Bodoslama sevdiğim bir düş’ e methiyeler yağdırdığım ve solan rengi güneşin.

Ne çok heyelan ne çok hezeyan ve hızlı atmaktan vazgeçmeyen heyecanlı kalbim.

Bir heves etmişim ki sevmelere.

Nefesimi ise boşa harcamışım.

Ölü nefsimin önünde saygıyla selamlıyorum içimde saklı kalmış masumiyeti ve ben dünyanın kirlerine ne bulaştım ne de niyet ettim bulaşmaya. Üstüme bulaşan kini ve kiri soğuk suyla yıkayıp hamt ettim.

Bir düş vakti düştüm ben bu aşka.

Hıdrellez sağımda Hızır solumda.

Ayan beyan öfke soluyor sözüm ona insan izlekleri.

Yitenler var.

Yetinmeyenler var.

Bir yitim addedilen kalbim ve hayatın nabzını tutmaktan vazgeçmeyen yalnız kalemim.

Sağdıcım işte o kalem.

Solumda dikili yıkılmak bilmeyen kale’ m.

Muhtırası verilmiş pek çok şeyin bense haybeden münazara ediyorum.

İklimlerden sonbahar.

Son turfanda sözcükler kıyasıya birbiri ile çelişen.

Niyetim saklı ve güncelliyorum da iyi niyetimi ama soğuduğum çok şey var çok da insan…

Hani, hani çok sevdiğim.

Yalanların yarattığı yıkım ve ben insanlara olan güvenimi son zerresine kadar kaybettim.

Kaybolduğuma dair dolanan sözcükler ve kibirli gölgeler.

Varsın gölge etsinler benim isteyeceğim ilk ve son ihsan, Rabbimin bana sonsuza kadar eşlik edip sevmesi ve koruması da.

Korunduğum aşikâr.

Arkamı kollama gereği ise hiç duymuyorum ve sadece önüme b/akıyorum.

Yerinden sökülen kornişler rüzgâr öylesine acımasız ve vurdumduymaz ki ben rüzgârın estirdiği şölene ve üşütmesine sevdalıyım. İliklerime kadar üşüyorum ve mutluyum.

Kış yüzünü yavaş yavaş göstermeye başladı işte ve hep de olan bu, değil mi?

Mevsimler sadık Tanrıya.

Meali hüzün ve rüzgârsa sonbaharın ben çoktan sözlendim mevsimle.

Hınca hınç duygular ve aklımın kütüphanesinde kalemimin eşliğinde yer bulmak adına sayfada, kelimeler nasıl da coşkulu ve umut yüklü.

Bir kelimeden fazlası içimde ç/ağlayan o şelale.

Çocuk gibiyim telaşlı; çocuk gibiyim şen şakrak.

Bakmayın hani bana aralıksız eşlik eden müdavimi olduğum hüzne yoksa nasıl değere binerdi yaşamak ve mutluluk?

Sözcükler saf kan asaletini sunan.

Yalnızlık da asil bir oluşum ve değişimden ben de nasipleniyorum yekte söylüyorum yok yere sustuğum koca ömrün geldiğim bu noktasında aralıksız soru üretiyorum yüreğime asılı o uzun liste ama kimseye de çıtlatmıyorum hani olur da…

Olur ya da olmaz gerçi neyin ne zaman vuku bulacağını kestiremiyorum ama kaderle el sıkıştığım günden beri de heyecanla bekliyorum akıbetimin ne olacağını ve artık korkmuyorum da ölmekten.

Makamı olmayan şarkılar var meramı içimde saklı.

Mecali olmayan bir kız çocuğu değilim artık: bir erişkinim ve eriştiğim noktada aralıksız münazara ediyorum kaderle.

İçimde saklı o soru listesi açık vermediğim.

Kalp gözüm sonuna kadar açık iken sormaya dahi yeltenmediğim soruların bir bir cevaplarını alıyorum ben kıblemde saklı ve tutunmuşken hayata ve de Rabbime tüm gücümle gözüm seğiriyor.

Beni anan biri var elbet şüphe dahi etmediğim O’nun bana sahip çıktığı kadar benim de Rabbime olan tüm teslimiyetim insanlara şaşırtıcı geliyor.

Mükemmel değilim ama yelteniyorum daha iyisine daha güzeline.

Mükemmel bir Mümin olmasam da bazıları gibi inancım günbegün büyüyor ve arşı alaya çıkıyor coşkum ve iç sesim.

Dış ses baskın çıktığını sanıp aralıksız kesiyor yolumu ama umurumda değil çünkü olması gerekeni yapıyorum:

Doğru ve net.

Dürüst ve umut dolu.

Ayağımdan altından defalarca kayan o zemin bense eminim her düştüğümde yeniden ayağa kalkmanın verdiği gurur ve şükürle hedefimden milim dahi sapmıyorum.

Bir aparat adeta kalemin mizacı. Bollaşan vidalar ve aklımın da ruhumun da atan devreleri.

Sıra dışıyım.

Sırasız ölümler geçiyor gözümün önünden ve de aklımdan.

Tövbe edip içimi açıyorum O’na aslında an itibari ile olan bir şey değil bu bilakis anbean ben O’nu aklımdan yüreğimden çıkarmazken yeniden doğduğumu müjdeliyor kâinat.

Kanaat ettiğim kadar mutluyum ve kat ettiğim yol kadar.

Uçuşan yapraklar bense hala dalımda asılıyım ve kopmaya niyetim yok dalımdan ve niyetim yok kökümden ayrılmaya.

Sağlam bir inanç benimki ve gerisi geliyor elbet O izin verdiği takdirde.

Renkler susuyor gök ağlamaklı ve dünde kalan bir izlek de değil bu sadece hep olan.

Bir acının dik açısı.

Başım dik ve duygularım sökün ediyor bir bir nasıl da pervasız ve evet, ben iman ettikçe büyüyor hayal dünyam ve kalem soluksuz yazıyor azığa aldığım her düş ve de her gerçek.

Solan bir günün ve solan bir dostluğun ardından biliyorum ki: tek dostum var benim dün de bu gün de yarın da.

Dünya kibirli ve yalancı ve isyan yüklüyken itaat ettiğim kadar Rabbime ve içimdeki iyi niyete asla da sonlanmayacak bir dostluk bu…