Terk edilmişliğin hacmi, mezhebi belki de şükrü…

Dümeni tam da kıracakken kafanın kırılması gibi bir şey bu: özveri ile harmanlanmış hayat denen mecranın s/onsuzluğa akışı ve derinlerde bir yerde bir ses sizi çağıran.

Günbegün büyüyen bir kirlilik dünyanın dokusu da dokunuşu da çok uzaklardan size uzanan bir el gibi.

Minnet ettiğim tek bir Allah’ın kulu olmadı ama çok sevdiklerim oldu öyle ki kendimi ezip geçtiğim.

İster adına aşk deyin ister alışkanlık ve yanılma pahasına yaklaştığım insanlar sonra da yana yakıla dert yandığım ve zaman içerisinde gerçek yüzünü yavaş yavaş gösteren insanlar. Yoksa tek yanlış ben miyim, diye defalarca muhasebesini yaptığım ve içimdeki yaslı çocukla münazara ettiğim.

Kapış kapış sevgi.

Kayboluşlara selam çakan sevgi.

İzbelerde dahi saklı olsa o tek sevgi kırıntısı tırnaklarımla kazıyorum toprağı ve hayatı ve illa ki dokunuyorum o tek sevgi kırıntısına ama yetmiyor devasa bir rahmetle büyüyor sevgi.

Sebepli sebepsiz kolayca sevebilirken şimdilerde görüş alanımdan çıkan insanlar yüzünden isyanlardayım derken tövbe ettiğim derken af dilediğim ve soruyorum Yaratan’:

‘’Benden nefret edenleri nasıl nasıl oluyor da bağrıma bastım Tanrım? Hem sen değil miydin benden dolayı yaratılmış her canlıyı sevmenizi emrediyor diyen?’’

Soru sormayı bırakalı epey oldu bu yüzden bazen havada uçuşan kimliksiz cevaplar ve cümleler gördüğümde içime dönüyor ve temel yapı taşını oluşumun tek tek diziyorum tuğlaları…

Ah, evet, ben de taş kafayım hep de demez mi bizimkiler?

‘’Nota kafa nota mermer.’’

İyi de ben bir sehpanın mermer yapısı değilim üstelik zihnim iyi çalışır ve analitik zekâmla nasıl da övünürdüm bir zamanlar…

Yaş aldıkça ve de yas bir ikileme düşüyor insan:

‘’Yine mi bozguna uğradım?’’

Sevgiyi küçümseyenler bir de ahkâm kesenler:

‘’Sevgi doluysan nedir bu asık yüzünün hali?’’

İyi de ben sevmek adına baş koymuşken bu yola ve tüm duygularım çarpıtılırken mümkün mü kendimden şüphe etmemem?

Bir inanç.

Bir realite.

Hayatın aslında kaos olduğunu yeni yeni idrak ettiğim ve ben bir ömür bu kaosa ben sebep oldum diye de içim içimi yerken…

Öyle bir manivela ki yaşamak ve öyle bir çıkmaza giriyor ki insan zaman zaman…

Mevsimlerden çaldığım şarkılar gibi.

Çaldığım şarkılardan nemalandığım duygular gibi.

Duygulardan çıkıp da yola kalemi elime her aldığımda delice aklımdan geçen düşünceler ve ben onları yok sayıp idareyi kaleme devretmişken.

Bir gizin peşinde.

İzin almadan sevdiğim; izin almadan her gün yazdığım ve izin almadan kendimden, kendimden nefret etmeyi başardığım…

Tutarsız duygular cumhuriyeti kalbim.

Turkuaz adı olmayan duygular.

Turuncu saçlı güneş ve işte yüreğimi ihya eden gecenin karanlığı ama en sevdiğim içimdeki aydınlıkla gecenin feri olduğum ve bil mukabil sefil yüreğim, diyerek sevginin neferi olduğum…

Az evvel Nilüfer Kuyaş’ın yazdığı kitapları karıştırırken denk geldiğim yine yazarın kaleminden dökülen cümleler:

‘’Karasevdamsın sen benim karasevdam…’’

Kime seslendiğini de üstüne basa basa vurguluyor: elbet hayatının vazgeçilmezi bizlerin vazgeçilmezimiz annelerimiz…

Her rengin bir öyküsü varken ve her anne-kızın da ömür boyu süregelen çatışmaları.

