‘’Bir delinin mal beyanı…’’(Alıntı)

Tütsüler yakarken günün kokusuna denk düştüğüm kaderden kaçılmadığını öğrenmek nerede ise tüm hayatıma mal oldu.

İksirli bir özlem benimki, sevgili Kafka: arz-talep eğrisindeki optimum noktayı yakalamak adına benim tüm çabam.

Kayıtsız şartsız içinde saklandığım o çan eğrisi ve çanlar asla benim için çalmıyor lakin ben çağlamaya ve çağ atlamaya en başından kararlıyım sadece bir ayrıntı eklemem gerekirse:

Bu çağdan sonraya değil doğduğum yirminci yüzyılın hali hazırda varlığıma eşlik ettiği gerçeği ile yeter ki çağ beni gafil avlamadan döneyim doğduğum ve en mutlu zamanlarımı geçirdiğim yirminci yüzyıla.

Eteklerim zil çalıyor, sevgili Kafka meğerse nasıl özlemişim ben seni şu son bir yıldır uzağında kaldığım kadar hüzün askıntı iken sefil yalnızlığıma ne yardan geçtim ne serden aslında sır verdim serimi yâd ettim günbegün artan sorumluluğum ile anladım ki: bu hayat bana ağır gelmekte yine de yine de omzumdaki yükü azaltan biri var ve defalarca tanık olduğum mucizelerin de bir zamanı var.

Sağalttığım günüm yok ki…

Gecenin delik cebinde oynaşan üç beş akçeden de fazlası değilim hani.

Sözcüklerim benim azalan kuruntum.

Sözcükler benim büyüyen kaygılarım…

Aslında sözcüklerim mutluluğa ve umuda yataklı yapan imgelerim ve sağdıcım ve kalemim ve yüreğim.

Seni, sen olduğun için seviyorum bir o kadar benzeştiğimiz de su götürmez bir gerçek.

Çalıştığın o sıkıcı bürolar ve başına kurulduğun masa.

Öznemle özlem dolu olduğum elbet dünde kalan kendime.

Kendim…

Methetmeyeli epey oldu ne de olsa çürük raporu verdi bana kâinat ve ruhumdaki tüm çürük düşleri çektirdim yetmedi ağzımdaki iki çürük dişe de gerekli müdahaleyi yaptı mademki diş hekimi.

Yoksa bozguna uğramak bu mu oluyor?

Alabildiğine severken arz ettiğim yüreğim…

Karşılığını bulamadığım kadar da evrim geçirdiğim…

Sahi, kaçıncı evresidir bu sevgisizlik hastalığının kaçıncı vukuatıdır bu da yetmezmiş gibi sevmediğim mesleğime eşlik eden o arz-talep eğrisi:

Olmuyor işte asla da olmayacak ve ben o optimum noktayı bulana değin bir ömür harcasam da biliyorum ki sevdiğim kadar sevmeyecek beni insanlar.

Dert etmiyorum artık lakin kendimi sevmek adına da çaba harcarken kendimde beğenmediğim birkaç kusuru diskalifiye edemediğimden midir ne olmuyor ve barışamıyorum kendimle.

Senin de kendinle barışık olup olmadığın tartışılır hani yine de diyebilirim ki:

Kendimi azıcık sever gibi hissettiğim sayılı saatlerden biri de kalemimi elime alıp yazdıklarım ve ben onları saklamıyorum gerçi yastık altı yaptığım birkaç yüz yazı şiiri ileriki zamanlara saklasam bile ve…

Sana itiraf etmek istediğim bir şey daha var aslında okuyucuya olan saygımdan da ötürü:

Günlük yazdıklarım ve dünü kayıt altına aldığım dumanı üstünde şiirlerim ve yazılarım ola ki bir gün evvelki ya da bir ay önce yazdığım bir metni eklesem vicdan azabı duyuyorum hem de kendi yazdıklarımı çalarmışçasına yalan söylermişçesine.

Ve evet, ben aklımı sevgiyle ve edebiyatla bozdum daha da öncül olanlar yok değil hani:

Misal.

Annemi çiçekler gibi koruduğum sardığım sarmaladığım kadar onun beni terk etmemesi için inan ki canımı verirdim ve hüzün katsayım günbegün değişmekte annemin sağlığına odaklı bir hayat benimki ve asla şikâyet etmiyorum üstüne üstük çok mutluyum annemin yanında ve annem iken benim bucağımda.

