Card image cap
Olmuyor

Ölümü d/işleyebilir miyim, bayım? Hani, siz aşkla maytap geçerken öykündüğüm mutluluk mu bana bir beden büyük gelecek olan? Eh, ne de olsa bir ömür perhiz yaptım ve nefsim sonunda lanetin çukurunda yandı kül oldu.

 

Boyum kadar acılarım var, bayım hani size anlatmaktan haz etmediğim gel gör ki hayatın da mefkûresi tüm olup biten bir de kabından taşan elbet fukara yüreğimde domdom kurşunu önce seken sonra gözümün içine içine sokan ve kırık büyüteç camını kâğıdın üzerine tutup da yalnızlığın odasının penceresinde bir yangına mahal verdiğim.

 

Her şey gelip geçiyor mu sahi?

 

İyi de bizim buralardan gelip de geçenlere hiç şahit olmadım ve Tanrının büyüklüğü dışında nemalandığım hiçbir büyüklük de yok.

 

Kul yapımı ne varsa tamir görüyor bense kırık yüreğimle iştigal ederken kalemin d/okunaklı tınısı ile kendimce onarıyorum sefil benliğimin kırık müdavimlerini tıpkı aşkın asasına konan kırık kelebek gibi bir de kırıp da dişlerimi yeniden onaran dişçinin koltuğunda çektiğim acı gibi.

 

Dokunulmazlığım olduğunu söylemeden geçemeyeceğim bir de görünmezliğime şahit iken sadece Yaratan nezdinde görünürüm ben bir de kim ise onay verdiğim randevu sistemi ile iki çift kelam ederim.

 

Sözcüklerimse hürriyetimin şafağında yanan bir gece lambası tıpkı gecenin ferinde ışıldak misali çırpınan pervanenin küskün kanatlarında konup da yok olmamın an meselesi olduğu.

 

Öykündüğüm hiç kimse yok ki öncemden ayrı tutayım ve öldürmekle yükümlüyüm elbet az evvel düşünce iklimimde seken rüzgâr gibi nereye savruluyorsa sözcüklerim ve dikiş tutmaz yeminlerine düş mimarlarının, gönderme yapıyorum. Az evvel kondular içimdeki avlunun duvarına ve nöbetçi gardiyan saat tuttu.

 

Bir gök cismi olma ihtimalim de var ne de olsa metaforlar ve meteorlar sayesinde var oluyor içimdeki kaçkın şair ne de olsa tabularını sadece yazarken yıkıyor ve sadece yazarken âşık onun sefil yüreği hem de evreni titreten ve tütsüleyen gözlerinde aşkın maviden sağanaklar örüyor bilinmezin giriftinde bilindik bir teamül olma ihtimali ile altı üstü sancağına seriyor sefil yüreğini ve kanlı sözcüklerini bir vampir gibi emip içine çekiyor tıpkı kanlı gözyaşı ile beslenirken içindeki humuslu toprak.

 

Her doğrum yaptığım yanlışlarla geçerlilik kazanıyor bu yüzden yaptığım yanlışlara minnettarım ve bu yanlışlar sayesinde doğuyor yüreğimin güneşi hem de sabrımın sonsuz olduğu şükrüne doyamadığım.

 

Sevginin gölgesinde uzanan nice yeis ve tohuma kaçan nice şiir elbet gün yüzüne çıkmaya asla teşebbüs etmeyen binlerce cümlem kilit vurduğum yüreğimin ambarında tozlanan ve küflenen ve binlerce alt geçit kimselerin ruhu dahi duymazken kimsesizliğimle sürüyorum yine içimdeki o humuslu toprağı.

 

Benzemeye çalışıyorum kimi zaman çevremde kim varsa prim yapan…

 

Olmuyor, bayım çünkü ben hisse senedi ya da külçe altın gibi kar gütmüyorum sadece zararına sevip zararına kendimi tüketiyorum elbet himayesinde Rabbimin düş kuvözümde iyi kötü şiir yüzlü bebekler büyütüyorum sonra da onları boşluğa salıyorum artık kimse kapışan benden çıktılar bir kere o yüzden içimden düşen taşlarla biliyorum ki mezarımı da genişletiyorum ve her yeni şiir yeni bir hayal kırıklığı taşırken küfe küfe içten pazarlıklı tüm şiirleri de sonsuzluğa uğurluyorum.

 

Olmuyor, bayım.

 

Ne senle oluyor ne sensiz.

 

Olmuyor, bayım.

 

Ne şiirlerle oluyorum ne de şiirsiz geçiyor ömrün ve akşam pazarında el sıkışıyorum imgelerle hani, reddi güç kabulü güç ta ki…

 

Ol, dedi mi Rabbim.

 

İşte o zaman seviyorum ben.

 

Yürü ya kulum, dedi mi…

 

Koşuyorum ki çığlıklarım arşa çıkmışken…

 

Sahi gün yüzü görecek miyim bayım belki de sen asla benim güneşim olmadın ve olmayacaksın da gel gör ki kendimi kandırmayı hep sevdim.

 

Ta ki; asla batmayacak ve beni kandırmayacak bir güneşe rastlayana değin sen, benim güneşimsin, bayım: ister kabul et ister etme ta ki solana değin içimdeki ışık ve yeni bir ben doğurana değin…