Card image cap
Ölümden korkmak mi

Yalıtılmışlığın şiiri idi mevsim: özensiz bir özne olma ihtimali ile serpilen kırıntılardı yalnızlığın şafağında bir bilinmeze denk düşen o sefil ve kayıp renk gibi.

Göbek bağı kopmamıştı henüz şiirin ve susmamıştı hazanın ç/ağrısı üstelik iri kıyım değildi acılar bilakis topağı günün yarına dönük yüzünde öfkeli zümrenin azat edilesi her ıssızlık şiir diye diye m/imlendi.

İhbar etmekse geceyi.

İtibar etmekse güne.

İnzivaya çekilen yarının hangi güdüsünde saklıydı sahi şair ve tutulan nutku?

Un ufak edilen sözcüklerdi dağı aşkın ve kanatları kanamalı bir balon gibi uçuşan saçlarında gecenin bazen dirayeti kırılan bir yıldız gibi sönüverdi de ansızın.

Sızan kan değildi.

Sızdıran yürek değildi.

Sınanansa ne şair ne güncesi.

Sırat Köprüsüne yaklaşan ruhuydu gizemin ve mentollü bir şiir idi adeta boğaz ağrısına iyi gelen bir veda timsali azımsanan kimse sustu abartıların nefesi tutuldu.

Hüznün değildi çeşmesi biteviye damlayan ne de olsa dünya hali dünya ahvali derken duaların sesinde saklı umut ve işte insanlık kâh sustu kâh unuttu.

Unutulmaya dairdi acılar bir beden büyük gelen.

Umurunda olmasaydı keşke yıldız tozları elbet yıldız gözlerinde bir gece şiiri iken günün özetini geçen.

Bataryası tükenmişti asalak duyguların ve duygu ambarında atın ölümü yine hissettiklerinden öte anlatamadıkları idi işte boğan sinsice.

Sevecen bir gülüş çalınan.

Siren sesi ölümün umudu yok sayan.

Gün geceye kavuştu en azından yolları keşişti aydınlık ve karanlık ve bir huşu içerisinde dile geldi yürek.

Sınırlarını açmış olamam içimdeki ülkenin yoksa tükenen su kaynakları mı gözlerimin ve işte efkâr bulutlarında ışıyan bir nesne var ve ben kendimi zor tutuyorum.

Taban tabana zıt olduğum duygular saklı insanların içinde elbet bir ömür peşinde koştuğum insanlar ve bir ömür farklı evrelerde yolumuzun kesiştiği. Bir cümle kurmalıyım tanıştığım her insanla ve ortak paydada buluşmalıyız.

Acılarım var açılandıramadığım ve yerli yersiz istirham ediyorum ne de olsa ifa etmek adına kaskatı kesildiğim yılların acısını çıkaracağım.

Efsunlu sözcükler var zihnimde kapı çalan ve zili çalmıyor günlerin ne de olsa bir asra denk düşen hücre hapsinde yosunlaşmış zaman denen örtü.

Övünmüyorum.

Özenmiyorum da.

Özümsüyorum sürekli.

Ne özveri ne önsezi ne de ön sözü.

Ön balkonu olmayan bir bina hatta hiçbir girintisi çıkıntısı olmayan.

Dizlerim titriyor dizelerimde titreşmeyen duygularla ördüğüm.

Saçlarımsa artık örülü değil ve öcülerden değil insanlardan korkuyorum ama garip bir şekilde insanları uzaktan seviyor ve onlar fark etmeden sokuluyorum.

Maymun iştahlı benim acılarım.

Sözcüklerim yeni yeni geliyor elime: her biri çocuk sonra ergen.

Bense neye denk düştüğümü kestiremiyorum ve kısa da kesmiyorum anlatacaklarımı aslında anlattıklarım da yetmiyor ve sözcüklerim de ben de büyümeyi erteliyoruz bir o kadar mutluluğu da.

Bir hengâme ki boyumu aşan.

Tehir ettiğim her şey üstelik taziyelerimi erkenden sunduğum ve sustuğum.

Kavisli yollar mevcut önümde ve hız kesmeden kalemimi üstlerine sürüyorum: araba kullanmayı bilmesem de kalemin direksiyonuna geçtim ki gözü pek bir sürücü oluyorum ve sürüyorum duygularımı hele ki nadasa aldığım o ömürlük tarla yok mu.

Bir ömürlük birikim ve sözcüklerim hepsi alt belleğimin çekmecelerinde hüküm sürmüşken sessizce ve işte son kullanma tarihleri geçmeyen binlerce sözcük ve de ben asılı iken darağacında geniş bir perspektiften yağıyoruz dünyanın üzerine.

Dünya ise dünya oldu olalı karşılaştığı en büyük felaketle zor zamanlardan geçiyor tıpkı öncemde saklı zorluklardan payına düşen şimdilerde herkesin.

Ölüm korkusu.

Ölümün tortusu.

Ölümsüzlük bir minval filan da değilken ve ölümü öncesinde defalarca yaşayan biri olarak…

Ölümden korkuyor muyum sahi?

Duygularıma ötenazi yaptığım hayatımın ilk yarısı ve beynimle fink attığım dışarıdan soğuk biri olarak addedildiğim ama sıcaklığımla içimdeki buzları eritme ihtimali hep de yakın gelmişken.

Dirayetim sınanıyor aslında her birimizin.

Direncimiz kırılıyor kimi zaman ve sabrımıza sarılıyoruz ve inanca ve teslimiyet duygusunun müptelası iken telaşla yaşıyor ve korkuyoruz da.

Tasvip etmedim binlerce detay hele ki mutluluk da hüzün de tek detayda saklı iken ve kaç milyon detaya denk düşüyorsam.

Yüzüm gözüm sözcüğe bulanmış ve içimi tırmalayan imgeler.

Sözlüğümü nerede saklıyorsam hele ki yabancı dil sözlüklerimle geçirdiğim uzun yıllar sonrası Türkçe’nin zenginliğine ve güzelliğine bir kez daha tav oluyorum ve işte tavaf ediyorum yürekleri yüreğimden uzanan dallar belki de uçurumdan defalarca düşerken son anda bana uzanan bir el.

Dokunamadığım kim varsa ve dokumadığım sözcükler.

Dokunulmazlığım var madem bu sefer okunma arzusu ile dokunuyorum ruhuma sadece ruhuma ve tutuşan bir aleve teslim olmanın güzelliğini yaşıyorum ve o kadar çok kıvılcıma teslim oluyorum ki.

Tükettiğim bir hayat ve yeniden türetiyorum bir hayatı üstelik tekrarı olan ya da olmayan günlerin hesabını tutuyorum bir ömür hesapsızca severken hesapsızca yaşıyor ve yazıyorum.

Azığa aldığım ne ise açığa çıkan ve azımsandığım bir ömrün acısını çıkarıyorum kalem iken açıölçerim.

Bazen bir kareye denk düştüğüm ve işte b/ölüyorum üçgenlere.

Sonra açısını hesaplıyorum tüm olanın bitenin sonra da üstüne toprak atıp günün yeni güne d/okunmak amacıyla gecemi gündüz bilip gündüzü de ölü.

Bir rotam varsa dönüşü olmayan.

Bir alıcı ise içimdeki verici olan kalemimle iz düştüğüm.

Her serpintide akıma kapıldığım ve akın akın hizaya gelen cümlelerim ve hala bir umudu saklı tutuyorum içimde elbet durduk yere de değilken.