Card image cap
Önce süreya'yi sevdi̇m

Yediğimin içtiğimin hesabını tutuyorum:

 

Her öğün bir şiir üç dize

Mavi geceden de alacaklıyım

İzini sürdüğüm düşlerin yüzü suyu hürmetine

Tavşan kaçıyor tazı kovalıyor misali…

 

Neye denk düşüyorsam şiir dilinde.

 

Vecizelerimi ütüledim ve koydum bavula ve açık ara farkla düştüm yola.

 

Göğün mensubu şiir idi ve kanaviçe düzleminde ömrün içinden çıkamadığım o düğüm.

 

Resmettim her gün, geceyi: gece ki şimendifer ve kelaynak kuşlarından da yoktu farkı yalnızlığının şiirlerin.

 

Tasnifi olmayan ne hikmetse sevdalanmıştım bir kez renklere belki de renk özürlü gecenin karanlığını b/içiyordum içimdeki sökükler kadar da kanayan yaralarımı şiirle yamaladım.

 

Sözcük vurgunu idi yediğim ama sağ kaldım.

 

Sol kalandı sağdıcım ve solumla yatıp kalkarken ömür boyu sağ ayağımla atıyordum ilk adımımı yeni güne bazense unutuyordum ad’ımı şahlanan dizelerde kükreyen bir hikâyeye özeniyordum şiirin bağdaş kurduğu yüreğimin penceresinde iri cüsseli bir adamdı peyda olan: ne yüzünü seçtiğim ne de ellerine d/okunduğum.

 

Sözcüksüz yaşamıştım kaç ömür sahi kaç ömre bedeldi kaybettiğim zaman ve sükûnu idame ettiren sefil benliğimle müptelasıydım sessizliğin bir de okumadığım şiirlerin bir gün gelip büyük aşka düşeceğimi bilmiyordum işte.

 

Önce Süreya’yı sevdim sonra Cansever’i ve kim oluyordum da şiir yazdığımı s/anıyordum?

 

Ve yandıkça yazdım daha çok benzin döktüm yere göğe ve alev alan o ateş topunda ben bir sırtlandım dününe rahmet okuyan ve yarına umutla bakan.

 

Akasya ağaçları yoktu etrafımda belki de devasa bir bahçe ölmeden cennete düştüğüm yaşadığım cehennemde solan günlerimi geceleri şiirlerime mezar kazarak sonlandırdım.

 

Mezarımdı yazdıklarım bazen.

 

Bazense mazeretim.

 

Bazen ufkumdu şiirler bazen hicabım.

 

Aşkla evrildiğim ve kaçıncı evresindeydim kim bilir ben ki müptelası omlaş aşkın ve yaşama sevincinin.

 

Kâbuslara yeltendim kimi zaman düş mezarımda korktuğum.

 

Kimi zaman aheste aheste yol aldığım ama asla paye verdiğim zalim insanlar bir de ölümden artık korkmadığım.

 

Bir düş palasındaydım çünkü kelimelerdi hizmetkârım belki de kalem hizmet ettiğim ama öncesinde Rabbim ve savsakladığım hayal kırıklıklarım.

 

Bir kumpastı belki de içine düşülesi ben ki şiirlerle tanışmazdan önce ve şakıyan aşkın da belalısı idi büründüğüm gizem aşkın da tarifesi ve zanların yok olduğu bir o kadar zaman aşımına uğramayan bedenim, ruhum ve bitimsiz dualarım.

 

Bir parantez açıp da savrulduğum bazen kuytularda unutulduğum ve tüm şaibeli söylemlerden kurtulup kendi masalımı yazdığım.

 

Unutulmuş bir düşün arifesindeydim belki de ve gizemli debdebeli aşklardan geçip aşka âşık kimliğimle sevgiyi merkezi bildiğim evrenin ve tapındığım rahmetin de iz düşümü iken Rabbime yakın durduğum.

 

Kayrasında dünün güfteler saklıydı madem.

 

Bestem illa ki mi hüzün makamındaydı ve Eylül’e şerh düştüğüm sonbaharın da gözdesi iken ruhumda uçuşan kelebekler.

 

Mademki kısa ömürlüydü kelebeklerin yaşamı ben de günü birlik şiirler yazmalıydım ve yazdım da. Belki de yazdığımı sanıp yazacağıma kani sevmekle mükellef yüreğime de geçirdiğim gibi hüzün yeleğini talan edilen ömrümü bir kez daha hiçe sayıp savurdum kendimi mevsimin iniltisi eşlik ederken bir cennet bahçesine dönüşen hayatımın da renklerine tek tek banarken hayallerimi.

 

Madem bir düş’tüm.

 

Madem ebemkuşağına âşık olmuştum.

 

Ve açlığımı giderdim bir ömrün yorgunluğunu da yok sayıp.

 

Şairin de dediği gibi:

 

‘’Ey şair, sen de nafile yazıyordun:

-Kelimeleriniz şöyle durdun

Ben sizinle söyleşmek istiyorum

Siz şöyle durun kendinizden

Başka neyiniz var bilmek istiyorum.

 

Ne kendine, ne sevgiliye,

Şiirden başka hiçbir şeye

Geçmiyor sözün, ne dersen de!

 

Sessizlik için şair ol!

Derinlik için dalgıç ol!

İnmek için merdiven ol!

 

Yeter ki kendinden önce

Aşka ince sebep ol!’’

 

(H.Ergülen)