Sırıtma.

Ya da hırslanma.

Aslında…

Ya da boş ver, sevgili Kafka: dedim ya ait olmadığım bir dünyanın ve bir çağın bana sunduklarıdır bunlar ve canım yandıkça yazıyorum sonra yazdıkça huzur buluyorum ve yazmadığımda dünyanın en huzursuz ve bedbaht insanı oluyorum.

Gönlümdeki bahçeyi hiç sorma bir de aidiyet duygum yok mu?

Çiçek kimliğimle eşleştiğim yetmezmiş gibi…

Yıldız kimliğime atıfta bulunduğum.

Aslında bir çiçek gibi sıcak ve içten…

Aslında bir yıldız gibi soğuk ve çok uzakta…

Misilleme yapan en başta sahibesi olduğum iki isim ve değişken mizacım ve delişmen yüreğim.

Ben hoyrat bir rüzgârım da aynı zamanda içime ters estiğim.

Sense…

Sen rüzgâr değil bir yapraksın sevgili Kafka üstelik bağlı olduğun bir kökün ve toprağın yok.

Bense sıkı sıkı bağlıyım yaşadığım toprağa ve köküme nasıl da sadığım.

Kökümden koparmaya çalışanlar var son zamanlarda ama izin vermiyorum üç beş çapulcu gölgeye.

Sevdiğim insanlar var misal…

Ve artık bir beklentim yok insanlardan en başta sevdiklerimden seviyesiz birlikteliklerin yaşandığı günümüzde yalnızlığımla bol keseden yaşıyorum özgürlüğümü yaşatıyorum da içimde saklı kimlikleri.

Öncemde mevcut birkaç sıfat.

Anda kayıtlı iken gizli olmayan öznem.

Yarınlara özlem duyduğum ve annemin de eski sağlığına kavuşması adına…

Senden bana yansıyan çok şey var Kafka ve iznin olursa bir cümleni paylaşıp yazdığın cümleyi kendime armağan edeceğim:

‘’ Bana teşekkür et. Bu son satırlarda çılgınca şeyler (çılgınca kıskançlık dolu şeyler) yazma isteğimi başarıyla bastırdım.’’

Hal de böyle oldu mu…

Sıra sayı sıfatlarına duyduğum ilgiyi de kattım mı sana yazdığım bu mektuba…

Sıramı savacak mıyım sahiden de vaktim gelmeden?

Yoksa konuşlu olduğum kozamda tek kozum mudur kalemin varlığı?

Muhtelif sorularla eşleştiğim…

Muhalif varlığımla illa ki doğrunun ve mazlumun yanında olduğum hatta ve hatta mazlumun da ta kendisi…

Sessizliğimi bozuyorum uzun bir zamandan sonra ve son bir yıldır annemden dolayı hastaneleri ve hüznü mesken tutmuşken sorma da bana sakın, nerelerde olduğumu…

Ben dahi bilmezken nerede olduğumu ya da nereye ait olduğumu…

Aidiyet duygumu ister istemez de sorguluyorum hani böylesine sevgisiz bir dünyada ve çağda yaşarken senin de yaşadığın yüzyıla çekmişken resti…

Geçeceğim daha çok yol var.

Geçtiğim de çokça insan.

Kendimden geçemediğim kadar mutluluktan da geçmişken…

Ve geçkin bir güne geçkin bir hüzne daha damgamı basıyorum ve seyyah yüreğimle içtimada geçen hayatıma şöyle bir bakıyorum ki…

O halde akmayan gözyaşlarımdan sor beni, sevgili Kafka ve de mektubumun başında vurguladığım o alıntıyı asla unutma:

Ve evet, bir delinin mal beyanıdır tüm olup biten ki…

Normal olmakla delilik arasındaki o ince çizgiyi birkaç kere geçme çabalarım başarısız olduğu için şükrediyorum çünkü…

Beynimdir evrenin bana sunduğu en değerli hazine ve şu son on yıl kalemimle hemhal duygularım iken baskın çıkan ve işte mantığımla hassasiyetimin çarpıştığı bir sığınaktan yüreğimden sızan sağanaktan kalanlarla yazdım sana sen okusan da okumasan da dert değil çünkü ben seni sen olduğun için sevdim…

Sevgimle…