Bir rengim yok benim ve örtüştüğüm
bir rakım da yok: ezelden rakibiyim öznemin ve gizinde ömrün sevdalandığımdır
Tanrı ve yaşamın aralıksız kaydını tuttuğum kadar mimarisiyim hüznün ve
bestesinde sözcüklerin ninni gibidir iç sesimin ritmi ve titrimdir hüzün peşkeş
çektiğim ölüm benzeri yalnızlığımın nal topladığı o güzergâh ve beti benzi atan
iklime tekabül ettiğim elbet tek farkla: pembeden yüzüme de en yakışandır
alnımdaki o beyaz ve masum leke…
Bir sözcüğe denk düştüğüm de yalan
hele ki iki ismim var iken ve de iki ismim birbiri ile cenk ederken sırtımı
yasladığım yüce Mevla ve göğsümün çeperinde saklı içime dair o devasa dünya iç
sesin eşliğinde dış sesin baskısından kaçtığım uzaklara ve yine yakalandığım
kendime yok sayılmanın ertesi var olduğuma hükmeden yine ve sadece Yaratan
nasıl ki hiçlik makamında düştüm ben İlahi Aşka…
Hızır’dır yetişen sefasını sürmekle
iştigal cefa yüklü tini hayatın bazen sersemlediğim iç dünyam bir o kadar başa
çıkamadığım hayat: rotam ve de yok iken ederi sözcüklerin basmakalıp hayatımdan
yok geride tek iz ne de olsa gizinde saklıyım ben öznenin ve işte ifşa edip
içimdeki iklimi resmini çizmekteyim duygularımın.
Bir harita ise yüreğimin konumu.
Hayrete düştüğüm yine nidalar,
fısıltı babında ruhumu tetikleyen duygular aşkın haşmeti ve hicreti ve de
yalnızlığın hicrinde göğe d/okunmak adına teşebbüs ettiğim her acıyı kaleme
aldığım bir o kadar büyüyen açısı kuş bakışı seyrettiğim hayatın hayta sesi ve
hoyrat tınısı ve de rüzgâr çizerken eşkâlimi emsalsiz bir duygu yazgının yazdıklarını
kabulüm ve bir adım ötesi: kalemimle alt yazı geçtiğim alın yazım.
Hüzün, martaval okuyan.
Haznemden taşan parçacıklar.
Hazinemse yine içimde saklı ve yürek
nasıl ki bulduğum ganimet, çöküş sonrası, altında kaldığım yüreğin enkazında
işlediğim heceler oya misali ve ruhun çeyiz sandığında saklı hayatın rotası ve
dilimden düşmek bilmeyen nice dua yürekle paralel ne de olsa fikrim de zikrim
de bir ben ki: asrın modern dervişi ve yerleri süpüren cübbem, alt edemesem de
pek çok şeyi küçücük cüssemle ansızın sökün eden iç sesim, tarumar edilmiş
yerin göğün içinde saklı vedası ve işte baştan ördüğüm hayat hikâyem belki de
sayısız romandan nemalandığım yazdığım kadar içimin hulasasındaki o kabarıklık
hayatın vahşi çağrısı ben ki: aklımın da riayet ettiğine sadığım ve duyguların rüzgârında
yanarken alev alev yüreğim ve pembeleşen yanaklarım.
İstifli bir coğrafya yüreğin
menkıbesi.
Azar azar kaleme aldığım hikâyelerim
ezen geçense kader ve kederin iz düşümü belki de bezgin bir minvalde yüreğimi
harekete geçiren aşkın doğası aşikâr ve Aşiyan yollarında unutulmuş bir çanta
gibi içimi sakladığım ve şifresi Allah katında saklı.
Neşriyim ömrün ve nesri.
Esiriyim sevgimin ve de aşkın eseri
kalemin itici gücünde çekicilik addedilen yüreğin semiren sesinde ve gizinde
kolaçan etmesem de önümü arkamı bildiğime sakit Rabbim bir ömür koruyup
kollamışken aciz bedenimi ve ruhumu.
Göçebe bir iklimim de.
Belki de bir göçmen kuşum, göğün
çatısına konmuş sefil bir tanrıyım insanların birbiri ile oynadığı ama asla
oynaşı olmadım da dünyanın ne de olsa hiçlik makamına talip içine ters esen bir
rüzgârıyım talihimin ve bahtıma ne düşerse tahtıma talip elbet içimdeki yetim
çocuk ve tarhında sevginin, sevgiyle inşa ettiğim ömrün iç mimarisi sözcüklerle
örülü ve örgün eğitimde geçen yıllarımın ardından yaygın eğitiminde gerçek
hayatın asla da bozmadım duruşumu ve dengimi bulduğum bir rotadır içimden
uzanan bozguna uğratıldığım ömrün de rotasından sapmazken.
