‘’Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı

Ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı

Asırlardır köhne barınaklarda

Küflenen, çürüyen çığlıklarım’’(N. Genç)

 

Ne hikmetse çürüyen düşlerimden kalanları zincir yaptım doladım boynuma: dilim dolanmıştı ki çekirdeğinden yerkürenin ateşten dizeler inşa ettim dizimin dibinde yatan yalnızlığıma el versin diye ve bir şiirin hicretinde topa tutulmuşken yeryüzünde kuruyan dilime yağdı rahmet: su gibi akışkan; sular seller gibi yüreğim aşka alışkın ve günü b/ölen hecelerden bir sayfaya doğdu gün ışığı aksinde yüreğimin nükseden devasa bir tapınak oysaki mahzen bilmiştim ben yalnızlığımın varlığını…

 

 

 

Rüveyda sen, Rüveyda:

Sessizliğimin çığlığı

Perdeli gözleri dünyanın hangi köşesine kuruldumsa

Kuruyan göz pınarlarım

Sevecen ritminde sevginin

Kol kanat gerdiğim sen, Rüveyda

Bazen bir düş bazen bir düşüş

Çengelinde bulmacanın

Takılı aklım ve rüküş çengeller

Çengellendiğim ömre şiirler dizen Çingene Kadın.

 

Çalgısı çengisi sözcüklerin

Kurusıkı bazen

Bazense sıkıp da dişlerimi dökülen imge imge

Bir martavalsa okunan

Güleç yüzüm siması tanıdık

Oysaki sevincin

Yerlisiydim ben bir zamanlar.

Tebessümler ektiğim yerkürenin matemini

Diskalifiye ettiğim bir coşku

Kaynakçamsa aşkın rüzgârı

 

Kardığım şu dehliz

İçimdeki engebelerden ördüğüm bir tapınak

Varsa yoksa aşkın mabedi

Tasasız geçerdi ömrüm eskiden

Tasalandığımsın sen ve taşıdığım yükü

Hafif kılandır varlığına esaretim

Belki de cahil cesaretidir aralıksız yazdığım

Sevdiğimin özeti bildiğim bir şiir aslında

Hicreti yüreğimin

Kolaçan ettiğim arkam

Kör nidalar aralıksız kundaklayan bu sevgiyi

 

Sen, Rüveyda, sen…

İçine düşülesi bir çukursun olsa olsa

Boşa düştüğümse varlığımdan ırak

Hiçliğimse bazen iklime tezat

Ne de olsa içim dolu dolu hasretinle

Bir ekin hasadı

Bir de ekemediğim sözcüklerin kırık kolu kanadı

 

Ne düşsün Rüveyda ne de gerçek

Hele ki yok mu o mahzun gülüşün

Tırmandığım düz duvar

Şafağın sihri sabahın esintisi

Sanrı yüklü gezegenin çiçeğisin

Sancılı varlığın belki de kefen bezim.

Kaf dağında burnu hangi iklimse

Sen en özgün en mütevazı sağanağısın mabedimin

Bazen hırçın rüzgâr

Bazen hazanın sulu gözünde salınan

Bir tekne misali

Tevazu yüklü gönlün goncası

Dokunmaya dahi kıyamadığım bir ziynet

İçimin dikişlerine konan gülücüklerin

Sökülen yüreğin de beti benzi kaçmışken

Tevafuk yüklü güzelliğin

Gecenin de karakaşına kara gözüne bayılmadım hem ezelden.

 

Sen ki kaçtığım kendim

Sen ki yakalandığım rüzgârın

Titrek sesinde saklı bitimsiz bir heyecan

Ellerim soğuk gözlerim donuk

Sevdamsa soluksuz kaldığım kadar solgun bir rutin

Bağdaş kurduğum şu sefil iklim

Süt beyaz güzelliği gök kubbenin

Sudan sebeplerle sevmedim ben seni.

 

Bir randevu şiirin verdiği

Bazense bitimsiz bir ritim yüreğin serildiği

Evreleri bu aşkın

Devasa bir yolculuktur içinde saklı na’şım

Sökün eden gece ve sen

Tahayyül dahi edemezdim önceleri sensizliği

Ve işte sensiz kaldım

Sesimde yılgın kuşlar

Semazen eteklerinde mehtabın

Bazen yolumu tıkayan

Yâd ettiğim her şeyin üstündesin

Ulaşılası zor bir rakımsın sen, Rüveyda

Önce Allah sonra bu aşkın dermanı saklı tutulası

 

Sözcüklerin gözlerimi kuruladığı

Yoksa ne anlamı kalırdı şiirlerin ve gecenin

Ufuk çizgisinde buluştuğumuz ve sana verdiğim sözün

Hikmetidir kalemim

Neşreden bunca belirsizliğin

Bir adım sonrası varsın olsun duyumsadığım özlem

Sen benimsin Rüveyda bense senin öznen

Öz veri ile yürüdüğüm yolun nihayetinde bilsem de

Dokunur dokunmaz sana yok olacağını…

 

Hiçliğimle vakıfım sana

Varlığım nokta nasılsa ezelden

Sensin Rüveyda sen

Olmayacak duaya âmin dediğim

Varsın kimse bilmesin

Bu imkânsızlığın bana yaşama sevinci verdiğini

İliklerime kadar şiirim ben

İliklerime kadar sevdiğimsin

Üstelik asla var olmamış bir aşkı yaşatırken ben

Ta içimde ve şiirlerimde

Görmezden gel sen yeter ki seni sevdiğimi

Yoksa nasıl kabullenirdim kendimi?

 

Senle sensizlik

Benle yolculuk

İklimlerden arakladığım rüzgârı

Pay ederken şiirlerimle

Yeter ki kapa gözlerini hep de yaptığın gibi

Sadece göz yum seni istemsizce sevmeme

Bir rutinse bu aşk

İmkânsızlığın şiirler doğurduğu bir kavşak

İman gücümden hareketle yürüdüğüm şafak

Tek bilen sadece Yaratan sıkı sıkıya tuttuğum bir sancak

Elimden düşmeyen kalem

Varsın gözünden düşeyim sensizliğin

Uleması ömrün

Müptelası bu yangının

Sözcüklerim ve yüreğim salkım saçak

Müridi olduğum aşkın ve işte sonunda vardığım

Seninle başlayan bir yangın

Sonunda vakıf olduğum tek gerçek illa ki İlahi Aşk…