Yorgun bir iklimim adeta: meali
ikilem yüklü ve tedirgin…
Sözcüklerin yok durağı ve beklemeye
aldığım mutluluğun dünde kalan sönük neferiyim.
İçimdeki izdiham.
Soluklandığım her şiir ve yazılası her
kelam.
Yalnızlığın izotopu ve söküklerin
saçıldığı bir gizin de tutanağında saklı verdiğim her selam.
Ruhun dökükleri ve aşkın esintisi ve
yalnızlığın minvalinde can çekişen duygularım ve belleğim; beden ki azığa
aldığım yürek ki koyu gözlerinde karanlığın şafağı beklediğim şafağın dahi
şafağının attığı.
Meylettiğim bir ikram var kendime
sunduğum göreceli hazzın hasretinde otağı kurduğum göğün mabedinde ve
yeryüzündeki kırıklar bazen bir vaveyla kondurduğum bazen fısıltı babında Sağır
Sultanın da ilk habercisi olduğu sıfatların güzergâhında, sahi neyin derdinde
olur ki insan?
Elbet hayat.
Elbet sözcükler nasıl da bayat.
Haset değil asla ve harf ihlali ve
işte hasretini çektiğim vatan toprağı.
Geç mi erken mi yoksa toprak olmaya
göz kırptığım?
Yalnızlık mı yoksa izafi bir
kalabalık mı maviden göğe tapınan kuşların göç mevsimine atılası bir kanca
misali sarktığım pencereden sarkıttığım şecerem ta ezelden…
Ve işte o minval…
Ah, sırdaş yüreğim ve taptığım ulu
Rabbim.
Ve işte biz olmaya meylettiğim bir
ömrün meali elbet elbette vatan toprağı ve insan sevgim ve göçebe duygularım ve
geçkin suskulardan ördüğüm bir izlekte saklı kaldığım.
Hüzün bohçam tıklım tıklım.
Neferiyim hüznün, azizim:
Var mı bana ve hüznüme yan bakan?
Ve ben ki: küllerinden doğan Anka
Kuşu ve ben ki; Araf’ta kaldığım bir ömrün şekli şemaili…
Hey gidi hey, mazim ve asi yüreğim ve
azman dalgalardan başımı alıp da vurduğum kıyısı ömrün ki Ummanlar kadar geniş
gönlüm ve feraha çıkmaya tembihli…
Her aksadığımda.
Her aksırdığımda.
Her akiste dem vurduğum ve demlenen
mizacım.
Kölesiyim yüreğin: var mı diyeceği
olan?
Kürediğim ömrü varsın çöpe atmış
olayım.
Öznem aşikâr.
Özlemim ayan beyan.
İnsan sevgim ve bir adım ötesi:
Canım ülkem var mı bize yan bakan?
Rengim pembe ve ruhum göçebe.
Engeller ne ki? Yeter ki yüreği
engelli olmasın insanın.
Saçmalar yağdığında saçmaladığım.
Salkım saçak duygularımdan
nemalandığım.
Külyutmaz yetilerim ve insan sevgim
ve anneme aşık ve Rabbimden dilediğim ne varsa elbet saklı Allah katında…
Boykot ediyorum hayatı ve boyuyorum
baştan aşağı beyazla.
Beyazım ben.
Beynamaz rüzgâra esefle söylendiğim.
Sözcüklerim rugandan ve yüreğim
pamuktan ve giydiğim zırh demirden ve alaşağı edildiğim kadar ters yüz ettiğim
iç dünyam.
Dış sese kafa tutmadım mı bir ömür?
Heyt…
Var mı ruhuma yan bakan?
Kalemse manidar ve benim sığındığım
tek kale’ m illa ki kalemim elbet Rabbin izniyle yazıp çizdiğim ve nefes
aldığım bazense tökezlediğim ve işte hocalarıma sığındığım ve işte öğrenci
ruhumla atıfta bulunduğum ve işte…
Kıymete binen her sözcük aşkın ilamı
ve ilanı ve idam fermanı yazılası ve yakılası mektuplarım.
Rengim.
Rakımım.
Yitik mazim.
Karambole giden ömrüm ve yarınlarım…
Noksan sözcüklerim var efkâra
b/andığım.
Nazı niyazı ise tükenmek bilmezken
insanın.
Şiarımsa âşık kimliğim artık ne
gelirse aklınıza ve ilk aşkım rahmetli babaannem sonra karşıda oturan o çocuksu
gülüşü ile tav olduğum komşunun oğlu ki bir kere yolda çarpışıp da afalladığım
ve aval aval bakarken yüzüne çocuk aklımla çözemediğim bu duygunun nidalarına
esir olduğum bir ömrün de güncesi ve de güftesi iken yazdıklarım…
Sona ramak kala ölümden kurtulduğum
kaç kere hayatımda uçurumu boyladım ve son aydır daha beterini yaşadığım ve
şükürler olsun ki: ölümün kıyısından defalarca dönen biricik annemin evine
teşrifi ile daha da büyüyen manevi dünyam ve Allah aşkım.
Tek kozum sevgi.
Kozam elbet sevgiyle örülü.
