Yine ve yeniden yakalandığım hüznün sağanağına oysaki huzurdu ve umut, baş koyduğum yolun müdavimi olduğum kadar sıra sayı sıfatlarının sırasız dağınıklığında kâh güldüm kâh ağladım.

Müzmin bir coşkum olduğuna aldanmasın sakın hiç kimse ve seninle yolumuz kesişirken hüzün mektebinde sadece sağalt acılarımı, sevgili Kafka ve toprağında saklı tüm sözcükleri bana gönder çünkü sözcükler benim ilacım çünkü sökün eden mevsimde saklı bir rüzgârım da içime ters estiğim...

Epeydir yoktun aklımda.

Epeydir mektuplar da yoktu bahtımda.

Epeydir…

Elem yüklü bir sabahın sandığından sökün etti sözcükler ve bilinmezin izinde koyuldum yola:

Geceler kısa, sevgili Kafka ve günler uzun bense çok yorgunum hali hazırda geceleri tokuştururken günümle muhitten firar eden bir semt sakini iken epeydir de içerliyorum eşrafıma ve hüzün sağanağına.

Sırra kadem basanlar var arkalarından ne su döktüğüm ne ağladığım…

Gelenler var çat kapı.

Gidenler var gelmeye dahi yeltenmeyen.

Kalanlar yok aslında kalan sağlar bizim olsa da ben solumdaki acıyla ve hüsranla ve aşkla tutukluyum hayata.

Gecenin mektebidir içimi deşen ve geceleri sevdiğim kadar da özlem yüklüyüm düne yine de yine de sahip olduğum tek varlığın hatırına günleri meşrep acıyı mesken umudu yerleşke bildim.

Bir gövdem var ki delik deşik.

Bir ruhum var ki kayıp ve de ayıp addedilen.

Bir yüreğimse…

Delik bir yürek ve yaralı ve sızan kanla dolu iken sözcüklerim ne kırgınlığım kaldı eskisi gibi ne de kızıyorum yapılanlara ve addedilen pek çok şeye sessiz kalsam da Allah’a havale ettiğim kadar sabrımı saklı tutuyorum nutkum tutuk olsa da devrelerim pek de yanmadığı için feveran etmiyorum artık eskisi gibi feryadımı tek bilene dayandığım kadar da ayaktayım ve de dimdik.

Yalnızlığın busesinde gün yeşeriyor erken saatinde gün doğumu ile doğruluyorum yatağımda ve yüreğimin ve de ömrümün en büyük serveti ve de yaşam iksirim iken bir koşu gidiyorum annemin yanı başına.

Hayattan soyutlandığım kadar acılardan da soyutlansam keşke.

Yine de iklim mademki bahar umudu ikiletmeden açıyorum perdeleri ve annemin kokusunu içime çektiğim kadar da ayaklarım yerden kesiliyor bu sefer bizim camın müdavimi tek kişilik dünyası ile yıllardır evimizi mesken tutan yalnız ve hırçın ve sevgi dolu o güzel canlıyı o güzel kumruyu hem ellerimle besliyorum hem de şükrediyorum yüce Rabbimin bana bahşettiği her şey ve de her duygu adına bunlardan biri hüzün olsa bile sabırla dikiyorum ruhumun söküklerini.

Gün aydınlık.

Gece ise kömür karası yine de yine de…

Depoladığım gün ışığı ile geceyi ve önümü bir şekilde görüp seçebiliyorum bazen gözlerime yağan yıldızların da teşrifi ile teftiş ediyorum yeri göğü ve önümü arkamı.

İsyankâr iblis teyakkuzda.

Ruhumsa içtimada.

Bakaya kalan duygu ve satırlarımla sözlendiğim kalemimle derdest olduğum hayatın tek kırıntısı dahi yetiyor güne umutla başlamam adına.

Hazzın doruğundayım çünkü ben acılarımla besleniyorum ve mazoşist bir canlı olarak melankolimi satırlara ekip şiirler ve hikâyeler hatta romanlar biçiyorum ve yeni hayatlar inşa ediyorum.

