Sözcük kervanına katılmanın tam da vakti, sevgili dostum ve sözcüklerin teninin ürperme vakti ne de olsa yaza daha yıllar var hele ki bir gün bir yıla denkse.

 

Sözcüksüz yaşadığım üç beş saat ve de uykusuz geçen ve uykunun ırmaklarında ben dere yatağını duygu yatağı bilip de yumuşak vicdanımla yaşamanın hatırına kendime dönük yüzüm.

 

Boy aynam asılı içimin rugan koridorlarında lakin aynalarla işim olmaz benim sadece ve sadece kendime ve insanlara olan saygım doğrultusunda düzgün bir kılık kıyafet ile beden dilime uygun bir mizaç giyindiğim elbette sağlıklı kalmak adına uzak durduğum sayısız gıda ve içecek. Temcit pilavı gibi yediğim/içtiğim her ne ise sabit bir kilo beden endeksine rast gelmenin da yarattığı o hafiflik hissi.

 

Aynalarla içli dışlı olduğum ikilemin diğer ucu çünkü içimdeki aksanı dillendiriyorum ne zamanki dış seslerin baskısından sıyrılıp da iç sesimle baş başa kaldığım sayılı saatler ve evet, tek lüksüm yazmak, sevgili Nilgün eşlik eden duygu resitali ve öğünsüz geçen bir açlığın neticesinde yazarak tıka basa doyduğum.

 

Ziyafet soframa da davet ediyorum kim var kim yok ve işte duygu sağanağında beraber ıslanmanın keyfini sürüyorum.

 

Acılar ise bir handikap ve sözcük tasarrufu yazmayı men edip arz talep dengesi oluşmasa da bir güdü benimki sadece yaşama güdüsü ve nemalandığım kalem ve evet, öncesi var ve biz senle bunu defalarca konuştuk gerçi dolaylı ve gecikmeli ulaştı cevabın adresime ama değer buna inan ki, canım yazarım.

 

Günü b/öldük yine sonra da güme gitti gün ve kendimle restleştiğim bir azık mahiyetinde dişimin kovuğunda kalan şiirlerin yüzü suyuna hürmeten seninle dertleşmek istedim.

 

Bana eğer ki; neden, diye soracaksan… ama sormayacağını biliyorum çünkü seninle hemen hemen aynı yollardan geçiyoruz tek farkla:

 

Sen, eşinin ardından uzak coğrafyalara yerleştin.

 

Bense içimdeki ölümsüz izdivacımla ş/aşkın mizacımın dolaylarında kanat çırpmaktan asla eremediğim içimdeki huzurlu coğrafyaya çünkü kim ise dolaylı/dolaysız muhatap olduğum illa ki çekip söküyorlar yüreğimi hem de o yürekte saklı olduklarını binlerce defa haykırsam da anlamamakta ısrarcılar.

 

Sayaç kırıldı zaten ibre hep yanlışı gösteriyordu üstelik doğru bildiğim tıpkı tuttuğum yolun doğrultusunda yanlışa sapmamak adına da deli gibi mücadele ettiğim en başta kendime yönelttiğim eleştiri oklarıyla kazımak içime doğru şıkları ama zaman aşımına uğramış bir kere bu doğru şıklar.

 

Üşüdüğünü hissediyorum çünkü omzuma dokunan elin çok soğuk ve güçsüz, sevgili Nilgün.

 

Aynı okulun da öğrencileri olmamız sebebiyle sana canım okul arkadaşım diye hitap edersem biliyorum ki insanların tuhafına gidecek ama sen ve ben aynı koridorlarda öğrenci nöbeti tutmuşken ve nerede ise aynı hocalar dersimize girmişken ve evet, seninle asla rastlaşmadık ama gerçek tam olarak da bu.

 

Kaygılarımı az evvel uyuttum ve annemi sosyal mesafeyi de hesaba katarak uzaktan öptüm tıpkı annenin senin ardından döktüğü gözyaşları bire bir hissederek kendim için de düşündüğüm böylesi bir ani gidişin geride ne gibi bir tahribat bırakacağını. Merak etme canıma kıymaya niyetim yok en azından öbür dünyada cennete düşme ihtimalim ile son hızla vazifelerimi ifa etmeye çalışıyorum ve alışıyorum da sorularımın ve duygularımın geri dönümü olmamasının da ne sebeple olduğunu tahmin etmeye çalışırken.

