Card image cap
Şeceresi̇ umut olan başaklar vardi

Hüzün çiçeği…

Mermeri ölümün, mevsimin:

Sağanağın rahmeti ellerinde Rabbin

Kavisli yollarında ömrün

Yığılan her hece

Sevdalı bir eksen mabedi dünün.

 

Kayrasında hükmeden her cümle

Yenilmişliğin ibaresi tek kurşunda

Tek solukta ve heveste

Diri bir seda

Gölgelerden dem vurduğum hüzün alfabesi

Kuşandığım kadar da kuşattığım yüreği

Tek yeis bile yeter içime batan dikene.

 

 

Gün muvaffakiyetini yitirdi; tek taşlı her hüzün parmağına bol geliyor evrenin ve müebbet yiyen yorgun düşlerin de şeceresi: az evvel kapattığım kapıya son defa b/akıyorum ve her ne hikmetse duru teninde gölgemin boca ediyorum misafir düşleri.

 

Kopçası kopan içli şarkılar ve aşkı heceleyen tınılar.

 

Salkım saçak beyitler hurafeleri dizginliyor ve göğe konuşlu mermer başlığı ölü masal kahramanının hayatı ve ölümü tuşluyor hece hece.

 

Mabedin yıkımıyla serildi tuğlalar ve duygu öbeklerinde saldırıyı üstlendi lanet ve ölü kelebek. Saltanat kayığında ömrün semaverler dizdim kabrime ve altını açmayı unuttum dünün ki kibirli ses tonunda matemin beyzade düşler kundakladı elemin sefasında yer ve gök çatladı.

 

Ar damarı çatlayan müfrezenin rüzgârı ve insan izleklerinde süzgün heceler ne de olsa yola düşüp de yoldan çıkmayı dilemedi hiçbir insan.

 

Maviden iskeletler ve yüzü olmayan adamlar ve şiirler.

 

Kadınların yüreğinde ansızın açan ve solan günü kurşunladı şeytan ve muhafaza edilen her duygu ne yazık ki sonlandırıldı.

 

Sevdalı beyitler suskun.

 

Aşka adanan hayatlar hep durgun ve de.

 

Kanaviçe imleçler karaborsa düşleri kundakladı ve renklerin hatırına ebemkuşağı da nihayetinde infilak etti.

 

Alıcı kuşlar.

 

Verici beddualar.

 

Sefer tasında ömrün, günden arda kalan son birkaç saat: elbette m/eziyetti günü taşlayan bakışlar ve şehla acılar.

 

Devinen iklime yükledikçe rahmeti son durak öncesi genç fidanlar ölü bedenlerini toprağa sundu: mademki topraktan gelip toprağa gidecektik, mavi yakalı acılar ekinlerini sonlandırdı her beyaz yakalı acı, bir düş mağduru olmanın verdiği yeis ile soludu mevsimi ve sonlandırdı içinde kalan son hevesi.

 

Kursağında kalan şarkılarla aryalar içlendi ve biçeminde ömrün kanat açan her sevdaya o sevdalı bakışlar mimlendi.

 

Öğün arası sustu evren ve yeniden istifledi yarının nimetlerini, sancılı bir vaveyla daha sunulurken altın tepside şakıyan bülbüller firar etti gül bahçesinden.

 

Ne güllüktü ne de gülistan lakin şeceresi umut olan başaklar vardı yarının yüzü suyu hürmetine iç geçiren hayaller vardı ve kundaklanan her sevinç ıstırabı dillendirdi oysaki tek muhatabı sessizlik ve yergi idi solda yatan duygunun belki de zıpkın yemiş bir manivela göğe konuşlu gözlerinde mavinin ve meleklerin, martılar çınlattı evreni ekseninde ümitler yuvalandı kalbin inhisarında sözcükler idi şairin yalnızlığını ve mutsuzluğunu paylaşan.

 

Kanadı kırık düşler unutulmaya mahkûmdu tıpkı şair dişinden tırnağından arttırdığı her duyguyu aşkla kazırken mezar taşına.

 

Ölü bir ritim kurban verilen ne de olsa şairin yüreği idi evrende tek atan ve nice insan atıp tutan.

 

Göğün kanatlarında Tanrı sergiledi rahmetini ve aşkın ve de umudun yüzü suyu hürmetine şereflendirdi inanan kulunu.

 

Patavatsız karanlık.

 

Unutkan dalkavuk ne de olsa muradı değildi ama mizacı: alaya aldığı her cümle elbette şairin bohçasında safiyet yüklü imgeler ve bağımsız bir duygu seliyle tutunmaya çalıştı geride kalan son umutla titrek sesini gür kıldı yazdığı her şiir ile.

 

Sevmekti işi gücü belki de sevilmeye çeyrek kala.

 

Sevdalı mizansende kundaklanan her dize ise ruhundaki bağımsız efkârın seyisiydi adeta ne de olsa yazıyordu eşlik eden rahmete şükrederken ve seviyordu, içindeki çocuk can çekişirken.

 

Sözcükler yuhalandı ve şehir çöktü.

 

Şiir sustu ve şair hala yaşıyordu.

 

Tininde hüznün kapanan kapının ardından son kez b/aktı ve sadece unutmayı diledi unutulmuşluğun verdiği acıyı son kez duyumsamak adına kapadı gözlerini yazmadığı son şiirin belki de yazdığı kadar içinin de y/andığı maziyi savurdu sonsuzluğa kalemin gücü tükenene değin…