Card image cap
Rüzgar gülü

Har’lı tarhında ölümcül günahların, sanrı batağında gizem adeta bin ayıbı örtmek adına sunumu yalanların…

 

Mevsimin iliklerinde turuncu notalar saklı; İlahi Aşkın ruha verdiği katıksız huzuru endamlı hüzünle körelen doğasında ikircikli şiirlerin mayasına ektiğim tuz ruhu ve bir dehlizde kaykılmışlığın ilahı bir özlemi de katık yaparken lacivert geceye.

 

Aşkın hayâsı, utancın izinden arınmış ve gölgeli sağanağa methiyeler sunan bir redifle körüklenen düşlerin olsa keşke izahı.

 

Şehrin mimarisinde her daim süre gelen hüzün bulutları; yasadığım gölgemle aşka katık yaptığım bir nebze de olsa iyi niyetimin asla sonlanmadığı.

 

Ruhunda derin acılar saklı bilinmezin ve tohumlarını ezip mutluluğun basireti bağlanan bir huşu ile devrik tebaasında ömrün nice hadis eşliğinde yorgun külliyesinin fıtratın da devşirdiği acıları bir nebze olsun yordamak hayallerin sönen ferine bir nebze de olsun hüznün illa ki geçit vermediği yorgun düzenek.

 

Örttüğüm haleyi saklı tutmalıyım bir de b/anmalıyım her aşkın şahidi iken mevsim özürlü bir yanılgı ile içimdeki dirliği tahliye ettiğim.

 

Gürültülü bir günün hala bitmediği…

 

Güme giden hayallerin de hala nasılsa umudunun tükenmediği.

 

Şimdimle dünüm arasında tercih yapmalıyım sitemlerin rüzgârında ölü bir beyitle sözlendiğim her şarkıyı da defalarca çalmalıyım.

 

İçimde minicik adalar var ve her biri terk edilmişliğin baş şehri bir de her adaya serptiğim dostlarım var sakıncalı öznemle her nasılsa kaybetmeyi değil de sonuna kadar tutmam gerektiği.

 

Yanlışın dik alası işte: öyle ya, dost meclisinde gereklilik diye bir kılıf olmamalı.

 

İnsan gerektiği için sevmez ki… sıradan insanların teamülünden uzağım işte ve kimlik derdime ektiğim dostluk tohumlarım.

 

Neyin neyle iştigal olduğu ve kendime b/içtiğim sıfatlar belki de biçilen haricimdeki yangına müdahale etmek adına kendimi bizatihi ateşe attığım.

 

Sallandığım darağacı illa ki geçit vermiyor, dostum ve illa ki ölmüyorum: ölümün eşiğinde geçit hakkı tanıyor Tanrı ve yürü ya kulum, diyor adeta.

 

Koşmaya takatim var mı sence ve yeniden sevmeye?

 

Aşkın hüsran yüklü heybesinde neye denk düştüğüm tartışılır.

 

Sanma ki s/avunuyorum kendimi ya da sebepler arıyorum bir bir.

 

Kendimle uzlaşamadığım gibi insanlarla da illa ki sorun yaşıyorum.

 

Arşı alaya çıkan bir ferman benimki ve de mühürlü.

 

Göğün girişinde bir kapı olsa keşke Tanrının banan hemen geçme hakkı tanıyacağı ve ayaklarım yerden kesilip de atsam kendimi o kapıdan içeri sonra da toplansa meclis ve son kez yansa canım.

 

Andığım her dün.

 

Gün özürlü bir hayat benimki sabahlardan asla haz etmediğim belki de sabahı es geçip illa ki geceye erme isteğim.

 

Anlık bir yanılgı da değil benimki sadece ısrarla sevgimi pay etmek istiyorum: Allah affetsin beni ki sevmeye engel koyanlardan yana derdim bir de illa ki canımı yakmaya meyleden rüzgarın kanatlarına abanıp da bir yel hükmü ile rüzgarla sözlendiğim bu sefer.

 

Derlediğim topladığım tüm iyi huylarım illa ki güme gidiyor ve bulunan açık ile asla da kapanmıyor yaralarım ve yeniden d/eşiyorum.

 

Zamanla büyürüm sandım.

 

Aman vermedim de.

 

Ah da etmedim.

 

Andıkça güzeli nefret ağır bastı karşı tarafta ki karşı tarafta kimlerin olduğundan da bihaberim.

 

Israrcı ketumluğumla reşit acıları bölüyorum saatlere ve fazla gelen her acıyı yarına postalıyorum.

 

Dingin olma ihtimalim asla yok ve olmayacak da.

 

Ne zamanki dinse rüzgâr bu sefer içimdeki rüzgâr gülü başlıyor söylenmeye.

 

İndinde ruhun pek bir somurtuk geçerken son zamanların da sonlanmadığını g/örüp içimdeki tarlayı da illa ki nadasa bırakıyorum. Huylu huyundan vazgeçmiyor işte hala aynı kızım lisede çantasına konan o aptal aşk mektubuna kanan ve bir ömür boyu güvendiği arkadaşlarının ihanetine uğrayan.

