Rengi ve ırkı olmayan bir soykırım sessizlikle cezalandırılan her sus payı söylemde yanarken daha çok alevi bir mısrada yutan.

İlkeler var payidar olası.

Yediğimiz üzüm var bağının kayıp olduğu.

Sezilerde tüten şiirler var şairin şah damarından yakın olanla ruh temas’ ı hani hani…

Öykündüğü ne olursa olsun şairin tüten dumanı var bazen efkârın yitik güncesinde bazen yalnızlığın bitik titreşiminde mevzu bahis aslında şiirden öteye yolculuğun kıtlaması varsa yoksa kalem nasıl ki demi çayın sözcükler şekeri ve fıtratı ve firarı şairin kozasından kaçmakla iştigal ve tek kozu iken sevgiye umuda eşlik eden iman gücünün dehşetengiz iman gücü imanla yolculuğu.

Her söylence bir rahmet sağanağı.

Tutanaklara geçen sus’ lar ve suskular giymişken kalem mintanı şiir mizacı ömürden taşan bir sihir.

Kalantor gölgeler aşkın idamesinde sözcüklerin esintisinde uçuşan saçları bilinmezin bir kilit noktası iken hüzün kayda geçen her gün nasıl ki yitip giderken ömürden ömrün çalındığı hususlar var.

Şerefesi yalnızlığın.

Şiddeti dağları taşları asmış acının.

Şiarı ilkelerde saklı siması gökte sureler yürekte ve zuhur eden o teselli nasıl ki tescili inancın tereddütsüz teslim olmuşken şair Rabbine.

Ön söz yok lakin günün ve son söz henüz söylenmezken…

Hazzı ölümün yaşam nasıl ki bir cendere ve topuğundan vurulan şiir hangi duyguya namzetse artık yoktan var edene düşkünlüğü bilinmezin tevafuk gücünde saklı hem tınısı sözcüklerin hem de tanısı konulmamış iken kaderin…

Öldüren.

Güldüren.

Ölümsüzlüğe nazire eden kıyasıya sevdiği ömrü kimse rencide eden şairin kürediği önünü bazen bir lanet bazen bir bela ve korunaklı dünyasından firarı saklı iken Allah katında.

Bir manzume.

Bir de mazlum yürek.

Mangal yürekli kimse tahayyülü de imkânsız yarınların ne getireceğinin yanında daha ne kadar gidecekse şairden.

Yıldızı düşük bir gece bir şiir.

Mehtabın afaki ç/ağrısı.

Surelerle örülü ömür.

Katık ettiği itikadın verdiği huzur ölümle dahi kıyaslanamazken yaşatılan zulüm ve efkâr kim bilir kaç geceye kaç şiire gebe.

Zamanın tanrısı iken sayaç.

Yüreklerin yongası iken kader.

Yasın yaşın ihlali mademki şairi ezmekten geçer o halde:

Duygular fora, sevgili kalem.

Duayeni dünün dümtek çalan sözcüklerin baltalandığı şairin nemalandığı ve saniyesi dahi önem arz ederken yaşamın hicabında ya da hayatın deminde nasıl ki tortu çökmüş en dibe ve işte yalnızlığı ile şerh düştü mü şair ömrüne.

Tutuşan bir bayrak.

Tatsız tuzsuz bir yemek oysa sevgiden geçmezse yolu insanın.

Tümlenen gün.

Gümbürdeyen iç ses.

Tümseklerde takılıp düşerken şiir ve işte el veren Rabbi ve melekler kıyar mı hiç mazlum şaire?

Manen zengin ve donanımlı bir renk bulacalı efkârın iz düşümünde soyut bir alfabede yaşanırken duygular günün seyrinde gecenin bitiminde koşmak sadece koşmak aydınlığa ve karanlığı ihbar ettiği kadar da yüreğin feri sönmemek üzere bir kere baş koymuşken hidayetin yoluna elbet asla geri dönüşü olmayan ve sessizliğin ırmaklarında sözcükler İlahi Aşk ile yıkanıp arınırken yürek asla da gerek yok şairin arkasını kollamasına ne de olsa kutsayan bilen koruyan biri var yalnız addedilen şairin tek güvencesi iken umudun sözcükleri toza dumana kattığı…