
Mürekkep kurumadan
Ölümü giyindiğimi hayal meyal
hatırlıyorum sancılı bir düş esintisinde mağlup geldiğime dair bir aldat belki
de ve evet, içimde kıpraşan mavi yanaklı ve endamlı bulutlar bir gövde
gösterisinde bulunuyorlar.
İçime saklanan bir böcek belki de
yüreğimi gıdıklayan ve feryadımın duyulmazlığında bir yankı içimde kendince
çalkalanan bir deniz ve işte şahikanın gözlerinde yanılgı içimdeki meltemi
dindiren bir eğreti otu.
Sözcükler parantez talep ediyor
kalemimden belki de kırık ucu acıtıyor boş sayfanın bakir ruhunu.
Karanlığını deliyorum ve efemine
gölgeler sökün ediyor.
Hala yıldız olma hakkımı kullanıyor
ve gökte patinaj yapıyorum.
Ilımlı olmalıyım ve mağrur ve de
mağdur.
Şimdi koyu bir çay demleyip de içine
balıklama mı atlasam geceyi sabaha taşıyacak ve sabahı kendinden edecek sonra
da mimoza mı koksa içimdeki bahçe hani çimlerini yeni biçtiğim hani yalın ayak
gezdiğim şarkılardan çitler diktiğim.
Mevsimin tenindeyim.
Tenimdeki gölgenin de feri sönmek
üzere.
Belki de mum dikmeliyim içimdeki
yatıra ne de olsa sabır taşı bellediler mizacımı. Hala kuru dallardan yapraklar
yeşerecek diye bekliyorum ve toprağa veryansın ediyorum ne de olsa köklerimi
salmıyor beni azat etmiyor.
Yâd ettiğim dünüm yok artık: ben yokluğun
kıyılarında salınırken maziye sahip çıkmanın da bir anlamı yok.
Anlamlar kurdeşen döküyor ve
sözcüklerin gözlerine kalem çekiyorum.
İri pırıltılar. Belki de bir aldatı
her gözde gördüğümü sandığım ışık elbet sönmeye dair nicesi ve bendeki ateşi de
söndüren.
Tanımsızlığı ifa ediyorum sözcüklerin
latif esintisinde fısıltılar saklı belki de aşkın öz suyunda mevcut özrüm.
Bir temaşa sanatı iken aşkın alfabesi
derin sızılar besliyorum ve içimdeki yayı daha da geriyorum.
Aşkın hükümranı bir kazanım belki de
renklerin batılı her hicap duyduğum ve karanlığın nankör dokunuşunda fısıltılar
mimliyor güzergâhımı ve tok gözlü sema çağırıyor ismimi.
Atıl bir yüreğim ben.
Aşkın ambarında gagalıyorum özlemi ve
çaresizliği ve bir batında açıyor içimdeki çiçekler ve akasya ağacına özeniyor
sümbüller bense bahşedilen güneşe meftunum ve yüreğin şiarı içtiğim günlük
şiirler ve beyitler.
Aksıran sesi ölüm meleğinin ve
girdabın fısıltısı.
Yay az sonra kopacak ve düşecek kova
burcuna.
İkizlerin tembel ayağıyım ve yüreğimin
aksanı hep savruk ve nemrut gölgelerle beslenen ay ışığına hicapta bulunuyorum
yıldız olmamın vasfı ise ışıldağım ve bir gül şehri isem Isparta’ya duyduğum
özlem ve aşkın da kayrasında dolunay şatafatlı yüreğimde büyüyen bir kayra.
İkame ettiğim satırlar.
İfa ettiğim ömür.
Aşkın teyakkuzu ve içime dolan hüzün.
Nisan tasında günün bir Haziran
şarkısıyım ve aşkın şakıdığı bağlarda türküler çığırıyor ölü şair ve ölülerden
medet umuyorum yine de yalnızlığın ve canlı olmanın mutunda soytarı nidalar
savuruyorum.
Yedi düvel aşkın ithafı.
Sancılı közünde dünün bir latif
esinti.
Sözcükler meskenim; sözcükler kalem
ve şimdi rötarla yazıyorum ve mürekkep kurumadan soluyor sözcükler azıcık
sağdan azıcık soldan kırptığım heceler ve miski amber kokuları ile ihya
oluyorum ve hüznüme kefil aşkıma sadık günüme meftun dünüme hasret yarınların
da meali iken az sonra yağacak yağmurun sunumunda o mis kokan çayır çimen.
Gizemin peşreviyim.
Gizin izini sürüyorum.
Bir semazen ki göğün nazarında
eteklerimden dökülen imgeler ve şakıyan şehir ve nice şiir sevdalı yüreğimde
kıbleme dönük yüzümle atıp tuttuğum mazim ve matemi yordadığım mahremi
giyindiğim meltem yalarken yüzümü tüm gölgelere minnettar çünkü ışığımla aydınlatıyorum
evreni ve az sonranın hayali ile dünümü b/öldüğüm heceler bir nebze de olsa
anda konuşlu bir nazenin yürek.
Sözcükler meskenim; sözcükler kalem ve şimdi rötarla yazıyorum ve mürekkep kurumadan soluyor sözcükler azıcık sağdan azıcık soldan kırptığım heceler ve miski amber kokuları ile ihya oluyorum ve hüznüme kefil aşkıma sadık günüme meftun dünüme hasret yarınların da meali iken az sonra yağacak yağmurun sunumunda o mis kokan çayır çimen.
Gizemin peşreviyim.
Gizin izini sürüyorum.
Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Canım arkadaşım çok çok sağ ol
Sonsuz sevgimle