Sefil bir yankısı var yılkı atlarının ve o sancılı oluşum

Şafak saydığım kadar şiar edindiğim

Yalnızlığın turkuaz penceresi

Bir isyan bir başkaldırı

Başım dik, hafız sözcüklerim olsa da yaslı ve nazlı

 

Hâkimiyeti sevginin

Köprüler kurduğum arasında sevecen mevsimlerin

Varla yok arası bazen kimliğim

Pekişen ümidin ve aşkın saltanatının

Şiirler de olmasa nasıl daim kılardım ben

Bu bitimsiz aşkı ve özlemi

Gideren bir sözcük dizdiğim

Ardı ardına delişmen duyguların

Rüzgârına kapıldığım ne ki?

Rüzgârın valsıdır kalemin nefesi

Kök hücresinde evrenin

Pekişen yüreğimin saklı asaleti

 

Bir manivela ki yaşamak

Bazen karaborsa sevdalar keserken yolumu

Rızkımı veren mademki Allah

Katık ettim ben her rahmeti

Düşüp de peşine mutluluğun

Dik yakalı şehrin

Dik başlı şiirleri

Keserken yolumu aralıksız

Elbet gönül bu gönül,

Alabildiğine pervasız

Mekânsız ve zamansız hicretim

Meali düşlerin katıksız

Hezimeti iblisin

Ar bildiğim

Aş erdiğim

O coğrafya ki yolumu kesen ıssızlığın

Ve umudun da baş verdiği

 

Kaybolan zaman

Mesnetsiz nice itham

İtibar ettiğim kadar sevmeye

Şiirdir imzaladığım ölüm fermanım

Gün ki geceye kavuşmadan

Hasat zamanı topladığım ekinlerin

Miadı dolmadan sevginin

Bir meali olmalı elbet

Hüviyetim ve hürriyetim

Hazandan çıkıp da yola baharı kucakladığım

İki gözüm iki mısraım

Kel başa şimşir tarak

Terziyim dikemediğim kadar söküklerim

Ve kat izinde hüznün

Başa sardığım ömrün

Yorgun replikleri bir bir hizmet ederken

Sevecen bir çiçekten ne zarar gelir hem insana?

 

Ne boynu bükük ne dalı kırık

Aşkla yeşeren bir nükte ki

Bazen tutulan nutku kalemim

Ve işte izini sürdüğüm ümidin

Cafcaflı varlığı

Ne de olsa sönmedi ışık

Solmadı güneş

Sinmedim madem

Sinemde saklı sözcüklerin

Bekası sorulmalı hayattan

Bozguna uğradığım kadar boy veren

Bir şiirden diğerine göç eden

Ben ki sonsuzluğun kadim yolcusu

Elbet vakit yitip gitmeden…