Sağanak misali yağdığım.

Sağanak misali yağdırdığım.

Sağalttığım bunca duygu ve acı.

Sağımda başladığım saymaya ve solumdaki o devasa yara bense ara vermeden duyumsuyor ve duyuruyorum sözcüklerin çığlığında ruhumun her fısıltısını Rabbimle paylaşıp sadece O’ndan medet umuyorum.

Evet, yalnızım.

Evet, kalabalığım.

Evet, çaresizim.

Evet, güçlüyüm.

Evet, tefekkür ve tevekkül yüklüyüm.

Evet, yüküm ağır.

Evet, insanlar sağır.

Ağırdan almışken mutluluğu ağdalı duygulardan firar edip hayatla aramda kurduğum o derin bağ sayesinde önce ölüyorum sonra doğuyorum sonra laneti sonlandırma gayreti ile dualarıma sarılıyorum.

Araklanmış nice duygum olsa bile ara vermeden yeşeriyor ruhum.

Ansızın semiren bir acıdan hareketle ansızın açıyorum içimi kâğıda ve kalemin tefrişi ile kısa süreliğine de olsa hüznümü yok sayıp sığınıyorum sözcüklere.

Manen güçlü ve tutkuluyum.

Manen sevdalıyım hayata bir o kadar uzağındayım da yine de yakın ilişkiler kuruyorum insanlarla en azından buna mecburum çünkü bitmeyen de bir umut var içimde saklı ve bitmeyen acılarım var arkası yarın da şiirlerim önümdeki uzun ve çetrefilli yol beni çağırırken ben melekleri çağırıp akıl melekelerime de sarılıp boyut değiştirip zamandan ve mekândan bağımsız bir güzergâhta eşeliyorum toprağı hem ellerimle hem kalemimle ve de iğne ucunda saklı tuttuğum dünyayı sonsuzlukla kesiştirip keşmekeşi de yok sayıp adeta bir keş gibi cereyan eden münafıkların acımdan aldığı hazzı yok sayıp bu sefer aynı acıdan beslenip sonsuzluğu içiyorum kalemin serkeş varlığında sarhoş olduğum duygulardan arınıp bağdaş kuruyorum İlahi Ateşte.

Ben bir kıvılcımdan doğdum madem.

Mademki yol yakınken t/uzak bildim.

Mademki gösterişli bir sevdadır içimde saklı.

Mademki ben annemin kızıyım.

Mademki yüreğim yaralı.

Ne çıkar ki yamalı ruhumda saklı o kat iziyle yol alsam.

Hazzın eşiğinde ve hüznün beşiğinde sallandığım kadar ıssızlığımla büyüyen yüreğimde ve umudumda saklıyım, sevgili Kafka…

Geceler yine benim günler uzun ben yorgun.

Atıl bir düş gibi atık bir ruh gibi gezindiğim değil asla…

Batılı değil ömrün hicabı hiç değil hüznün ve umudun esaretinde doğan bir eser misali, ağıtlar yaktığım şiirler yazdığım ve hüznümü bestelediğim…

Esefle.

Araf’ta saklı ruhumla.

Mevsimle.

Mealimle.

Mecalim olmasa bile gül cemalimle.

Aşkın kutsadığı evrende saklı tutulası içimdeki dirayeti ve direnci ve sabrı ve şükrü ve de umudu eksik etmeden…

Sen nasıl ki; edebiyattan ibaretsin ve ben bir adım daha yakınken ölüme elbet eklenen yeni acıların eşliğinde edebiyatta seken bir kör kurşun misali, miadım dolmadan mazimi çoktan gömmüşken…

Bense umuttan ve sözcüklerden ibaretim, sevgili Kafka aşkın da geniz yakan mentolünde saklı bir şeker gibi eridiğim kadar sonsuzluğun emaresi iken sözcüklerden ve hüzünden firar etmenin dahi mümkün olabildiği sen ne dersen de yeter ki sözcüklerimi ve umudumu kutsasın Tanrı…