
Nutuk
Sebep-sonuç ilişkisi dumanlı
d/ağların efkârına parmak basan da bir ikilem bir o kadar mevcudiyetimi
sorguladığım.
Kulağımın pası siliniyor bugün,
temenni babında üç beş dua uçuşuyor rüzgârlı havanın tasasına düşmüşken rüzgârın
aslında ben olduğumu yeni fark ediyorum.
Şehrin gürültüsü yankılanıyor
mevsimin iris’inde büyüyen bir korku ve artık kadınlar apartman topuklu
ayakkabılar giymiyor.
Spora düşkünlüğüm ve sporun da niyazı
iken acıkan karnım ve bir bulut beni sofrasına konuk ediyor.
Başımın çaresine b/akıyorum ne de
olsa şerbetliyim annemin öğütlerinde s/alındığım kadar anne yüreğinin de
kocaman pencerelerine tünüyorum ve bayrak yarışında en öndeyim.
C/esaret bulamadığım için büyük
ihtimalle oysaki esaretin de ta kendisiyim ve burnumun aldığı kokuyu takip edip
şehrin tozlu yollarında bir daha yürümemeye ant içiyorum.
Soluk teni ruhumun elbette köşeye
sıkışan.
Aciz olmanın ötesinde atıl bir toprak
gibiyim her nedense nadasa alamıyorum kalemi ve mümkün mertebe izini sürüyorum
ruhumun.
Ah, s/efil benliğim ve kapıştığım
çocuk hayallerim ne de olsa desturu acının dünde takılmışlığımla yarına dikiz
aynası yerleştirip kendimi seyrediyorum konuk olduğum bulutun penceresinden.
Huyum suyum değişti işte öncesinde
ayda yılda bir kez nutuk atarken aralıksız konuşuyorum ve koşuyorum da üstelik
konuşlu olduğum sadece bir acil çıkış kapısı arayıp terk ettiğimde de vücudumu
fitillemek geride kalan hangi duygu ve düşünceden muzdarip isem sıktım sıyrılıp
da yan çizdiğim tüm hadiseler.
Eşref saatim kayıp belki bir ayıp
addedilen ne de olsa dar pencerelerden bakmaktan asla haz etmedim yine de
kuytuya çekilip en dar pencereye sokuluyorum.
Bazen bir martının ne işe yaradığını
düşünüp üşenmeden simit gagalayan o kocaman gagalarına ve geniş perdeli
ayaklarına bakıp da… gerisi gelmiyor işte ve arşınladığım yollarda illa ki
çıkmaz sokağa düşüyor yolum ve ket vurulan özgürlüğüme her daim kılıf geçirip
esefle kendimi kınıyorum.
Bazense bir su doku zamanında çözmeye
meraklı olduğum ya da adam asmaca ve top sektirmeyi beceremezken sokakta
oynayan çocuklara nasıl da imrendiğim.
Gelişen düş gücüme minnettar mı
olmalıyım yoksa yeni hayallerin açık kapısından girip de yine unutmalı mıyım
kendimi?
Kocaman bir artı parantez ve içinde
iksirli sayılar her ortak kümede neyle kesişiyorsa yolum ve kimsesizliğime
mahal veren toplum baskısı ve işte yüreğime askıntı olan onca mecazi söylem
belli ki ruhumun firar etme saati geldi çattı.
Göğün derinliklerine uzanmadan kendi
içimdeki dehlizden de çıkamazken ve bir çıkış noktası ararken yine kendimi
yazarken bulduğum.
Sözcükler kusurlu lakin.
Çünkü ben mutluluk özürlüyüm bu
anlamda sözcüklerin dipçiği zaman zaman içimi acıtıyor bir de yalnız
bırakıldığımda artık göz yaşı filan da dökmüyorum.
Bir şafağın seyri ve müsait olmadığım
her gün dönümünde Rabbim ile baş başa ve kazan kaldıran isyankar insanlara baka
kalıyorum.
