Hangi gerçeğin bakiyesi iken hayal bohçam ve de bıçkın rüzgârı içimde dinmek bilmeyen fısıltıların da na’şında saklı iken solgun çiçeklerim.

Hatırşinas bir gölge misal kapımı aşındıran ve gecenin rehavetinde karanlığın nazı niyazı da dinmezken.

Müşküle düşen benliğim ve yeter, diyemememin de meali iken sessiz hıçkırıklarım ve dona kaldığım aslında kaybolmuş dolunayın peşinde dolanan Şimal yıldızı gibi.

Gevrek gevrek gülen yaşlı adam hani kapımızdan gitmeyen komşumuz ne zamanki ihanet ettiğine tanık oldum Rabbine gözümden nasıl da düştü yaş belki de gözümde asil bir yere kondurduğum iken yaşlı adam bir gün sonra na’şına eşlik etti gözlerim.

Rahmetin esintisi.

Korkunun aşka bağdaş kurduğu.

Hayatın da cilvesi ve hiçbir günah karşılığını almadan da çekip gitmiyor dünyadan.

Hep sevebildiğim daha doğrusu bunun bir kabiliyet olduğuna çok sonradan vakıf olduğum…

Severken de hep korktuğum:

Ya, incitirsem?

Severken saygıyı da eksik etmediğim:

Ya, yanlış anlaşılıp can yakarsam?

Lafügüzaf ki tek incinen de hep ben olmuşken ve yanlış anlaşılmamak adına tüm yüreğimi de sermişken.

Aşkın da hulasası hani insan öğretmenine, mesleğine ve hayata da âşık olabilirken hatta basit bir nesneye bağımlılık geliştirebilirken…

Sözcüklerim cebbar.

Sözcüklerim yılmaz.

Yüreğimde saklı mabet ve de matem ve de neler neler mahrem.

Sevgiyi de mahrem bilmişken bu yüzden sessizce sevmeyi de meziyet bellemişken hele ki ses etmeden her sevdiğimde çektiğim eziyeti sonlandırsın diye Rabbim, sessizce sevdiklerimi bir de dualarımda saklı tutarken.

Cenneti ala elbet aşkın ihbarı ve imlası gelin görün ki bir imla hatası addedilen sefil varlığım hatta güleç yüzüm son zamanlarda beş karış asılmış olsa bile arada bir şen bir kahkahaya da ev sahipliği yaptığım…

Çocukluğuma gidersem eğer en sevdiğim:

Elbet ilk hatırladığım bacak kadar boyumla evin altını üstüne getirmişken annem beni erkenden yatırıp anne-kız ettiğimiz dualar Rabbime sonra okul hayatına terfi edip bu sefer ödevlerimi tamamlayıp da yatağa koştuğum ve hasıl olan bir iç huzur dualarımın da eşiğinde vicdanımı rahat hissettiğimi dillendirdiğim dün gibi hatırımda.

Ne de olsa mesleğim öğrencilik iken ve Allah’ımı severken ödevlerimi yapmanın verdiği huzur ile Allah korkusunun da büyük bir aşkla biçimlendiği.

Sözcüklerim azıcık yorgun bu aralar tıpkı ruhum gibi ama hız kesmeyen inancımla da umudun gözünü kolluyorum.

Nazar etmeden sevdiklerime.

Niyazımı da eksik etmeden elbet bitmeyen nazıma da katlanırken melekler.

Sözcüklerim azıcık da nemli.

Miladımsa kaç kareye bölünmüşken…

Aştığım çok şey bir başıma da değil elbette.

Yolunu aşındırdığım sayısız hayalim üstelik benden bihaber çalınmışken.

Kendimi buğday ambarında sandığım elbet sözcükler iken benim ambarım ve aç kalemimle gagaladığım sözcükler ama aşkla ve sevgiyle beti benzi atmış günün ardından rahmet okurken geceyi de ışıl ışıl yapan bir inanç ki sözcüklerimle dokunulmazlığımı ilan ettiğim.

Aşkın ibaresi illa ki umut ve inanç.

Bense seferi yüreğimle seyyah mizacımla fink atarken kâinatta ve boyutsuzluğun şemasını çizip içimdeki aşkın hükümranı da huzura yol açarken duyumsadığım İlahi Aşkın rahmetinde büyüyen yüreğim ve azığa aldığım gemilerim de yeniden sefere çıkarken.