 

Sorma, dostum, sorma hoş sormadığın halde anlatıyorum işte.

 

Daha geçenlerde konuştuk seninle ve düşmez iken yakamdan sarı yapraklar kökümdeki güçle sardığım kollarıma illa ki çiçek dolu sepetlerle göğümdeki bahçeyi düzenledim bir batında doğan güneşi ve ayı da ayrı tutamazken birbirinden ben sonlanmayı dilediğim yeni bir hayatı da azığa aldım ansızın.

 

Yeniden kasıt ne ise, dostum ve ben hala aynı ben iken.

 

İklimin kulağına kar suyu kaçtı ve karpuz kabuğu illa ki suya düşecek bir aralık arıyor.

 

İnsanlarla sorun yaşamadığımı kim söyledi lakin nasıl oluyor da durduk yere karşı safta yer alıyor bunca insan? Oysaki içimin ikramında her birine elimi ve yüreğimi uzatıyorum demek ki sevgi denen potansiyel savdı sırasını ve şimdi insanlar sebepsiz de nefret edebilmekte birbirinden.

 

Göğün ve yeryüzünün doğasına aykırı oysa ve aykırı kılınan varlığımla ben açık kapı bırakıyorum ve illa ki bir adım uzağında durup kimse sebepsiz güvenip seviyorum.

 

Aşkın rahmeti, canım dostum oysaki aşkın spesifik iz düşümünde tek anladıkları illa ki iki cins arasında yaşanan o sevgi diyalogu.

 

Ne komik… hayır, hayır, acınası ne de olsa iki insan birbirini sevip ansızın da birbirinin boğazına sarılıyor.

 

Ters giden çok şey var ve ben hüzün ve sevgi sarmalında üstüme düşeni zevkle yapıp cefa ile yükleniyorum illa ki…

 

Hayata aşk ile bakan ve insan nefsini reddedip bir derviş misali salındığım şu dünyada adım veli olsa keşke deli yerine…

 

Delice inandığım.

 

Delice sevdiğim.

 

Sonra da kendimden nefret ettiğim.

 

Sonları kurcalayan bir zaman dilimi gibiyim oysaki başı bile yok bu hikayenin.

 

Edebin ya da ahlakın bir özetini asla geçmeyeceğim alt yazı olarak ne de olsa savunma mekanizması olarak addedilip yine ben suçlanıyorum.

 

Ördüğüm her kilimi sermişken gönül köprüme çok oldu çökeli o köprünün bu anlamda bağlanmıyorum artık hiç kimseye.

 

Tek b/ağlandığım ölüler meclisi onlar da pek bir sessiz üstelik onlara atfettiğim her mektup bilfiil sorgulanıp vasileri olmayan kim ise bir şekilde cevaplandırılıyorum ya da tepkisizlikle cezalandırılıyorum ve işte en nefret ettiğim…

 

Beni boykot eden kimse:

 

a.susuyor.

 

b. an geliyor kendimden şüpheye d/üşüyorum.

 

Gözümün üstündeki k/aşın bile hesabını verirken ve savurmadığım nidalar hala gürültü addedilirken…

 

Bağnaz ya da ön yargılı ya da kapitalist sistemin bir mağduru olarak üstüne üstük şu ölümlü dünyada doğru dürüst para kazanmayı da becerememişken… ben de insan ve dost kazanmaya çalışıp-üstelik seve seve-ve illa ki geri dönümü sonsuz bir nutuk artık her kafadan ayrı ses çıkarken ben sefil kalemimle sözüm ona hayata ve edebiyata hizmet veriyorum.

 

Sistemin mağduru muyum yoksa sistematik bir üzüntü mekanizması mıyım? Öyle ya, her şeyi dert edip hurafelerden payıma düşen ne ise ve ben tüm rencide olmuşluğumla özür dilemekten sıdkım sıyrılmışken.

 

Mavi turnam dün öldü.

 

Ve beyaz dişi muhabbet kuşum da altı ay evvel.

 

Ve onun dünyaya gelmemiş tüm yavrularını annem dün çöpe attı.

 

Geride ne mi kaldı, canım dostum?

 

Sanırım sadece ben kaldım ki ben olmak değil de bizlik bir çatı altında toplanmayı umduğum bunca insan…

 

Kefe’nin iki tarafı da asla dengeye oturmuyor sanırım ben mutluluk özürlüyüm nefretim adını anmasam da adımı kötü ananlara da inanılmaz kırgın ve altına imzamı attığım her ne ise…

 

Fermanım çok uzun ve bu günlük bu kadar.

 

Yeni hayal kırıklıklarında buluşmak üzere ve sabahın olmasını asla dilemediğim uzun bir gecenin de ilk demlerinden sevgiyle öpüyorum yüreğinden…