Telaşla severken unutulası bir
ayrıntı giyinen günün gizemi belki de kara gecenin şerri…
İsyan akşamlarından dökülüyorum.
Döküntüsü dünün ve dökümlü etekleri
ömrün şimdilerde içine saklandığım kadar karanlık değilim ve içmediğim kadar
hayal biriktiriyorum kucaklarımda.
Köpüren deniz ıssızlığa göz kırpan ve
şehrin temaşası bense acı acı öten bir vapurun peşindeyim ve içimde saklı şehir
içerlediğim kadar da düş biriktiriyorum küpeştesinde sözcüklerin.
Usulca üstünü örtüyorum özlemin ve
ufka batıp çıkıyorum henüz çengelli bulmacaların olmadığı zamanlardan geliyorum
ve içimin yap-boz dağınıklığı misafirim yetmiyor yatıya kalıyor ve aralıksız
tozunu alıyorum hayatın bazense tozu dumana kattığım tek gerçeğim.
Kulp takmıyorum henüz hayata.
Bir düş’ ün yansıması belki de içine
düştüğüm tuzak ve bitimsiz bir sürecin tekrarı en çok da yitenlerin mezarını
eşelediğimiz.
Çöplük gibi zihnimden süpürdüklerim
ve doğaya yeniden kazandırmak adına çöpten verim almaya çalışıyorum. İzahı
olmayan çok şey var içimde dalgalanan ve çok insan peşinden sürüklendiğim ve
ben onları öylesine benimsemişim ki bir ömür…
Tanıdıklarım ve yakınlarım illa ki
esir düştüğüm son zamanlarda ise yabancılar eklendi hayatın sürgününde
yalnızlığın da süngüsünde saklı telaşlı ve şaşkın bir rüzgârım ben.
Devasa sessizlik ve bitimsiz rüyalar
güne eşlik eden üstelik gözüm açık gördüğüm bazense geceden transfer olanlar.
Anlatmak istediğim çok şey varken
öncemde şimdilerde anlamanın anlatısında saklıyım kısaca: kim ne diyorsa bir
bit yeniği aradığım ya da tam tersi: ben ne anlatıyorsam yanlış anlaşılmalara
mahal verdiğim ve üstünkörü bir hikâye değil de hayatın gerçeklerini sunmak
kadar çarpıklıklarından da uzak durmanın diğer adı iken ıssızlığı kabullenmek.
Düşe kalka büyümediğim bir gerçek.
Düştüğüm yerden kalkmasını da
bildiğim elbet çocuk yaşlarımı geçip yetişkin kimliğimle.
Tekelindeyim hayallerin belli ki
mihrabı dünün ve de kıblesi ömrün ve işte soyutlandığım o alfabe…
Albenili hayallerim de yok hani
sadece afrası tafrası bana geçenler bir de yalnızlığımı ıslıklayanlar elbet
ıskaladığım mutluluk pek bir hatırşinas kimi zaman bense kadirşinas kalemimle
yüklendikçe yükleniyorum o halde başlıyorum da anlatmaya en çok da sondan başa
dönme gayretim.
Bir sonsam bir de sussam var ya var
ya…
Elbet suskunluğum bana miras kalan en
bariz gerçek şimdilerde değil konuşmak aldığım nefes bile tartışılır vaziyette
yaşadığım kadar da yasadığım ve yaslandığım.
Sözcüklerden medet umduğum şu son on
yılım her biri sitemkâr bazense böbürleniyorlar sahneye çıkmak adına bense tek bir
sözcüğün peşindeyim ve kulağından yakaladığım gibi acımadan asıyorum çiviye.
Çivit mavisi annemin gözleri ve çivi
çiviyi söker diyenlerden elbet mahmur ve mağrur bir de mahzun iken insan.
Müdavimi olduğum hayat denen o sahne
bense oyuncu değil sahibesi olduğumu beyan edip tüm içtenliğimle evelemeden
gevelemeden insanlara sunarken içimi elbet bir içimlik de addedilen günlük yazı
ve şiirlerim oysaki ben ömürlük mağduriyetimi sonlandırmanın peşindeyim sözüm
ona yazarak sanıyorum ki yeniden döneceğim başa ve ölüm gibi mevsim gibi zaman
gibiyim…
Sınırsız.
Sinirli.
Sihirli.
Siması tanıdık duyguların sırtına
vuruyorum tam da boğulacakken bir sözcük takılıyor bu sefer gözüme ama: ve
istikrarla semiren duygularımı bir bir yağdırıyorum o sefil sözcüğün üzerine.
