‘’Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burda
Ve çok ağır ilerliyor.
Yüzümdeki çillerden başka
İsyan eden biri yok hayatımda.’’(Alıntı)
Düşlerin tarhındayım, annem ve sözcüklerim sadece yetim
değil…
Ah, annem, yetemediğim…
Tebessümler ektim ben bir ömür ve sopa gibiydi yuttuğum
acılar ve işte kalemim bastonum şimdi ve bazen bir bostan korkuluğu gibi
çevremden geçen insanlar oysaki onlar benim çiçeğimdi hem de ayçiçeğim ve çilli
yüzümde saklı bir coşku ve umuttan başka bir şey değildim bir ömür.
Rengim rüştünü ispatladı annem: hem pembeyim hem beyaz…
Karanlığı neden mi çok seviyorum?
Çünkü içimdeki izdihama denk düşen aydınlıkla arşınlıyorum
ben yolları en çok da geceleri tavaf ettiğim geçkin sözcükler de değil bana
hükmeden aslında benim geçiştiren kimse sevgiyi azat edemediğim kadar kalbim ne
çok kırıkla dolu ve deşenler yaramı bense yaren bilmişken varlığını…
Çöpsüz isim gibi rüzgâr:
Ne soranı var ne güdeni.
İmla hatasından hallice aş eriyorum Aşk’a.
Eriyorum da mum gibi derken çoğalıyorum.
İklimlerden iklim beğen, anne ve içimde bitmek bilmeyen o
inşaat.
Temelim sağlam şükürler olsun tebaam ise duygular ve umut ve
aşkın şeceresinde unutulmuş bir çiçek gibiyim ve unutamadığım kadar hayatın
çektirdiğini hala nasıl da yükleniyorum kendime ve sana olan sevgim günbegün
büyüyor.
Muhatabım kâinat bazen yalnız bırakıldığım.
Mücadelemse hız kesmeden devam ediyorum ve mucidiyim ben
mevsimin belki de ekşi suratlı ayva gibi kemirdikçe kemiriyorum içimi.
Düztaban kimi zaman şiirlerim…
Tekeri yok düşlerimin,
anne ve tevafuk yüklü evrende saklıdır hüznüm de neşem ve askıya aldığım
mutluluk aslında sensin annem yeter ki taş değmesin ayağına ve işte şimdi
yazıyorum mutluluğun hikâyesini.
Ön sözü günün öğüttüğüm
ve imleci ayracın…
Şimdi sökün etti gizem
ve hasret ve aşkın kolluk kuvveti iken özlem ve sensin doyamadığım: ah, açlık
ne ki annem üstelik rüştünü ispatladım ölü nefsimin nefesimi verene kadar
varsın lokma geçmesin boğazımdan yeter ki solmasın gülüşün…
Hicabın karekökü kimi
insan ve zalim ve eşref saati şiirin geldi çattı işte yeter ki; sen çatma
kaşlarını varsın defalarca çat bana küçük bir çocuk gibi.
Bekası mı hayatın?
Bakaya kaldığım mı
yoksa çocukluğumdan bu yana eksik olmayan?
Ve soldan sağa
sayıyorum anne ve bil ki sağdıcımsın sen en çok solumda saklısın ve nemli
gözlerimde bazen hüzün bazen gizem genelde sensin annem imbatı sözcüklerin.
Bir renkse ruhumu
kuşatan ve işte darboğazındayım dünyanın:
Kimi zaman cefa
yüklendiğim…
Ah, ne ki sefasını
sürmek hayatın?
Yok ki gözüm malda
mülkte yok ki gözüm en yukarı makamda:
Sadece hidayetin
peşindeyim ve de eksik olmasın duaların…
Kanaviçesi geçen
senenin örülü yüreğimde…
Gücüme giden zalimin ve
siyahi sitemlerin ve iblisin elbet Allah yolunda sürerim izini inancın ve
rahmetin…
Sensin öğreten dinimi.
Sensin öğütleyen ayakta
kalmak adına haysiyetini korumayı öğreten, anne.
Bin yaşındayım oysaki
koynunda büyüyen bir yaşında bir bebek gibi.