Hafta sonunun muzipliği ve ellerinde
içki şişeleri Kadıköy’ün yollarının tozunu attıranlar gecenin sihri ve
dokunaklı bir vaveyla sözüm olan özgürlük addedilen ve çocuk yaştaki gençlerin
alkole düşkünlüğü hele ki cumayı cumartesiye bağlayan gece oldu mu…
Sözüm ona Anadolu yakasının en nezih
muhitlerinden ve burnumuzu silerken bile affedersiniz, dediğimiz günler nasıl
da geride kaldı.
Çayla sarhoş olduğum.
Ayranla uykuya daldığım.
Bazense bir bardak su eşliğinde bir
çift güzel ses ve kahvaltı masasına çöreklenen peynir-ekmek gibi.
Ve işte hala sebepler arıyorum
insanları sevmek ve benimsemek adına oysaki karşımdaki dengeler dengesizliğin
ta kendisi.
Bir selam bir kelam ile iyi giderken
suç unsuru ne çok şey.
Bazen neşeli bir ses tonuyla
seslendiğinizde.
Bazen coşkuyla günü karşıladığınızda.
Genelde sevgiyi kutsal bilip
kendinizle dahi yüz göz olmaktansa…
Çözümsüz denklemler ve de.
Renklerin cinsiyeti nasıl ki
tanımsız.
İçinizdeki şarkı nasıl da makamsız.
Gücünüz her yetmediğinde dualara
sığındığınız ve ne zamanki bıçak kemiğe dayansa sabrınızı değil sonlandırmak
Yaratandan nasıl da daha çok yardım istediğiniz.
Bir paket bisküvi gibi kelimelerin
tadı: bazen tatlı bazen tuzlu.
Ve içtiğiniz şerbet elbette gözyaşınız
en çok da Rabbinize yakın insanlardan uzak dururken diğer yandan için için
sevdiğiniz nice insan hatta ve hatta bir yabancıya dahi sempati ile bakıp bir
Allah’ın selamını da baş göz edip nihayetinde yaftalandığınız genelde alaya
alındığınız.
Düş gücüme mademki bir ömür yenik
düşmedim ve şimdi yeni düşlerin kurulma vakti gelmedi mi en çok da yüreğinizin
alarmını sevgiye ve umuda kurduğunuz…
Sebepsiz de sevebilmek ne basit ve sonuç
olarak kendinize ve Rabbinize yaklaştığınız.
Yerli yersiz bir hezeyan dalgası ve
adını henüz koymadığınız günün de göbek adı umut iken.
K/andırmak mı?
Kanmak mı?
Kayrası mı yoksa gölgelerin ve kayıp
gezegenlere yolculuk yapıp deste deste hoş görü dağıtmak mı?
Bir kereliğine de olsa gülümseyebilen
insanlara öylesine ihtiyacım var ki… yeter ki neşemi ve yaşama sevincimi
sonlandırmaktan vazgeçsinler.
Teşekkürler, Rabbim bana verdiğin her
şey için üstelik insanların benden mütemadiyen çaldıklarına rağbet etmeyip
kendime yeni ve küçük sevinçler, mutluluklar bulabildiğim elbette detayların
kucağında ben hala tamamlanmayı bekleyen bir yap-bozun da kayıp parçalarından
biri iken elbette mealim illa ki umut ve sevgi ve şimdi d/okuduğum her gün için
inancımı sonsuz kılıyorum ne de olsa hayat yeni bir parantez daha açtı ve
kendimle barışmaya az kala.
Sevgi her güçlüğü yenmekten başka işe
yarar mı sizce?
Elbette en çok da dualarınızda saklı
tuttuğunuz insanlar adına baş koyduğunuz bu yolda bizzat kendinizi keşfettiğiniz
bir şiirin öznesi olmasanız bile siz zaten size biçilmiş hayatın başrolündesiniz
kimi zaman rolünüzü çalsa da insanlar yeter ki siz yok sayın tüm karanlığı ve
karanlık gölgeleri.
Yaşamak hiç bu kadar güzel olmamıştı.
Sahi, öyle mi?
dost emeğine kalemine yüreğine sağlık selam ve saygılar
Çok teşekkür ederim dostum. Selam ve saygılarımla.