Kaybolmanın da ta kendisi hani yol
yorgunluğunu üzerinden atamadığım o tek sözcük ve işte bir ömür peşinde olduğum
neyse ben tek sözcüğü yakasından tutup da sunmuşken o boş beyaz sayfaya elbet
film kopmadan fidanlar büyümeden marifet bildiğim ilk cümle ile girizgâhı
kotarıyorum.
Manen güçlüyüm.
Madden yoksulluk sınırının bile
altında.
Sahi, ailem olmasa nice olurdu halim?
Üstüme alınmadığım bir hayat ya da
enflasyon değil hani peşinden sürüklendiğim ve işte en baş mağduriyetim peşin
peşin aldığım kitapların ve edebiyat dergilerinin eskisi gibi sık girmediği
kütüphanem.
Aklımsa ayrı t/uzak düştüğüm.
Nidalar var misal sürtüştüğüm.
Nazenin yüreğim var misal bol bol
burnunu çeken ve de…
Aklımın rafları artık kaç bin anı
birikmişse içine bir de dışa taşan ne de olsa alt belleğim ayrı döşenmiş gün
içerisinde kullandığım basmakalıp kelimeleri beğenmeyip da özenle sözcük ve
cümle seçerken yazma arifesinde ve işte değiş tokuş yapıyorum zihnimle ve alt belleğim
arasında kurduğum o izafi köprüde gidip geliyorum ve soyutlandığım hayattan da
öcümü alıyorum.
Bir göç mevsimi adeta neşreden ama
bildiğiniz mevsimlerden değil:
Ne çok tutuklu düşüm var ne çok
serbest gezen suçlular var içimde.
Ben bir periyim misal elbet ilham
perimin de kışkırttığı.
Ben bir melek olmalıyım belki de
tıpkı geçenlerde teyzemin söylediği gibi ve masum kalmanın bin bir yolu da
değil giriştiğim ben sadece içimi bozmuyorum ben sadece yalan söylemiyorum ve
içim dışım bir.
Haydi, diyelim ki Tanrı katında kabul
göreceğim iyi de dünyadaki gidişatım ne olacak?
Kim varsa içimi açtığım eklenen
zanlar var ismimin başında.
Hayli üşengeç hayli zor beğenen
bendeniz ve işte benden bir g/iz.
Mağdur kılındığım kadar da melek gibi
de kanatlarım varken…
İşin şakası bir yana seviyorum da
kanatlarımı: sırf yazarken ve severken de uçmuyorum hani ben gözüm açık düşler
görebildiğim kadar gerçeklerin de bilincinde huysuz bir rüzgârım.
Göğsümde saklı hurafeler.
Sırtımda heybem.
İçimdeki devşirme imgeler.
Tahakkuk eden vergi gibiyim illa ki
hissiyatımın bir yansıması olmalı gün sonunda siperine g/izlendiğim kalemim ve
yaldızlı yolu edebiyatın ve imece usulü yazıyorum:
Dünden miras ne varsa ve de günde
konuşlu.
İzdihama sebebiyet veren duygularım
ve ansızın içimin daraldığı ve tam da infilak edecekken…
Ve işte esir aldığım en başta annem
ve can arkadaşlarım onlar bile bana katlanamazken sahi ben nasıl bu hayata ve
kendime katlanıyorum ve de kanatlanıyorum ve lal sözcükler ve istikrarla idame
ettirdiğim hayatım.
Ruhumun röntgenini çekmeliyim misal
ve ne çok semptom giriyor işin ilginci:
İdam fermanım mı?
Yoksa yazmaya durduğum bir şiir mi?
Bir anlatı ve de yahut bir yazardan
alıntı ve sözcüklerin çekirdeklerini çıkarıyorum sonra tencereye boca ediyorum
ve şeker misali sevgimi ve imgelerimi katıyorum sonra da ben, ben olmaktan
çıkıyor sayısız ben buluyorum benliğimin alt b/ölmelerinde.
Bellek zaten pek bir dolu.
Bu da yetmiyor alt bilincimle
münazara ediyoruz.
Bense fincanda saklanmış bir fal gibi
bakıyorum da bakıyorum kâinatın ta derinine ve içime attığım ne varsa
fokurdayıp yazıya ya da şiire dökülüyor elbet tek bir sözcükten yola çıkıp da
sayfalarca yazmanın bana verdiği huzur neticesinde…
Şükür ki gün güzel bitiyor bir de
yüreğimi ihya etmişken bir de kendimi kucaklamışken…
Eh, o kadar da olsun, değil mi?
Sevgilerimle…
Çok çok teşekkür ederim
Tebrik ediyorum.
Kaleminize sağlık.
Esen kalın.
Saygılarımla.
Değerli hocam çok çok teşekkür ederim.
Eksik olmayın.
Selam ve saygılarımla değerli hocam