Belirsizliğin bir imleç olduğunu
bilmiyordum hem de şaşkın bir imleç: ünlem işaretini duyduğu karşılıksız aşkın
şiirlere t/aştığı…
Aşikâr ben güzüm.
Aşikâr bir gülüm de.
Aşikâr aşina olduğum hüzün illa ki…
Ve sözcükler cephesinde değişen bir
şey yok iken üstüne üstük günbegün büyüyen bir özlem ve hasretin de meali iken
içimdeki döngüde kör olmuş bir şiirin ansızın görmeye başladığı tıpkı benim
gibi.
Rüzgârın estiği o yamaçta saklı bir
dağ keçisiyim belki de ve hayli inatçı.
Rüzgârın savurduğu bir yaprağım belki
de ama köküne sadık ve sevdalı.
Yitimlerde saklıyım ve yetemediğim
kadar insan denen mahlûkata hayli yaralıyım ve yamalı kâğıdın ucunu yakıp
külümden doğduğumun da müjdecisi iken kalemim.
Kale duvarlarına şiirlerimle çizdiğim
binlerce resim…
Makul olan ne peki?
Sırtımı yaslayıp da oturduğum çınar
ağacı mı iyi de kökünden sökülmüş rüzgâra yenik düşmüş ve kırık dalları ile gün
yüzü görmesi ertelenmiş bir odun parçasından başka neye denk düşer ki?
Ve ben o sevdiğim kurumuş ağacı odun
olup sobaya atmaya kıyamayıp hatıralarıma gömdüğüm ve adını şükürler andığım
mı?
Kafa karışıklığı değil olup biten
bilakis ütülediğim kırışık duygular ve öncesinde yıkadığım gözümün yaşıyla ve
nemine esir düştüğüm duygulardan sıyrılıp da kendimi bulduğum s/onsuzluk denen
akımda ve rüzgârda.
Akıl melikelerim.
Melekeleri yüreğimin ve de.
Melek kanatlarıma konan kar taneleri
nasıl ki zarar vermeden yağmaktalar birbirlerine duydukları sevgi saygı ile de
çağlamaktalar madem…
İzbelerde saklı bir fırça darbesi ile
kaş göz yapıyorum ruhuma ve kar mevsimi gelmiş olsa bile kardan mahrum kalıp
yazdan kalan günlere rağbet eden insanların telaşlı koşuşturmalarını hayretle
seyrediyorum anlayacağınız kuş bakışı yaşadığım ve gördüğüm ve kolayca sevip de
kırıldığım ve kandığım artık kim ise kimsesizliğimle dalga geçen ve bilip
bilmeden ezip de geçtikleri kalbim.
Şükürler olsun ki kimsenin
merhametine ve sevgisine ihtiyaç duymuyorum artık çünkü ben sevebildiğim kadar
sevdim kâinatı ve hiç sevilmediğim kadar da sevildim ve bunun izahı mümkün
olmasa da belirsizlik ve acıyla beslenen ruhuma da sayısız rötuş yapıyorum.
Mevsimden öte mevsimim ben ve
mevsimlerin karması ve sırtımı sıvazlayan o rahmet dolu d/okunuş.
Maktul ya da katil olsam ne fark eder
ki sonuçta iş bende bitiyor ve sezilerimle s/üzülüyorum göğün çalımında saklı
bir bulut olma hayali ile içime esen rüzgârı hafife almadan kimse beni hafife
alan ve işte göçebe ruhumla yaşayıp seviyorum…
Kimi sevdiğimin ise önemi yok işin
aslı onların sevildiklerinden haberleri bile yok.
İster aşk deyin ister şefkat ister
acıma duygusu ister ihtiyaç mekanizması ne de olsa sevgili Freud’un savunduğu
tüm ilkelerin ve onca s/avunma mekanizmasının arkasındayım tıpkı ruhuma konan
göçmen kuş gibi soğuk havalarda kendimden göç ettiğim ve bahar oldu mu yine
kendime döndüğüm üstelik uzun periyodlar da değil bilakis günlük bir göç
dalgası kimine göre gereksiz ve kimse bunca sevgimden öç almak isteyen
yelkenler fora, deyip de sarmalındayım kâinatın.
Perçemi yüreğimin konduğu kadar
kaybettiği varlığından dem vurup da hiçliği resmeden bir çiy tanesi misal.
Mevsimsel bir teyakkuz ve de taarruz
ve işte eşkâlini çiziyorum ruhumun katilinin…
Sonsuzluğa denk düşen reşit imgeler.
İmlecin yanıp söndüğü.
Trafik lambasına asılı bir far gibi
gözümü alan aslında beni bana sunan bir yas gibi yasa bellediğim her acıyla can
bulduğum ve evet, ben mazoşist bir canlıyım varsa yoksa acı ile beslendiğim bir
önceme döndüğümde yüreğimi aşk iken ihya eden ve karşılıksız bulutların ve
güneş tutulmalarının nazarında içimdeki döngü ile saplanıp kaldığım gökyüzü ve
Yıldız kimliğimle kayıp da yeniden doğmanın bir hikmeti iken kalemi elime her
aldığımda sancılanıp da kendimi defalarca doğurduğum.
Bir iz ise şiir.
Bir giz ise şair.
Bir hüzün ise yazılan kaderi.
Kederini dahi sevebilirken insan…
Beni benden edenlere dahi kucak
açabildiğim ve de efkârın dik alası iken şiirsel bir yokuşta içsel döküşle
konduğum o sarp kaya ve işte muadili ve de müdavimi olduğum duygulardan arda
kalan sayısız ihtimal çünkü ben hiç sevmediğim kadar sevdim bir ömür hatta bir
günde hatta bir yüreği delip de geçen o kurşun misali sektiğim kadar bir
iklimden diğerine ve işte sözcüklerdir asılı kaldığım gök kubbenin her nakaratına
takılı aklımla ve ruhumla aralıksız tavaf ettiğimin de kanıtı ve ben her ne
kadar Araf’ta kalmış olsam da bellidir varacağım nokta üstüne üstük çoktan
varmışken…