Card image cap
Mutluydum bu bi̇r cüret!

‘’Bakışın olanağı kadar izledim sizi, yer karardığında uzanmıştım solgun ışıklar kayrasına.

 

Mutluydum; bu bir cüret!

 

Biz buyduk, şimdinin kuşkusuzluk adasında.

 

Ayrıyken bile birlikte, birbirine karışmış, evrende birbirine yansıyan bağı sürdüren nesneler dizisi gibi…’’ (Nilgün Marmara)

 

Muğlâk bir düşün yengisiydim bir de ısrarlı yalnızlığın muhatap kıldığı yarım avuç gizem.

 

Sulh niteliğindeydi farkına varmakla susmak arasında gidip geldiğim.

 

Dar cepheli bir düş’ün muhitine düşmüştüm ve içinin balçığında devinen yarım adalar, dehlizlerde kocaman boşluklara tekabül ediyor.

 

Hangi mimariydi ki göğün kulaçlarına eremezken…

 

Hangi sanrıydı da saklı hazinen bir kuruşuna değişmezken…

 

Övünçlerdi kıtalar aşan ve izleklerdi yarım ağız mutluluğun peygamber düşlerine hitabı sadece ve sadece inancın da suruydu serildiğim lahza.

 

Bir minnetti evren.

 

Bir minvaldi diğer taraftan.

 

İflah olmaz muhabbet tellalları aykırı düzenin ayrık otu olma yargısına denk düşüp de k/aralanıyordu göğün kapalı kanatları.

 

Adam boyu simsarlar; çocuk yüzlü ergenler bir de ergen düşlerin iniltisini basamak basamak çıkan düş mağdurları.

 

Eklemleri sızlayan metaforların; yürek burkan gök taşlarının da sırrıydı adeta o bağnaz ve kötü niyetli iblisin sessizliğine mazhar evrende uzun boylu yenilgiler ile yüreğin saklısını içen bir mühlet daha sunarken Tanrı.

 

Vardiyalı çalışan yalnızlık.

 

Aşka paye biçen serzeniş.

 

Bir de kulp arayan kulpsuz bahaneler…

 

Soytarı imlerin tekelindeydi ne de olsa evrenin b/atılına yürek burkan bir diyez ile notasız şarkıların güftesi olma özlemi şiirlerin.

 

Kanatların iz düşümünde kanamak idi olası.

 

Varlık tasalı da olsa tema’sı umuttu.

 

Yan çizdi bilyeler; şafağı attı gecenin ve öğretilerin mealinde sakıncalı söylemler s/aklıydı.

 

Aklın mimarı Huda’nın esintisi ile inanç közlendi; aşk şahlandı ve iman coştu.

 

Sanrılar nöbete durdu ve kimi sancılı doğum başlamadan sona erdi.

 

Ertelenmiş mutluluk mutlak yangının izini sürdü ve şehrin tebaası yenik düştü sitemine öğretilerin.

 

Konuşlandığım halede korunaklı dünyamın kapısını açmıştım ne de olsa insanlara ve bakir umutlara hele ki diyaframında ölüm saklı bir martaval ile hizaya geldi tüm değerler derken kayboldu ve kimi azman sanrı kundakladı gecenin minnetine yobaz bir hüküm sunarken göğün tanrıçası soluklandı aşkın pervazına konan buluttan alacaklı bir tınıda, mabedin bekçilerine sunuldu tanılar bir bir.

 

Ölümden korkmayan.

 

İnfaza dünden razı.

 

Muteber bir dünyanın kozasına hürmeten.

 

Dehlizlerin sunumunda karanlığın da peyzajında şakırdayan göğün temsilcisi idi rahmet.

 

Kutsanmış ne ise.

 

Doğasında ölümün hurafeler ıslıklarken gerçekleri ve gerçekler resmi geçidini sonlandırdığı bir minvalde bir ritüeldi yabani düşlerin temsilcisi gece bekçisine çemkiren bir kabadayının savurduğu her nida aslında baş veren umudun gölge düştüğü sakıncalı bir izlekti.

 

Tabanları acıyan masumiyet.

 

Bir de çapulcu imgeler.

 

Somurtkan bir temenni miydi de küpeştesinde ömrün, bir içimlik şehla düşlere sahip çıktı melekler?

 

Hangi lahit… demeye kalmadan.

 

Hangi ara öldüğünü de bilmeden.

 

Bir izdivacın yakın tanığı olsa da ikilem yüklenmiş Mayıs yağmurları soya ç/ekim ile ıskalandı ağlak yüzlü bulutlar.

 

Rencide edilen aşkın doğasında saklı acı ile aralandı yeniden dudaklarında iz sürdüğüm o rüştü ispatlanmamış sevgi melekesi ile çıkıp da yola tarumar olduğum bir yarım adada konduğum iskelenin pervazına tüneyen şahikanın kanatlarında umudu ve aşkı doğruyordum kendimce.

 

Kelaynak kuşlarına nazire yapan arpacı kumruları bir de inilti ile kıyıları döven dalgalar nasıl da muhafazakâr yapısıyla örnek oluyordu akımdan yoksun bir dürtü ile edası yorgun bir perinin çekimserliğinde boyut atlarken renkler, sokuldu maviye mütevazı yüreğin de perdesini açıp içine buyur ettiğim günü ve ümidi sonlandırmaktan vazgeçti Tanrı.

 

Yoldan çıkan bulutlara nazire yapan bir sağanaktım aslında bir çisil aslında bir inilti aslında hiçliğin kurguladığı bir varlıktım kimine göre eşkalim ve doğam tartışılırken ben olmaktan çıkıp biz olmaya yelken açmış düşlerin mağduruydum.

 

Varlığıma ket vuran aşkın isyanına yüz sürüp bir de racon kesen yüreğin doğasında iz sürüp…

 

Bir menkıbe daha doğarken.

 

Usulca fıtratım sızlarken.

 

İmlerde dolaşan hurafeler bir de göğün örtüsüne rest çeken siyahın zifirine ve ziftine taşkınlık yapan kötülük.

 

Buselerin nemalandığı o pembe bulutların da reveransı ile kök söktüren varlığına itimat etmekten çekinip kendimi geri çektiğim mabedimde ısrarlı bir şekilde saf tutup rahmetle eşleştiğim her yağmur faslı.

 

Öğrendiğime müteşekkir.

 

Özüme sadık ve özrüme de tanık iken melekler…

 

Sonlanmayı geciktiren tüm duaların da taşıyıcısı iken yüreğim…

 

Bir minvalde solduğumdu belki de enginlerin bana sunduğuna rest çekip…

 

Derken uyandım rüyalarımla restleştiğim bir saati bir asra denk tuttuğum o gök gürültüsü ile ürperirken için için ve dokunulmazlığında lanetin ihya oldum ölümün sırlaştığı bir zaman aralığına denk düşüp yeniden düştüğüm yollara Allah, diye diye…