Manen zengin ve donanımlı.
Maddiyatından uzak ve tuzağına
düşmediğim hayatın çağrısında izini sürdüğüm cebelleştiğim nice entrika hayatın
küfesinde saklı bunca külfeti ansızın içselleştirip yanlışlardan çıkardığım
dersle hayatı idame ettirmenin safında saf tuttuğum safiyet dolu varlığımla
emsalsizdir iç çekişim ve de içime tek seferde çektiğim bir avuç duygudan
nemalanıp sonsuzluğa verdiğim selamın da karşılığında ettiğim nice kelam,
kalemin nazarında birden başladığım saymaya ve sonsuzluğun kıblesinde dur durak
bilmeden duyumsadığım hayatın meali saklıdır elbet iç sesimde.
Girift.
Ve de sıra dışı.
Nazenin.
Bir o kadar hayta ve hoyrat hayatın
dikenli yollarından sektiğim ve dikenlerimi kendime batırıp yiğidin hakkını
teslim ettiğim.
Bir renk.
Bir rakım.
Tufan.
Kelimelerle yazı-tura oynayıp kendime
yenik düştüğümün ertesi kazandığım bir zaferdir de kalemin ucundan dökülenleri
yaşlarımla ısladığım ve ıskaladığım mutluluğa nazire yapan sözcüklerin rüzgârında
baştan ayağı üşüyüp ıslandığım.
Bir batında doğarken ay ve güneş.
Bir rengin istilası iken şafağın
doğumu.
Şafağı atan bir sözcüğün de ederi
iken imgeler ve işte mal beyanında bulunan bir iş insanı gibi duygularımı
serdiğim şu boş ve masum beyaz sayfa.
Rötarlı bir mutluluk benimki üstelik
acılarımla resmettiğim.
Rengi atmış bir rüzgârlık belki de
uçuşan saçlarımda yıldızların pırıltısı yürekte ise şırıltısı iç sesimin
peyderpey yenik düştüğüm düzen ve toptan göç eden duygularım aymazlığında ömrün
elası gözlerimin ve en alasından aşkın kubbeye dokunduğu ve serildiği bense
otağı kurmuşken bulutlara uçuşan saçlarımda ve kanatlarımda saklı Tanrının
imzası.
Bir yeti ise aşk.
Yetimse yürek ve de.
Yatıya kalan duygularla örülü cübbem
ve çelimsiz cüssem.
Şuur kaybı olsa olsa benimki şiarımsa
aşk ve umut ve öykündüğüm huzur, her huzuruna çıktığımda Rabbin bulduğum huzur ve
kalemin iz düşümü neticesinde gizini sakladığım kadar evrenin peşine düştüğüm
güzelliklerin de mimarisi iken yalnızlığımla şerh düştüğüm ömrün tefrikası.
Hazan bohçam.
Hüzün bütçem.
Ve de hazır ol da geçen hayatın
rötarlı güzergâhında geçkin sözcüklerden değil kendimden geçmişken girgin bir
yürek de değil benimki varsa yoksa çekince yüklü bir aşk masalı elbet aşkı da
tek taraflı ve içimde yaşadığım, yaşattığım o halde:
Aşk da duygular da fora ve ihtimamla
sevdiğim kadar ikaz babında içimde büyüyen bu ateşin dumanından göz gözü
görmezken göz göze geldiğim ruhun başkaldırışında saklı iken umut ve aşkın
itici gücünde saf tuttuğum maneviyat ve hidayetin titrinde yaşamakla ölmek
arasındaki o ince çizgi ve sil baştan yaşadığım ve sevdiğim nasıl da aşikâr ben
ki bir ömür talep bulmazken arşı alaya çıkan aşkın rüzgârına yenik düştüğümün
ertesi ucunu yaktığım mektuplarım ve de bihaber iken içinde ne yazıldığının
elbet gözüm yollarda posta güvercinini beklerken…
Ne de olsa elime geçmeden bilemem
kendime yazmış olsam da mektuplarda saklı satırları ve sırları tek bilenken
yüce Mevla ve de aşklardan aşk beğendiğim zamanın z/amansız ç/ağrısında aşk ile
soluduğum kadar aşkın uğruna da solduğum bir rengin müdavimi iç dünyamın
pembe-beyaz örtüsünde saklı duyguların dokunulmazlığında ben aralıksız Rabbime
koşarken…
Böylesi mübarek bir kandil günü idi
içimde geçenleri kağıda döktüğüm ve gönül dostlarımı selamladığım bu bağlamda
kandiliniz mübarek olsun, efendim.