Bir düş takvimi adeta meylettiğim
hırpani yolculuğuma sekte vuran nice esaret nice rivayet.
Konuşlu olduğum şu sağanak misal
konduramadığım kadar ölümü koyuvermeden yaşamak adına.
Bir resital bir resmigeçit.
Münazarası dün değil günde saklı.
Muhabbet etmekten de öte iç sesim
haykırırken ben aslında teslim oluyorum kaderime.
Bir lütuf ki ömrün sunumu…
Kordan heceler közünde saklı özün de
sözün de bir olması adına s/özlendiğim mi yalnızlığın dalkavuğu hüzün
yağmurunda…
Peyderpey ölen bir şeyler var.
Paye vermediğim münafıklar var lakin
hani olur da: Allah hidayet ve merhamet verir, diye beklediğim.
Göçmen kuşlar çaldı kapıyı bu gün ve
yol verdim onlara.
Yoldan çıkmış iblis ve müritleri
yüzüme gülerken bilemedim kazdıkları çukura kimin düşeceğini.
Bir cendere içinde.
Bir cemaat belki de bekleyen
dışarıda.
Hürriyetim ve hüviyetimse kayıp meali
Allah katında saklı.
Cehennem çukurları var önümde ve arka
bahçesi hayatın cennet bildiğim cennet bellediğim cinnet akşamlarına sarkan
feryadım.
İvedilikle d/okuyorum renkleri
sökükleri de dikiyorum.
İhbar ediyorum saklı düşlerimi ve
yorgunluklarımı.
Depreşen mevsim daralan yollar ve
tümsek dolu rüyalar yine de yine de…
Hayra yoruyorum gördüğüm rüyaları.
Hüzne banıyorum bayat ekmeğimi.
Riayet ediyorum yalnızlığa ve sirayet
ediyor sessizlik bilumum gölge bilumum isyan bense Rabbi zikrediyorum.
Yeteneklerim köreldi mi nedir…
Yatıya kalan hüzün bulutları bu gün
başıma yağdı.
Takibindeyim kaderin belki de
kaderdir beni kederle takip eden.
İnzivada geçen ömrüm kundaklandı ya ve
işte o dokunaklı vaveyla.
Sırlar serili şehrin surlarına.
Sorularla bezeli umut.
Ufka dönük gecem gündüzüm.
Ah, keşke uyduruyor olsaydım olan
biteni.
Kan ağlamıyorum kanıyorum.
Kanıyorum ve yeniden kundaklanıyor
yüreğim.
Kardığım o dehliz ve nüvesi iklimin
ve mütereddit ruhumla münakaşa etmeden yaşamayı arzu ederken…
Gökteki güneş.
Yeryüzünün çekirdeği.
Çitilediğim değil çatık kaşlarım hiç
değil belki de gözlerini benden kaçıştıranlar ve yılan gibi sokanlar.
Bir özlem ki içimde hâsıl olan.
Bir özneyim ki ne kayıp ne gizli ne aşikâr.
Bir dilekçe adeta imzamı attığım
belki de bir veda hutbesi okumaya sevmeye doyamadığım yüce Peygamberim.
Fısıltılar var ayyuka çıkan.
Sesler var ruhumu bastıran.
Ve işte o devasa rahmet ve maneviyat
ocağımı ayakta tutan.
Bitenler var kabullenmediğim.
Başlamaksa yeniden nasıl da imkânsız
kaldığım yerden yeni bir başlangıç mı inşa etmek yine de olmazın olur ne varsa
olmadık neyse Rabbimin, ‘’ol’’ dediği ve diyeceği.
Metruk heceler var münzevi
kavşaklarda müridi sessizliğin görünmeyen güçler var.
İrdelenecek ne çok şey var bir o
kadar hiçbir şey.
Eşkâli kayıp emsalsiz hüzne riayet
eden bir avuç hüzün var batağında boğulduğum ve çıkabiliyor olmanın da mucizevi
farkındalığı ve beklediğim müjdeli haberler var.
Münferit bir sözcük gibi ruhumda
seken.
Mütereddit varlığımla müzmin bir
hayalperest olmak da doğamda saklı.
Güleç yüzü sönen güneş karanlığı
delemediğim bir acı silsilesi.
Kayda değer ne çok ne de az şey.
Bir baltadan çıkıp da yola sap
olmanın anlamını ararken bulduğum yeni kendim: evet, yeniden buldum kendimi bir
şeyleri kaybetme noktasında aslında kendime henüz rastladım.
Tasvip etmediğim ne çok şey tahayyül
edemeden de boca ettiğim duygular ve düşünceler sürüncemede kaldı işte ve
ihlaslı bir bakış açısıyla soluklandığım hastane koridorları ve hortumlar ve
kablolar ve nice ilaç, şifa versin diye anneme diğer hastaların da beklediği
şifayı Rabbim versin İnşallah her acı çeken kimse Rabbim yardımcısı olsun ve
onların yakınlarının da…
Bir gün dahi göremediğimde içimi
kaplayan özlem şimdilerde zirve yaptı ve annesiz kalma ihtimaline yakın ya da
uzak olmam elbet yüce Rabbin tecellisidir.
Dualarım ve yazdıklarımsa teselli
bulduğum.
Köküm sağlam derinde olsa da birileri
koparmak istiyor ait olduğum toprak ve üstümdeki ölü toprağı ile filizlensin
diye umut ve güzellikler ben her güne günbegün büyüyen bir iman gücü ile
başlıyorum beni yarı yolda bırakmayan iken yüce Huda, arkamı sıvazlayan umudun
da eşliğinde bazen yalnız bazen kalabalık acılarla günümü ve hayatımı
resmediyorum.
Bir şiirden de fazla ya da bir
nesirden bir neşri varsa duyguların kalemimle dile getirdiğim ve hoyrat rüzgâr
nefesimi keserken anlıyorum da bir insanın nefes alamamasının ne zor olduğunu
ve ket vurduğunu hayatına ve sağlığına ve işte nefes versin diye Rabbim ve de
güç ve sağlık versin diye anneme, gidip geliyorum o uzun koridorlarda bazense
gidip geri dönmüyorum.
Bir milat.
Bir de miat.
Bir de mikado çöpleri gibi dağıldığım
ve dağıttığım hayatım.
Yeter ki hayat da mutluluk da sevgi
de umut da kaldığı yerden devam etsin, diye meylettiğim kadere ve huzur
dilerken sadece susuyorum iç sesimin müptelası iken kalem bense kurallara
riayet edip sağdıcım meleklerle hemhal gözüm yollarda beklerken bir o kadar
neyi beklediğimi de bilmeden elbet, hurra ruhum hurra hayat hür vicdanımla ölü
nefsimle katık ettiğim günüme bazen ektiğim bazen sektiğim bir duygunun da
tarifi yok iken ne zamanki aklıma annem gelse ki çıkmazken de aklımdan…