaştığım üç güzel insan tanımlamam ile bilmeden onların bana sundukları
kumpası bilmeden bağlandığım üç müsemma insan ve ilk harfleri aklımda aslında
her şey daha dün gibi aklımda ve onlara verdiğim sevginin ve emeğin bir gün
bana acı olarak çörekleneceğini bilmeden evimin ve yüreğimin kapılarını açtığım
üç insan.
Neye denk düştükleri ise çok bariz:
kendimden çok hatta annemden ve ailemden kat ve kat çok sevdiğim üstüne onlar
uğruna annemle dahi çatıştığım ve geride kalan sadece hissizlik an itibari ile.
Neyin ne derece değiştiğini tahayyül
etmek ise sorumlu kılındığım daha doğrusu her daim kendimi suçladığım.
Bilmek ya da bilmemem sebeplerini…
bilsem ne değişecek ya da ben kim ne istiyor bilip bilmeden sırf karşımdaki
insanlar mutlu olsun diye mi değişeceğim?
Dün okuduğum bir yazıda bahsi geçen:
bakış açınızı değiştirin, diye sunulmuş ve kendimden illa ki bir şeyler
bulduğum.
Ve bir diğer yazı yine okuduğum ve üç
beş sızı ile içime işlenen.
Yorum yapmak/yapmamak konusunda ne
zamanki kararsız kılsam değer verdiğim güzel insanlara illa ki iki çift
söyleyecek sözüm oluyor.
İlla ki dokunmalıyım birilerinin
yüreğine ve illa ki yüreğimdeki inancı, güveni ve sevgiyi pay etmeliyim.
Biliyorum ki ben bu düzene ve bu
dünyaya ait değilim ve bu düşüncem son zamanlarda daha da netlik kazandı.
Hangi gruba hangi amaçla mı müdahil
olacağım?
Misal.
Çok kuvvetli ideolojilerim asla
olmadı. Elbette benim de doğrularım ve değerlerim var ve çok da net olmayan bir
siyasal görüşüm ama ben insanlarla iletişim kurmaya çabalarken ilk olarak
gönülden gönle bir köprü kurup insanlığımla dâhil olmak istiyorum karşımdakinin
bakış açısına ve ne yazık ki yüzeydeki sözcükleri, tepkileri ve davranışları
görüp bir anda inanıyorum yine karşımdakinin samimiyetine.
Son zamanlarda yine çok insan
kazandım sanıp ansızın kaybettim.
Kazanmak ne peki?
Ya da bir insan niye kaybeder?
İnanın ki bu soruların cevabını
bilmiyorum. Ben ne zaman bir atağa kalkıp tepki versem ve tüm samimiyetimle bir
çift laf etsem illa ki zarara uğruyorum ve bu da farklı bakış açıları ile çok
farklı açılımlara denk düşüyor.
Kaderciyim ve maneviyatımı güç
kaybetmeden bilakis üstüne tuğlalar koya koya daha da yüceltmeyi seviyorum
belki de toplumdaki farklı gruplaşmaların sonucunda yine herkes tarafından
yanlış algılanıyorum ve kimse de karşıma geçip beni ne sebeple suçladığını ve
yargıladığını asla telaffuz etmiyor.
Çok inandığım bir söylem:
‘’Allah iyi insanlarla
karşılaştırsın.’’
O zaman tek kötü ben miyim ya da
sevilmeyen ya da yok sayılan üstüne üstük tüm gücümle tutunmaya çalışırken
hayata ve insanlara niye kurban edilen illa ki ben oluyorum?
Bu, gerek eğitim hayatımda gerekse
meslek yaşantımda illa ki böyle neşretti.
Arada istisnalar var elbette:
sosyalleştiğim ortamlar ise çok uzun süreli olmadı ve ben kendinden çok
karşısındakine değer veren bir insan olarak hep kaybettim.
Hele ki günümüzde ayrışmaların daha
da çoğaldığı ve kimsenin kimseye de iyi gözle bakmadığı gerçeği ve bunu bile
kendi içimde yendim, yok saydım.
Öncelikle göz ucuyla bakanlar ve ben
içimi açmaya her an hazır ne zamanki ulvi anlamda gönül dostum diye elimi
uzattığım üstelik inancıyla, duruşuyla illa ki güven telkin eden.
En büyük kaybım belki de duruma ve mekâna
göre bir kalıba girmeye özenmediğim ve karşımda kim olursa olsun illa ki ortak
bir nokta bulup Yaratandan dolayı yaratılanı sevmenin de kolay olduğuna dair
inancı sahiplenip hayatımın merkezine oturtmam.
Sözcükler, sevgili dostlar.
İşte sevgimi emip çeken aslında
yaşama sevincime eşlik eden tek şey sözcükler ve sözcükler sayesinde kurmaya
çalıştığım iletişim.
Yazarken de…
Yaşarken de…
Hatta hayal kurarken bile…
En çok da sessizlikte susmayı görev
bilip kalbimi Rabbime açtığım üstüne üstük O’nun sessiz kaldığına da asla tanık
olmadım gerçi bazen dualarım geç cevap buluyor ve epey ter döküyorum olumsuz
koşullara göğüs germek adına lakin bir yerden yine tutuyorum kaçan ipin ucunu.
En sevdiğim… yaşlarımı tek
saklamadığım her duamda illa ki akacak iken göz yaşlarım göz pınarlarımdan
taşan.
Sessizce ağlamam gerektiğini insanlar
bana sonunda öğrettiler ne de olsa hayatımın zor dönemlerinde yaşadığım
sıkıntılara eşlik eden hıçkırıklarım illa ki bazı kendini bilmezlerin neşe
kaynağı oldu ve ben bunu özellikle annemin ve kardeşimin hastanede yattığı
dönemlerde şahit oldum.
