‘’Ve ölüler!
Çocukluğumda beni onca sevmiş olan ölüler! Adlarını andıkça ruhum buz
kesiliyor; insan yüreklerinden sürüldüğümü, kendi gecemde yalnız kaldığımı,
kapalı kapılarının dilsizliğinin karşısında, dilenci gibi ağladığımı
hissediyorum.’’(Alıntı)
Aşk aslında bir
renk körü mısraların tutanağında saklı bir fer bazen yenilen bir nefer kısık
sesinde evrenin tabulaşmış ne varsa fersah fersah uzağına kaçtığım.
Muadilim ise
bir iklim.
Muhtevası
yüreğin fikrime denk düşen zikrim.
Azadesi günün
bense ölümlü bir düşüm…
Şehir yorgun
gök nemli gözleriyle yağmur bırakmakta evrene.
Aşk ziyadesiyle
yıkık en çok da kıblemde rükû ettiğim aşkın yalnızlığına dönük yüzüm ve Rabbime
koştuğum.
Her minvalde
söylenen bir şarkı gibiyim belki de dinmeyen nakaratı yaşamın ve işte aşkın
cıngılına yenik düştüğüm ziyadesiyle yorgun ve de müptelası aşkın.
Mealimde
çentikler saklı.
Misal…
Sıra sayı
sıfatlarına denk düşen hicranım ve içime esen ters rüzgârın figanıyım belki de
firari bir sevdalıyım ben kendimi kendime düşman kıldığım hayatın sefasını
değil sefasını sürdüğüm hali hazırda hamt ettiğim kadar da var hani cihanın
afrasına tafrasına yenik düşsem de zaman zaman…
Bir rotam var.
Bir rengim var.
Hüznümse ırksız ve mekânsız ve zamansız ve
kuramsız.
Sızısı dinmiyor sözcüklerin asılı kaldığım
göğün tek muhatabı kibirli doğasında göçmen kuşların kinayesi yılların kasidesi
aşkın kabaran yüreğim ve tutulduğum aşkın fedaisi.
Bir komplimandır hem şiirler:
Darağacında salınan imgelerden başını
alamazken şair yakalandığı bir buluta dahi âşık olabilir çünkü aşk, kök
hücresidir şairin.
Mazlum sözcükler dinmez iken esintisi
sevdanın…
Manzumeler hız kesmez mademki şair
müptelasıdır sözcüklerin.
Hecelerdir huzur veren.
Hazzı doruklarda hüzün ise kaçak yolcuya bilet
keser.
Lakin yetmez…
Bileklerini keser şair ve dinmez akışı kanın:
Kanı asildir.
Kardığı ise düştüğü zemindir.
Kancıklar değil kaçıklar asla değil kaza eseri
düştüğü aşkın miladında sayıklayan bir hecedir işte Tanrının ve evrenin şerh
düştüğü ve onaydan geçen…
Aşkın bekası.
Bakaya kalan özlemin rüyası.
Sancılıdır mevsim gelip geçmez dinmez de bu
rüzgar ve üşüdüğü kadar şair üşüttüğü kadar da delice eser.
Bir yıkımsa dün.
Bir yatır meziyetinde iken hüzün.
Yatıya kalan duygulardan ördüğü kilimdir adeta
ayaklarının altına serilen cümleler ve şarlatan aşkın da dayatması duyguların
kapatması çöreklenen hüzne bedeller ödediği kadar da vardır hani.
Ederi olmasa da şairin.
Haznesi dolu dolu iken.
Kalemse evrenin bahşettiği en değerli
hazinesidir esir düştüğü.
Akça pakça göğün temennisi.
Uçuşan kuşların tecellisi.
Şiirler ise bir teselli mahiyetinde s/üzülür
gözünden ve şairin özü de sözü de birdir yine de inanmayın sakın ha, gerçek
olduğunu sandığınız yazdıklarına ki…
Şair bazen öylesine kapılır ki bu akıma.
Cereyan eden her duygu ruhundan bir salvo
sözcüklerden salsa aşktan kıyamete uzanan bir yasa mahiyetinde…
Şairin yası da döktüğü yaşı da asildir.
İçtenliğinden şüphe duyulmazken kıtalar aşar
coğrafyalardan sökün eden kaprisine de yenik düştü mü sevdanın…
Kat izinde saklıdır her duygusu bitimsiz aşkı
bitimsiz nazı niyazı.
Körü körüne sevmez.
Belki de sever körü körüne.
Ve işte kör noktasında şüheda mazinin kordan
heceler ısmarlar ilham perisine ve aşk meleği ansızın çalar kapısını.
Tecrit edildiği dünyanın soykırımı.
Teselli babında sevdiği kadar yalnızlığın da
iz düşümü.
Bazen bir rubai olur şair.
Bazen bir hikâye.
Yetmez lakin…
Yazar da yazar ne de olsa gönül borcudur
yaşadığı yazdığı ne varsa, kâinata.
Belki de izotopudur mevsimin ve layık olmak
adına Rabbine ve aşka…
İtibar gördüğü kadar ihbar eder duygularını ve
ihtimamla sever ve yazar şair.
Kıblesinde sönmek bilmeyen ateş.
Kulvarında da tek geçer hüznü.
Kapıldığı sevdanın ve rüzgârın şahikası
damgalıdır yüreği ve mühürlü dili kalemi ise sağdıcı.
Meylettiği kadar hazır ol da.
Mahal verdiği kadar duygular baş koyduğu
yoldan da yoktur dönüşü.
Her hazanda daha da büyür yüreği.
Her hazanda tavan yapar hüznü.
Adı şairdir soyadı olmayan ve mahlası aşktır
şairin bazen kayıp kıtalarda gezinen bazen aylak mısralarda esen rüzgâr gibi
içine estiği bir içimlik canında yaşadığı yaşattığı kadar hüzün denen kat
izini…