Bir düşün sağdıcı aşk, manivelası ömrün söğüt dallarına serptiğim hüzünden taşan sağanak.

 

Yamalı mevsimden yangın yerinden kaçan ne çok şarkı makamına uzak bir farkı da yere göğe sığdıramayan heceler kurşunlanmış nakaratı adeta kuşkanatlarına değen ne hikmetse pazılı öyküler, miski amber kokan tebaası göğün hani çivi çaktığım o zeminde selama duran bir yeis gibi içimi kundaklayan düşün de meali her öykündüğüme sirayet eden yavuz hırsız göl kenarında ehli keyif bir sızı mesken tutmuşken yüreği şimdi uçuyorum sonsuzluğa ellerimde metinler uçuşan, kanaviçe desenli şarkılar sökün eden o vaveyla ve işte şahit tutulduğum mevsim az sonra öleceğime şerh düştüğüm bir düşün de muadili iken mutluluğa ket vuran…

 

 

Bir düşü daha erteledim anne…

Hani göğün kıymığı batarken yüreğime

Tabanları hepten y/ağladı düşler

Köklü bir hezimetti vakıf olduğum sancak ve aşk

Köküne kibrit suyu döktüğüm ömrü bizatihi

Öldürdüm ellerimle

İçimde balyalarca yaprak

Nar tanem nur tanem

Gözlerine serildiğim her şafak

İlle ki mavisi gözlerinde y/andığım kadar

Yaktığım ömrün kepaze ruhlar durağında

Gelenin gidenin olmadığı bir davet

Elbet içimde açacak günün ve umudun telaşıyla

Yalın ayak koştuğum taşlı yollar

Mutluluk hep mi hep mi uzak, anne?

 

Bir çivi daha çaktım gönlüme

Mehter marşıyla uğurlandım da bir ömür

Neye el attıysam yâd ettiğim çocukluğum

İçimden ırak neşenin akan salyalarına

Eşlik eden göçmen kuşların sehven konduğu

Bir kırık dal ki kalemin uzandığı ağacın kolları

Tıpkı sana dokunmaya kıyamadığım

Son zamanların güncesi

Sarkıtıyım işte mevsimin

Kapıştığım hangi bedbin yürekse

Sevilmeyi sanır mısın ki ben istemedim?

 

Bir kanaviçe bir yaygı

Sazların kırık telinde dama taşı oynayan yanılgı

Eften püften tutmadım da hiçbir işin ucundan

Bir tutan sendim elimden

Elbet devamı yoktu bu masalın.

 

Sözcükler ne yalan ne sıradan

Sana olan sevgim, Allah’tan sonra sana koşan

Yeter ki terk edip gitme benden evvel

Aşkın asaleti

Bir de yüreğin simetrisi

Sancılı bir şiire meyyal

Kopan kıyamet öncesi vuruldum da kaç kere.

 

Bir isyansa, haşa…

Bir yalansa, asla.

Ne gam, demeyi de öğrenemedim bir başıma

Aşıma katık ettiğim duaların

Başım gözüm üstüne varlığın, dirayetin

Hem sevmeyi de inanmayı da senden öğrendim.

 

Koşulsuz zeminde kir tutan

Kayrası dünlerin bazen ucunda kancanın

Sönmedi gitti feri aşkın, ilhamın

Nisan tasına dolan yağmur gibiyim.

 

Ne hurafelere kandım ne yalanlarına inandım,

Sakın sakın deme.

Öğretilerin her birinde kopup geldiğim cennetin usul sesinde

Elbet göğsündür huzura delalet

Şafağı atan dünya mı yoksa saklı son kehanet?

Bir de itibar etmediğim müzmin rüzgâr

Ne zaman ki ihanet ettim içimdeki aşka

Bitmedi gitmedi yaşım, yasım

Sen adımı fısıldadıkça.

 

Kaç öğünse hüzün başım gözüm üstüne:

O kalp atışın yorgunluğundan arda kalan

Acını asla vermesin Yaradan

Bir ikbal ki; yüreği feraha çıkaran

Elbet nefsimi öldürmenin verdiği huzur

Yine de kayıtsız kalamadığım nice acı

Karşıma alsam da tüm dünyayı

Sensiz geçmesin kalan ömrüm.