İsimler ve de.
Sahip olduğumuz isimlerimiz.
Ve peşi sıra eşlik eden kişisel
özellikler.
Neşredilen.
Nükseden de acılar.
Ne yani insanlarla bir bağ kurma
çabalarım neden daha da tetikliyor acıları?
Ve çok çok yakınımda olup çok uzağıma
kaçanlar…
Ben bunu gerçek hayatın bir sunumu
olarak görürken sanal ortamda da aynı kaygıları yaşamamın çok normal olduğunu
yeni yeni öğreniyorum.
Her şeyin çok çok ötesinde içine
düştüğüm yazma aşkı ve okuyucum ile kurduğum o manevi bağ.
Sessizce yazarken ben…
Sessizce okunurken…
Bazen ise gürültüye maruz kalıp
yazdığım her kelimeyi ve duyguyu illa ki sorguluyorum lakin gerçek hayatta ne
kadar samimi isem yazarken de aynı insanım.
Sevgiden konu açtık madem…
Bir de hayal kırıklığı ve hüzün…
Sebepleri sayısız ve ne yazık ki; hem
benim özelim ve de ailevi sorunlar olduğu için derinlemesine irdelemem söz
konusu değil yine de ucundan bucağından anlatmaya çalışıyorum ve de anlamaya
çalışıyorum mutluluğun neden tarafımca rağbet görmediğini.
Oysaki ben bir kelimeye, bir selama dünden
razıyım ya da sorduğum sorunun ya da yaptığımın yorumun bir cevabını
alamadığımda ya da yazdığım bir cümleyi karşı tarafa iletsem bile sessiz kalıp
bana da en büyük cezayı verdiğine kani iken yine karşı taraf.
Ne komik bir tabir: karşı taraf iyi
de ben kimseye karşı ya da muhalif değilim ki hele ki sadece ve yalnızca
kendime muhalif iken.
Aşmam gereken çok şey vardı bu güne
kadar ve hali hazır listede bekliyor beni tüm aşmam gerekenler sahi ben durduk
yere yazmaya başlamadım.
Gerçek hayatın kazandırdıkları ve
benden çaldıkları iyi de gerçek olmayan bir hayat mı var da ben bunu özelikle
vurguladım?
Tek gerçek ise tüm hislerimde samimi
olduğum ve insan ilişkilerinde illa ki kendim arka plana itip kendimden çok
değer vermek karşı tarafa.
Karşı taraf. Bilin ki bunu özelikle
telaffuz etmiyorum aslında arkadaşım, dostum, okuyucum demeyi çok istiyor ve
söylüyorum da işte.
Ama ben o kadar çok yara aldım ki ve
artık yaralı olmayan hiçbir dokum kalmadı en çok da ruhum.
Belki de sevgili Nilgün M.ile
örtüştüğüm noktalardan en bariz olanı ve evet, evrenle benim davam hele ki
dünya beni bu denli yaralamışken lakin ben hala insan sevgimde taviz vermeden
dönüp dolaşıp aynı noktaya varıyorum.
Dokunmak bir insana.
Dokunmak insanlara.
Hele ki sevmek benim açıdan bu kadar
kolay iken üstelik: sebepli sebepsiz ve hangi ideolojiye ve siyasi görüşe dâhil
olduğunu da umursamadığım ne de olsa benim tüm derdim kendimle ve çıkış noktam
illa ki başka insanlardan geçiyor.
Ve ben kendimden geçiyorum yeniden ve
yeniden…
Ne de olsa:
‘’Bir şeyden kaçıyorum, bir şeyden,
kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer
edinemiyorum, kendime bir yer…’’(Nilgün Marmara)
İki insan bu kadar mı benzeşir sahi?
Evren ve insanlık bu kadar mı yaralar
bir insanı üstelik hep de aynı yerinden ve farklı noktalarını da mercek altına
alıp aralıksız mı kurşun yağdırır ruhuna?
Yaşamak ve yazmak bana bahşedilen
üstelik karşılık beklemeden Rabbimin bana armağanı ve ben bu büyünün, bu
ambiyansın sonlanmasına illa ki son mu vermeliyim sırf insanlar mutlu olsun
diye?
‘’Bir tek güneşten utandım hayatımda.
Yalnızca.’’(Alıntı)
Ben ise sadece Rabbimden korkar ve
utanırım bu yüzden değil mi tüm amacım Allah’tan saklamadığımı kuldan niye
saklayayım varsayımı.
Oysaki insanlar kendilerini illa ki s/aklıyorlar
ve aradan onlarca sene geçse bile siz hala o maskenin arkasındaki gerçek yüzü
tanıyamıyorsunuz.
‘’Anımsamadığım tüm sözcükler,
anımsayabildiğim tek bir sözcüktü: Yara!’’ (Alıntı)
Yaramı daha da deşebilirsiniz hani ve
asla da gocunmam.
Ne de olsa ben sizleri sebepsiz
seviyor ve açıyorum içimi.
Üstelik sizin yerinize de severken
ben sizleri, siz birbirinizi sevmeseniz bile.
Sevilmemem ise artık yakmıyor canımı
hele ki kendime yakın bazen de uzak durmaya ç/alıştığım uzun bir ömrün sonunda…
Yarama iyi gelen mi?
Yeni acılar, yeni ihanetler ve
elbette gözyaşı sadece Rabbimin şahit olduğu…
Üstelik Rabbim beni herkesten çok
severken.
Gülüm güzel melek yüreğine sağlık
Var ol sevgili arkadaşım.
Çok teşekkür ediyorum.
Sevgimle canım
Anlamlı bir iç dökümüydü yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Çok ama çok teşekkür ediyorum.
Sevgimle canım arkadaşım.