Kös kös yaşamadığım kadar kof
varlığında kimi hayatın bense mücbir sebeplerden küflenmiş duygulardan başımı
alıp da korunda ömrün közünde umudun ve kanatlandığım duygular kadar kanat
açtığım hayatın da rotasında muhafaza ettiğim üç temel olgu:
Elbet sevgi büyüyüp de İlahi Aşkla
eşleşen ve umut ve inancın temeline serptiğim ne çok tohum.
Tohuma kaçan külüstür duyguları yarıp
da yarenim kalemle vakıf olduğum sonsuzluğa olan düşkünlüğüm ve doymak bilmeyen
kalbimle arşı alaya çıkan hayal dünyam ve zirve yapan hüzne biat…
Beterin de beteri var/mış demenin bir
sonrası ise…
Annemin bana yaşattığı hüznün
duvarlarına eklenen yeni katlar ve yeni duvarlar ve yeni acılar ülkece
eşleştiğim ve insanımın ve güzel ülkemin acısını derinden hissedip paylaştığım
ve niyazımı büyüttüğüm ve niyazımda saklı vatan sevgimle eriştiğim hidayet ve
hüzün balyalarına eklentisi ruhumun.
Göçebedir duygularım.
Geçkin olmayan sözcüklerim.
Gelinin duvağı.
Hayatın durağı.
Sözcüklerin künyesi ve son yirmi
gündür acıma acının eklendiği ve güzel ülkemin kayıplarına ve kırılan fay
hattına bakıp da kırılan kalbimin yanında sadece bir zerreye tekabül ettiği…
Hüzün coğrafyasında saklı bizler ve
ülkemin her köşesi her bölgesi her şehri ve neşri ve işte neşrettiğim
duyguların örüntüsünde salkım saçak ruhun da güncesini yazmakla mükellef ve
günbegün eksileceğine daha da büyüyen bir hüzünle tüm ülke tek yürek olup
dağlanmış duygularımıza kalem çekip de karanlığı aydınlık kılmak adına el ele
verdiğimiz bu asrın felaketine yenileri eklenmesin diye canhıraş yaşar ve
birbirimize sarılırken ve de yürekten yüreğe inşa edilen sevgi ve vatan aşkıyla
akışkan hüzne nokta koymanın da gayreti içerisindeyiz elbet her birimiz.
En asil renk ve de en asi.
Asal sayılara özenip bir başıma
kaldığım da değildir hani ölüm öncesi.
Ötelenmiş olsam da bir ömür ve işte
beni biz yapan bizi bize sunan bu birlik ve beraberlik duygularının eşliğinde
İlahi Aşkın da neşrinde yakut gözlerinde vatan aşkının ve sevdalı bulutlardan
yağan rahmetin eşliğinde bizler nasıl da kucak açtık birbirimize.
Bu vatan aşkı ve bu insan sevgisi
mümkün mü yarı yolda kalsın?
Yarıladığım ömre rağmen içimdeki
çocukla koşarken en ön safta ve de duyguların hikmetinde saklı bir vaveyla…
Bana emanet Can’ım feda olsun canım
ülkeme.
Çocukluğumdan beri bana sunulan her
güzellik elbet devletim sayesinde elbet ülkem nezdinde bana kucak açan vatan
toprağım ve beni doyuran ve beni okutan ve hanem ve mabedim ve evim ve ocağım
ve namusum nasıl ki emanet vatanıma ben ki nasıl ki emanetim Rabbime ve
emsalsiz bir özveri ve sevgi ve umutla ve samimi duygularımla bağdaş kurduğum
iklimde nasıl da borçluyum ülkeme her sahip olduğum ne ise.
Ve de her birimiz ne çok şey
borçluyuz vatanımıza.
Yeter ki taş değmesin ayağına hiçbir
vatandaşımızın ve askerimizin ve polisimizin taş değmesin asla ve asla.
Ekmeğini yediğim ülkem.
Beni sahiplenen beni koruyan
devletim.
Millet olmanın gururu ile Türk
olmanın asaleti ile ve Türkiye olmanın da güvencesi ile asılı kaldığım bu
sonsuz minvalde niyazımda saklı her bir milimi ülkemin ve her bir vatandaşım ve
insanım nasıl ki bizi biz yapandır bu vatan aşkı ve sevdası ve işte illa ki
çıkacağız da feraha ve aydınlığa ülke olarak Türkiye olarak.
Ülkeme hizmet etmeyi çok istemişimdir
kendimi bildim bile bu bağlamda pek çok şey başarmaya gayret ettim meylettim
kendime göre başardım sayılsa da içimde kalan ukdedir: öğretmen olarak atanmayı
o kadar çok istemişken ya da bir öğretim görevlisi olarak akademik kadroda
olmayı dilemişken tüm yüreğimle ve de kaderimi kabullenip geri çekilmişsem de
bu coşkum asla dinmedi bir ömür.
Hangi renk olursam olayım ben en çok
bayrağımın renginde can buldum ve de can vereceğim çünkü ben bu ülkenin ve
vatanının gözü pek neferlerinden sadece biriyim.
Rabbim birliğimizi beraberliğimizi
hep korusun ve güzel ülkem sonsuza kadar yaşasın ve şanlı bayrağımız göklerde
dalgalansın.
Ülkemi ve insanımı tüm yüreğimle tüm
coşkumla nasıl da seviyorum:
Ne mutlu Türk’üm diyene ve de bu
duyguların önderliğinde yaşamanın verdiği umut ve huzurla hamt ediyorum yüce
Rabbime.