Card image cap
Perde arkasi

Muhatap aldığım günün çözeltisi ve yetimliğin kozasında sıra dışı bir ipek böceği elbette gizemin gücü ve gücün gizemi.

 

Hadislere sığındığım bir de hurafelerden kaçtığım ve açık ara farkla önde koştuğum ölü mevsimin küllerini uçuşturup yeni bir mevsim dilerken Tanrıdan belki de dilediğimi unutup dillendirirken ülkümü.

 

Külfetli bir gün ve katarsis yapan imgeler ve işte tevazu yüklendiğim kadar nazarında tevekküle büründüğüm ve sarkıt nerede nihayetlenecekse.

 

Düşünüyorsam… eyvahlar olsun.

 

Susuyorsam… yazıklar olsun bana.

 

Sindiysem… Maruzatım da yok hani suskunluğuma belki de öğretilerin eşiğinde ve eşliğinde bir mecburiyet babında ne de anlaşılmazlığın doğasında rücu eden sonrasını reddetmemek adına kendimle cebelleşip hak aramak insan pazarında ve hak görmek derken hak bulmak elbette Hakkın yolunda yer edinmek bu bağlamda hakkımı ararken son bulan mutluluğum yine de umudumu saklı kılmak adına biteviye çabalamak ve direnç göstermek.

 

Vuku bulan… bir ışık ve henüz güneş batmadı lakin göğün tam da ortasında kocaman bir ay ve yolcu kimliğimle sorguluyorum içimdeki minvali ve göğü delen gözlerimde hadisler uçuşuyor ve rahmetin ta kendisi iken imgeler elbette içselleştirdiğim tüm güzellikler hatta hüzün ve hüzün katsayısı sanırım bir sanduka eşlik eden arabanın bagajında ve nereye gidip nereden döndüğüm de meçhul ve izafi rotamda tahakkuk eden yeminler var ve kimi zaman ayyuka çıkan isyanlar… Haşa, Rabbim, af eyle derken insanlığımı sorguluyorum ve nasıl oluyor da karşılık bulmuyor bunca sevgim ve çabam derken kendimi yiyip bitiriyorum.

 

Bir sonsa eğer arzuhalim…

 

Bir seda ise randıman kaybettiğim…

 

Bir sekant ise bir yıla denk düşen…

 

Ve işte senenin sonuna günbegün yakın dururken ve yeni bir yıla da selam vermemize şunun şurasında ne kaldıysa.

 

Muhatap olduğum hiçlik ve çokluk ve varlığımla tezat yüksündüğüm her acı yine de hemhal olduğum fazlasıyla da içli dışlı belki de maruzat bellemiyorum kimi duyguyu belki de kimi duygu ve çoğu insan beni muhatap almıyor.

 

Mutlandığım bir günün akşamına denk düşerken…

 

Akşamdan kalan hüzne şapka çıkarırken.

 

Belki de bir harfin kayıp şapkasının rüzgâra kapıldığı nihayetinde istimlak edilen beyitlerim ve belirteçlerim belki de belirsizliğin ayyuka çıktığı bir satırda doğan güneşi evrene hediye etmek isterken.

 

Rüzgâr hangi yönden esiyor sahi, hele ki son üç günün kabzasında adımı çentik attığım kadar adımlarımı inanılmaz yavaşlattığım.

 

Beyan edip edeceğim ne kaldıysa elbette satırlarda izdiham yaratacağım şimdi ve tüm gücümle sevmeye devam edeceğim içimdeki rüzgârın savurduğu savurmadığı ne kaldıysa asılı kaldığım hüviyetime verip veriştireceğim belki de derken kozamdan firar ettiğim dünümü sorgulayıp yatsıya kadar günü devşirip bir yetim imgede tahayyül edeceğim dünümü.

 

Zaaflarım.

 

Zarflarım ve de içi mektup dolu ve illa ki adresine ulaşan ve kendimi çimdikleyip emin olmak adına yaşadığımdan ve aşmak adına ummanlarda kulaç attığımdan hala şüphe ederken azgın dalgalar.

 

Bir sayaçsa aklımın izleri ve imleri ve yüreğin hulasasında sandukam saklı iken aslında maruzatlar yüklenip makul seviyede hesap yapmanın bir koşulu iken o t-cetveline yığdığım hükümler ve beyan etmekten geri durduğum yine de yazmaktan kaçamadığım belki de gözlerimi kaçırdığım kader beni sobelerken ben hala şehrin isli yüzünde bir mehtaba denk düşmek adına yorgun güneşi dışlayıp geceyi buyur ederken yüreğime elbette vekili olduğum elbette aşkın da kefili olduğum…

 

Bir coşkudan arda kalan mı?

 

Bir aşkın perde arkası mı?

 

Yoksa perdelerin arkasına gizlenen sağanak yüklü bulutlar mı yüreğimden firar eden mevsime de atıfta bulunduğum elbette sancılı kuşlar ölümü mimleyen ve su doku oynayan yalnızlığıma atıfta bulunduğum…

 

Ne yardan geçiyorum ne serden madem…

 

Mademki matem yutup şiir yumurtluyorum…

 

Mademki göğün endamında ben bir yıldızım ya da yerkürenin en hüzünlü gülü belki de dikenlerimden mustarip kaçışan imgelere kırılıp ben sineme bir hüzün busesi kondururken göğün de katedralinde tüneyen bir imleç kadar yanıp sönen afaki ışığın da tebessüm yüklendiği bir gökkuşağını tahayyül edip de rengime karar verememişken…

 

Yüklendiğim kadar da yüksünmediğim hayatım.

 

Yerdiğim kadar da içimi yardığım belki de b/öldüğüm ruhumla artı parantez kondurup yeniden tükenmek adına ürerken ve sevmek adına yeniden hüzün doğururken…

 

Şimdi çekiyorum perdelerini ruhumun ve uçuşan umutlara ismimi yazıyorum ve asıyorum en güleç resmimi yüreğimin ihlal edildiği bir şiirde aslında semanın tevekkül yüklendiği bir aralığa tüneyip izdiham karşıtı yorgun sessizliğime atıfta bulunup boca ediyorum kelimeleri asla metazori olmayan güncemde ben bir kalemin kanadına serperken umut zerrelerini ve kelamın sevgiyle buluştuğu her boşlukta aşkı ve Rabbimi anarken, tünediğim her dalın da kırılma riskine karşın tutunduğum yürekleri de kırmaktan korkarken ve sessizce sevip dualarımda anarken…