 

Şanslı bir dünyan var/mış senin hele ki günümüz itibariyle dünyanın cehenneme yaşamanın da azaba dönüştüğünü düşünecek olursak.

 

Artık saymayı bıraktım: ailecek bir ayı aşkın süredir evdeyiz belki de herkes gibi demem yanlış olacak çünkü kurallara riayet etmeyen o kadar çok insan var ki ve elbette senin haberin yok dünyada ve Türkiye’de son zamanlarda yaşananlarının.

 

Korona başlıklı yeni bir düşman musallat oldu dünyaya hani senin zamanında sevginin ve dostluğun daha revaçta olduğunu günleri de göz önüne aldık mı…

 

Kurtuluş addedilen o sonla muhatap olman bayağı kafamı kurcaladı ve inan ki ben de senin geçtiğin benzer yollardan defalarca geçmekteyim ve arkamda bir iz bırakma derdinde filan da değilim en azından yaşadığım süre zarfında kendimle barışmak ve içimde saklı tuttuğum iyi ve olumlu duyguları insanlarla paylaşmak.

 

Elbette yazmaya başlamazdan çok önce başlayan bir devinim bu zaten şunun şurasında on yıl bile olmadı edebiyatla tanışıklığım ve tek gerçek şu ki; bir ömür neye el atsam bir şekilde yüzüme gözüme bulaştırdım.

 

Kifayetsiz.

 

Sıra dışı.

 

Sevgi oburu.

 

Çocukça bir kişilik.

 

Belki de fazlaca iyi niyetli.

 

Benim açımdansa arayışımın sonlanmadığı bir o kadar karamsar yine de çevremden bana yansıyanlar neticesinde umudumu da korumaya çalışıyorum ama dünyanın gidişatı hiç de iyiye alamet değil, sevgili Nilgün zaten bu aralar yolculuk çok fazla dünyadan sizin oralara.

 

Kimin ne olacağının ve yarına çıkıp çıkmayacağının da garantisi yok iken ben zaten ölüm korkusuyla fazlaca tanışık iken bil ki çok da dert etmemeye çalışıyorum sonuçta kaderciyim bir o kadar tevekkül yüklü yine de zaman zaman dirayetim azalıyor ve küsüyorum: en başta kendime.

 

Çıkış noktam malum.

 

Varış noktamsa kim bilir neresi?

 

En iyimser tahminle…

 

Sen tahmin et ne diyeceğimi ne de olsa kalp kalbe karşı.

 

‘’Hiç kullanılmamış bir zamanın göz kapaklarını açıyorum.’’

(N. Marmara)

 

Ama bil ki göz bebekleri kayboluyor ne zamanki birinin ta gözünün içine baksam ve ben sadece beyaz bir boşluk görüyorum bazense siyaha denk düşen ve işte bu yüzden her yeni gün ve her yeni boş sayfa benim için hiç kullanılmamış bir zaman.

 

‘’Çok kullanılmış bir zamanın gözlerini kapattım.’’

(N. Marmara)

 

Ne yani?

 

Herkes her şeyi ve hayatı hoyrat kullanıyor diye sonlanacak mı benim arayışım?

 

Vuku bulan tek gecede.

 

Hamt ettiğim bir ömür.

 

Yakındığım kadar kendimden ve kimse elimi uzatıp tutmasını istediğim…

 

Ya, sen, Nilgün, tutar mısın elimi en azından buluşacağımız gün gelene kadar bana destek olur musun?

 

Yalnızlık çok ağır bir yenilgi ve belki de yalnızlığımla ihya oluyorum elbet acının da doz aşımı zehirliyor ama en azından yazarak panzehrimi şırınga ediyorum hayata.

 

Ve kim ise elimi tutacak hele ki söz konusu anlayış ve inanç iken çünkü güvenme ve inanma ihtiyacım üstelik kendimden başka kimse yolumda baş koyduğum, benim için kurtuluşun da ta kendisi ve aldığım her darbeye müteşekkirim yoksa asla Allah yolunda yürümeyi beceremezdim.

 

Daha çok sevgi, daha çok yanılgı, daha çok azim…

 

Kürediğim duygular ve hayatın tüm albenisinden uzak sahip olduğum o manevi dünya ve anlatmaktan vazgeçmeyeceğim yaşadığım sürece çünkü aşmam gereken daha çok şey var, sevgili Nilgün belki senin aşamadıklarından da fazla.

 

Seni seviyorum şartsız koşulsuz.