Card image cap
Sağanak



Renkler çalıyorum ve sözcükler: alıntı olmayan bir aşkla şerh düşüyorum mevsime.

 

Albenisi ömrün ve tezat düşler sökün eden mevsimin sırtında salaş bir ceket aşkın ikram ettiği hoş görü ve sükûnet aslında vedası yakın bir gün gibi içime kapaklandığım.

 

Kaybolan bir resim gibi solan beyitlerin de rüzgârında kaybolduğuma dair tek şüphem de yok iken.

 

Bir kehanet ısmarlıyor şahin.

 

Bir kanat açıyor ki hayallere.

 

Bir rehavet çörekleniyor şehrin sisli siluetine aslında t/aşkın mecralardan yükselen bir ses gibi, sessizliğin perde perde çekildiği yüreğimden ve devasa bir rahmet, aşkın kıyılarına vuran hasret gibi.

 

Rüzgârın açgözlü esintisi ve üşüyen çocuklar.

 

Üşenmeden seven insanlar azınlıkta olsa da bu rüyanın gerçek olma ihtimali ile geçiyorum kendimden ve göğsümde bir harita, millerce yol kat ediyorum rüzgârın sırtına binip tam da kendimi bulacakken zaman doluyor.

 

Ne nefesimi içime çekiyorum ne de ölü nefsimin ardından sayıp sövüyorum.

 

Rengi solan bir çiçekten fazlasıyım, kökümle ait olduğum toprağın da çağrısına aşina.

 

Soluğu kesilen aşk gibi recim edilen ve özlemin soğuk duvarlarına çiviler çaktığım aslında tüm duygularımın çarmıha gerildiği.

 

Pervasızca sevdiğim.

 

Elemin rüzgârına serildiğim.

 

Acılarla ihya olan şiirlerim ve temcit pilavı gibi birbirine ve tüm evrene ihanet eden zalimler.

 

Bir konçerto adeta elbet çalan şarkının güftesi de bestesi de Yaratana dair ve insan olmanın verdiği bir hiçlik ile varlığımı tokuşturuyorum sözcüklerle.

 

Bir içimlik mutluluk.

 

Göğün kanatlarına konan umut gibi bazen kaybolmaya yüz tutan bazense kaybolduğumu bana hatırlatan.

 

Düş yangınları, mevsimin yorgun kollarında şehla yarınlar sunuyor: içimin şehrinde uyuyan bir çocuk gibi korkuyla severken insanları ve reşit olmayı beklediğim bir ömrü heba edip artık beklentisiz yarınlar düşlediğim.

 

Ne kehanetler ne de rivayetler taşıyan rüzgâr sadece bir şehrin surunda saklı masallar gibi bir de surelerin verdiği huzurla göğe her çentik attığımda üstüme yağan rahmet gibi sınandığıma vakıf şiar edindiğim umut kadar kaybolmam da an meselesi iken.

 

İklimi yüreğimin ve idrak ettiğimden de öte.

 

İmla hatası olmayı dilediğim bir şiirin de son dizesini yazıp dizlerimle çömeldiğim o izafi hayat ekseninde.

 

Yorgun bir sözcüğün de adeta dilemması vuku bulan ve ıslıklandığım kadar ıskaladığım mutluluk ki rüzgârın yönünü her daim tayin edemiyorum çünkü kararsızlığım ve kafa karışıklığım ile rüzgârın bedenine talibim ilk günden beri ve bu dileğimin gerçekleştiğini bilmek hayli şaşırtıyor beni.

 

Gün mefhumu yok yaşarken.

 

Gecenin demi ise gözlerin neminde saklı.

 

Saklı tutmak çok da olası değil hani sahip olduklarınızı çünkü havada asılı kalan kavramlar günümüzde çok da itibar görmüyor gelin görün ki tüm gücümle asılıyorum beni bana sunanlara belki de beni benden edenler yüzünden içimdeki çocuğu da her gece falakaya yatırıyorum ve yalan söylemediği için af ediyorum pişman olup.

 

Pencere kapalı ama havanın nemi de yaşı da içeride mevcut belki de konuşmaya çalıştığım ve yüzünü buruşturup da yalan söyleyenler yüzünden kaçmak istiyorum artık evrenden bu yüzden yaşadığım dünyanın çıtası ne kadar yükselse de ve ben hala birilerine yetemezken en çok da zulüm ve yalanla yolları kesişen insanlar canımı sıkan ve de yakan ama yakardığım sadece O.

 

Haşmetli bir sağanağa yakalanmışken gecenin karanlığında ve gözümün nuru bir aşkla sevdalandığım şu yeryüzünde bir dikili ağacım dahi yokken neyden kim bilir kendimi bu kadar zengin hissediyorum elbet açılımı Allah katında ve Allah nezdinde saklı olan.