Card image cap
Maskesi̇z yarinlar

Yorgun mahlasları var sözcüklerin bazen burun kıvıran bazen buyuran bazense boyun eğen.

Bir sarkaçsa hayat sözcükler de sarkıtı yüreğin ve dikilen imgeler umut pazarında en çok da şakıyan öznesi emir kipine sadık bir özlemi de resmeden.

Sözcükler vakur ve aşkın ritmi sağır edercesine kulakları ve öznesi yok da kimi cümlenin ve sahipsiz bir imleç.

Göğün kodaman kanatlarında sayısız ufuk çizgisi kimine göre yazgı belki de al yazmalı bir gelin.

Şaibeli düşlerse kepengini çoktan indirmiş ve insanlığın soluksuz nakşettiği o meydan: güneşe misilleme yapan bulutlar ve bulutları talan eden kuşlar.

Yeryüzü ise Rabbine hürmetiyle sonları oynuyor bazen kasılan gün ışığı bazen perdelerini çeken mehtap ve kurak iklimlerden mağdur iken insanlık en çok da çivisi çıkmış iken dünyanın.

Kimi ise çivi çiviyi sökercesine sarılmış birbirinin boğazına ve rüzgârlar kimi zaman süklüm püklüm meleklerinse kanatları incelmiş hatta koptu kopacak.

Kâhin susmuş kehanetler çürümüş ve isyan bürümüş gözlerini insanların.

Sözcükler bazen yamalı genelde yaralı ve diken gibi battıkça birbirine kanamalı cümleler bozguna uğratıyor hepten.

İnancına sadık kullar da var gerçi azınlıkta ama.

Kuşlar küskün ve suspus tıpkı şarlayan akbaba laneti gagalamak adına uçuşuyor başında yavru kuşların.

Alıcıları ile oynuyor insanlar sökün eden.

Fabrika ayarlarına dönemiyor evren ve kaos yüklü bir gezegen.

Hırpani bulutlar var yolunu kaybetmiş tıpkı umut gibi.

Aşklar var çalınan çırpılan.

Sevda masalları unutulmuş.

Leyla da kayıplarda Mecnun da.

Varlığı töhmet altında masumiyetin ve aşka bağdaş kuran bir çocuk el sallıyor:

-Ben buradayım.

Ne gören var ne duyan.

Bir bulut ağlıyor ve Nisan tası yavaş yavaş dolmaya başlıyor.

Rahmet tepede.

Aşk azıcık buğulanmış gözleriyle keşifte.

Ezan sesi.

Hıçkıran bir kuş, kanatlarını çırpmaktan vazgeçiyor ve konuyor minarenin tepesine.

İmdat frenine basıyor bir yolcu ve acele ile iniyor trenden oysaki ortalık süt liman.

Salkım söğütler salınıyor.

Cümleler boyun eğiyor aşka.

Aşkın rabıtası belki de baba yadigârı o köstekli saat kendi dilinde konuşmaya başlıyor.

Derken başka bir camiden duyuluyor ezan sesi.

İnsanlık secde ediyor.

Ruhlar huzura yakın.

Gölgeler aydınlığa göz kırpıyor.

Çocuk yavaş yavaş susmaya başlıyor ve annesinin kucağında dalıyor uykuya.

İnsanlık uyanmaya başlıyor yüzyıllık uykusundan ve mağaralardan sesler duyuluyor derken çatırdayan yeryüzü ve infilak eden gök kubbe.

Bir huşu içerisinde adeta evren oysaki az evvel kıyametin öncüsü binlerce işaret ile tüm insanlık adeta kendinden geçmişti.

Yüzlerdeki maskeler çıkarılıyor ve herkes selamlaşmaya başlıyor en çok da hüzünlü kalplerin sevdalısı yüce Mevla hoşnut bu durumdan.

Kocaman bir güneş beliriyor üstelik hiç batmamacasına.

Bir rüyanın tasviri olsa da tüm olup biten bizler insanlık adına mademki umudu ve inancı elden bırakmıyoruz…

Bir çentik daha atarken solan güne bir tevazu ile sevmelere doyamazken kimi insan ve hayallerin ufkunda uçuşan yıldızlara da rahmet okurken en çok da yüce Mevla içini ve iç sesini okurken kulunun ve bizler de kalp gözüne sadık bir muhtıra verirken birbirimize daha çok sevebilmenin ve umudun da meali iken aydınlık yarınlara duyduğumuz özlem.