Geviş getiren karanlık
mı?
Günü öğüten ihaneti mi
kimi insanın?
Vatanıma kurban olsun
canım ve Rabbime ve sana, annem.
Gün devindi işte
üstelik senenin son günü yerlerde süründü de süründü ve bendim yüreği ç/ağlayan
senin mutsuzluğun bazen bana yansıyan.
Beden ne ki delişmen
ruhumun nazarında?
Sığmam ben yere göğe
sığdıramam bu aşkı ve sevgiyi ve özlemi ve hasretini duyduğum nice şey ve insan
varsın olmasınlar yanımda ama sen ya, sen?
İklimler cıvıl cıvıl.
Hava bulutlu ya da
kapalı.
Yeter ki sen kapatma
gözlerini esir kaldığım devasa bir sevgi Allah rızası için sevmedim hem ben
seni ve evreni?
Nidalar bazen batan
diken gibi.
Gıybeti de bitmez
eşrafın oysaki insan diye uzatmıştım onlara ellerimi.
Gök gözlümsün gönül
zenginim ve şerefin ilk basamağı ve korumaksa adımı ve masumiyetimi sensin
sarkacı bu ömrün ve yüreğin…
Teni göğün ve rengi
gözlerinin eş değer.
Varlığın ve sevgiye
tutsaklığım üstündür de içimdeki çocuktan ve evet, ben hala çocuk gibi
kalmışken hele ki nefesinle büyümüşken ve büyütmenin güzelliği sevginin ve işte
esef yüklü iblisin peşindeyim ve de uzağında yeter ki ar bildiğim her duyguyu
nasiplendiğimken sen ve nemalandığım Allah sevgim ve iman gücüm.
Toprağın kokusu çekiyor
beni.
Toprağın kokusu
büyütüyor vatan sevgimi.
Seninse zarif ellerinde
saklı iken duaların ve kutsal kitabım elbet biliyorum bu yoldan geri
dönmeyeceğimi ve Allah’ın izniyle göğüslemişken tüm derdi kederi esefleri de
varsın büyüsün gölgelerin varsın önüme düşsün gölgeleri nefret dolu zalimlerin
asla da düşmeyecek başım öne varsın çelmeler takılsın yürürken.
Yalnızlığımsa afaki.
Bazen dolunayım ben
bazen yıldızın bazen çiçeğin.
Zaruri olansa varlığın
ve sana doyamadığım kadar çoktan doymuşken gözüm asla da açlık hissetmem ben
yaşarken varsa yoksa sevgiye ve itikada açlığım açamadığım kapı mı kaldı
kapananların ardından elbet Rabbim ‘’ol’’ demişken elbet akabinde kovulduğum
onlarca köy iyi de doğru söylemek değil mi benim asaletim varsın zafiyet bilsin
insanlar ağzımdan çıkan her kelime hakkaniyet ve doğruluk taşırken.
Bir Allah’tan korkarım
ben İlahi Aşkın da büyüyen esintisi ve işte koşuyorum Rabbime.
Öğretilerse boynumun
borcu övündüğüm ise bitmeyen umudum ve sevgim renklere düşkünlüğüm bazen
pembeleşen yanaklarım en çok da ışıldayan gözlerimde saklı senin güzeller
güzeli varlığın.
Şatafatlı olsa da
yalnızlığım, annem…
Yan çizmedim ben bu
dünyada yaşar ve severken sadece yansız sevdim insanları ve kabullendim
kaderimi ve rızkımı veren Rabbime şükürler olsun ki; tek haram lokma geçmedi
boğazımdan geçmez de.
Buğrası sesinin busesi
sevginin bunca latif esinti senden yansıyan ve işte beni karşılıksız seven tek
insan…
Öznemle yüklü yüreğim
ve öz verimle ve özlemim sadece kendime ve huzura ve aştığım dağ tepe seninle
Rabbimle arşınladığım alametifarikası evrenin elem yüklü olsam da kimi zaman
umut ve sevgidir beni yaşatan Allah’ın izniyle…
Çok çok teşekkür ederim