Bir izlekse içimde saklı ve bir çocuksa büyümeyi istemeyen ve hala annesinin küçük kızı olarak kalmayı başarmış…

Bu bir başarı addedilse de çok insan küçümsemiştir beni anneme bu denli bağımlı ve sevdalı olduğum için hatta en başta annem nasıl da kızar bana:

‘’Beni benle bırak ve artık benim için endişelenmeye bir son ver.’’

Yalandan ettiğim yemin yalandan onay verdiğim ama o uyumaya gidip de nasıl da gider gelirim odasının kapısına nefesini dinlemek adına ola ki gördüğü bir rüyanın ertesi uykusunda bağırmış olsun aklım başımdan gider.

Her renk onunla güzel iken ve de yaşamak ve sırf o, Gül, diye seslendiğinde cevap veririm yoksa günlük hayatta kimse beni takısız çağıran dönüp bakmak dahi geçmez aklımdan.

Bir düş ürünü olsa bile mutluluk ben annemle olduğum her an ve de Rabbime açıp da ellerimi dua ederken, huzurlu ve mutluyum.

Kalemi elime aldığımda az evvel ne yazacağımı bilemezken bunlar döküldü kalemin kırık ucundan. Sahi, kalem bana mı kırgın yoksa ben insanlara mı kırgınım bu kadar?

Kızgınlıkla alakası olmayan belki de herkesin beni annemin beni sevdiği kadar sevmesi ve evet, bunun adı karasevda ve ben hala okula kırmızı paltosuyla giden anne kuzusuyum.

Bir itiraf bir çekince bir dua bir hayal… adı her neyse.

İliklerime kadar üşürken annemsiz bir dünya ihtimali def ederim zihnimden bu düşünceyi ve sadece Rabbimle konuşup O’ndan dilerim annemin yaşamasını ve sağlıklı ve mutlu olmasını.

Gelir-geçer duygular değil bunlar ama zamanla hassasiyetimin de arttığı ve dünyayı sırtımda taşıyor hissini anneme yansıtmazken onun gözünde tek damla yaş görmeye dayanamam ve de ayağına taş değmesin, diye gerekirse öne atılır ve ölümü göze alırım.

Önceki hayatımda keza annemin de önceki hayatında ben sahi, ona bu kadar tutkun ve tutkulu muydum ve bunları düşündüğümde içim yanıyor çünkü bir ömür anneme az çektirmedim desem yalan olur ve o rahatsızlığında ilk kez rolleri değişmiştik: o, benim kızım bense onun annesiydim.

Sevgiyle örtüşen nice duygu ve de:

Yanımda iken bile ona özlem duyduğum biraz uzağa gittiğinde merak ettiğim.

O benim karasevdam.

O benim, nefesim, ruhum ve sevgim ve mutluluğum ve şükür nedenim.

Bensiz bir dünyaya razı gelebilirken ve çok da önemsemesem kendimi onsuz dünyayı Allah bana yaşatmasın.

Her anne özeldir ama benim annem daha bir özel ve yüreğimin özgün ritmiyle boy ölçüşen sevgimle kat ettiğim yol belki de sevgimle kendime ket vurduğum ve benim yazmak ve sevmek adına öylesine çok sebebim varken en başta anneme söz verdim ben:

‘’Yazmayı asla bırakmayacağım anne mademki ilk destekçim ve ilk okuyucum sensin yazdığım bunca şeyi okumamanın bir önemi yok yoksa ben çoktan terk etmiştim yazmayı.’’

Yazımın da başında dediğim gibi:

Terk edilmişliğimin haddi hesabı yokken yeter ki, sen terk etme beni anne ve mademki benim anneme sözüm var…

Yeter ki sen iste, anne.

Seni çok seviyorum ve bir adım sonrası kalemimle olan ilişkim bazen sudan sebeplerle bazense kendime olan inancımı yitirip kalemi defalarca kırmaya yeltenmiş olsam bile kalem artık benim bir uzvum oldu tıpkı sevgiyle eşleşen cümlelerden ve şiirlerden kendime kurduğum bir dünyanın da boy attığı bu zorlu yolculukta elimin birini annem diğerini kalemim tutarken…