Yorgun bulut, sözcüsü umutların.

Sevdalı terane düşkün aşkına ve özrüne.

İthafı bir selam bir seda bir kelam

Gönül yorgun olsa da zaman zaman

Ve kürediğim kadar sevgiyi

Latif bir şiir daha eşlik eder damarımda akan kanın

Çözülmezliğinde

Sıçrayan cihana

Kırılan narın sonsuzluğa denk ve müteşekkir parçaları.

 

 

Şehirsiz kalmış bir hüzün dalgası ve ölü kimlikler nar gibi bazense nazenin sıfatlar salınırken göğün de kural dışı ısrarcılığı ve parlaklığı düşlerin.

 

Fısıltılar büyüyor ve şehrin yorgun surları kimsesizleri ağırlıyor tıpkı ağırlaşan kanatlarında ölümün, istikrarlı yalnızlık ve acı kol geziyor.

 

Endamlı yürek sesi araz yüklenip ve sevecen kuşlar rüzgârda telef olurken.

 

Geçit vermese de sağanak, sözcükler bombalıyor şehrin ışıklarını ve sokak lambası yalnızlığına çemkiriyor ve hitap gücüne yenik düşüyor gece ve kalem: şair ki, esrarlı sessizliğin müdavimi üstüne üstük şair olduğunu kabul etmeden sözcüklerle raks etmeyi şiar edinmiş lakin şairliğin huyundan suyundan nasiplenmenin ötesinde o, bir gönül işçisi.

 

Kozasında saklı sırlar mehtabın.

 

Aşkın kanatları parlak.

 

Sevda muhtıra veriyor karanlığa ve çöküyor dizleri dizelerin.

 

Uleması yüreklerin ve karanlığın çığlığı şiirlerde ses buluyor.

 

Göçmen kuşların ruhuna Fatiha okuyor mezarlık bekçisi ve her ölü kuşu ağırlıyor zimmetli yüreğinde ki mezarın sekmelerinde ölüler cirit atıyor elbette görünmezliğin indinde buna şahit olan sadece mezarlık bekçisi.

 

Bir saltanatsa hayat…

 

Lafügüzaf, azizim, demenin meali iken iksirli sözcükler…

 

Bir serenatsa sevgi… ne mutlu sevene.

 

Yalnızlık çatırdayan karpuz gibi ve kelek çıkıyor her seferinde ve beyaz teninde aşkın ölü imler tehdit ediyor şehri ve sevdalıyı.

 

Kanatların uçuştuğu.

 

Zanların zamlı tarifesinde ve de.

 

Kıyama duran yürek ve şiirler iken zaafı kalemin, asla da nüksetmiyor pişmanlık ve vazgeçilmezliğinde sevginin ve yazma dürtüsünün şehrin ışıkları göz kırpıyor.

 

Şair bozuntusu itiraf ediyor her defasında.

 

Şiirler nidalar savuruyor.

 

Ölü ve yorgun ruhlar.

 

Kayrasında yalnızlığın göçebe kuşlar dirayetlerini kaybediyor ve gözü hala çöplükte yaşlı imlerin.

 

Tekerinde aşkın tekdüzelik yok sayarken düzenli acıyı ve nüktedan bulutlar seyyah bir şiirin doğumunu müjdelerken…

 

Kefil olmaksa acılara beyhude satırlar beylik söylemlere rest çekiyor.

 

Aklın iplerinde imler takılı ve sağanak daha da kuvvetleniyor.

 

Aşkın ibaresi ve bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…

 

Sakıncalı bir terane ve kodaman düşler ve külüstür yürek elbette seyyah bohça ve kalpazan ışıklar şehrin göbeğinde otağı kuruyor ve şehrin surları yalnızlığı ve yalnız misafirlerini ağırlıyor.

 

Yürekten firar eden yolcular ve evsizliğin de kimsesizliğin de mucidi ve müridi iken sokakta kalmış nice insan, aslında ekmeğini acıdan ve inançtan çıkarıyor her biri ve her nedense küçümseyen gözleri şehir sakinlerinin asla bilmiyor da; yalnızlığın insanı hidayete yakın kıldığını ve elbette sefaletin her zerresi aslında doğurgan hüznün İlahi aşka uzanan yolunda bir seferberlik çağrısı her halükarda çağlayan nameler ve gönül süzgecinden geçen ferah düşler ve de gerçeklerin acı dolu gerekçeleri.

 

Sonlanmaya dair bir manzume ise hayat.

 

Umudun da tefekkürü iken bağdaş kurulası ihtimaller.

 

Ve perakende satılan her acı aslında toptan maliyeti ve de sonucu inancın ve de sevginin elbette İlahi güzergâhta yol almanın verdiği huzura binaen dillenen çağrının da eşiğinde bir umut sandalı elbette sevginin ve inancın ucu bucağı yokken kanıksanası bir coşku aşkın sarmalında bir günceyi hayata mal eden her özlemle ve gizemle de şerh düşmüşken evren.

 

Sonsuzluğun ta kendisi ve de ç/ağrısı sancılı ömür illa ki sevdalı bir yolda huzur bulurken ve ilelebet huzura dönük yaşamayı şiar edinmişken.