Card image cap
Koşulsuz yaziyorsam sevgi̇li̇ kafka

Rutin bir uzantı olarak addedilen bir de ayağımı sıkan rugan ayakkabılarım gerçi onları bir kenara fırlatalı çok oldu ama sıkıcı olan her ne varsa illa ki ayaklarım ağrıyor ve yalın ayak koşmak istiyorum gecenin zifiri karanlığında ve koşuyorum da karanlığa ve engellere takılmadan.

Aklımın limanları ıssız.

Kompartımanlar ise tıklım tıklım ve ben her ne zaman, sosyal mesafe diye uyarsam da insanları kahkaha ile karşılık verip üzerime yürüyorlar haricinde günün de ömrün de kıyılarına vuran tek kullanımlık maskeler ayaklarına dolanırken martıların.

İçimin idamesinde saklı gerekçeler.

Sözcük ırkında ayrımcılık yapmadan sırnaşıyorum sözcüklere aslında geçmişin hayaletlerini çağırıp basan afakanlardan soyutlanıyorum her maziyi andığımda.

Bir ayrımcılık ise dünün günle örtüştüğü ve elbet izahı da olmazken neyi neden yaptığımın.

Gözlerimin önünden gitmeyen resimle ve nereye koyduğumu unuttuğum okul yıllığımın ve işte yeniden çalıyorum okulumun marşını oysaki okulum da sınıf arkadaşlarım da çoktan unutmuşken beni.

Dirilen bir mazi.

Atimle sınırlı bildiğim kimse ve de.

Af çıkıp da salınmadığım bir hapishane.

Suçlu kategorinde ilk sırada ismimin üstü fosforlu kalemle çizilmişken ve işte çalan şarkılar bana geçip gittiğini söylüyor dünün.

Radarın aralıksız çalıştığı ve eşleştiğim insan izlekleri.

Ve adı da yolculuk işte hayat çeşmesinden akan suyun ölüyü bile dirilttiği gerçeği ve bunda payı olan yalanlar asla haz etmediğim ve söylemekten imtina ettiğim…

‘’Elbette bu yolculuğu yapabilirim ama yalana sığınarak.

Oysa yalana başvurmak istemiyorum. Ve zamanı geldiğinde o yalanı gözümü kırpmadan söyleyeceğim.’’ (Kafka)

Bir önsezi ise geliştirdiğim ve kendime düşmüşken yolum ve işte seninle yolumun yeniden kesiştiği bir anlatım elbet öykündüğüm ne sensin ne de bir başkası üstelik hayat ne sunmuşsa gözüm kapalı itaat etmişken en azından şimdi kalem neyi sunarsa kabullenmek payıma düşen ve bir bir yansıtmak içimden geçenleri.

Bir sentez ise tüm olup biten ve teyakkuzu ı/şıkların ve tüm şık gülüşler cezbediyor beni en çok da beni bana sevdiren insanlar bir o kadar tutarsızlıkları yüzünden beni bana düşman kılan insan mevsimleri ve sonlanmayan nefisleri insanların hele ki bir nefeste saklı iken gerçek ve yalan.

Koşulsuz yazıyorsam bunda pay sahibi olanlar var.

Aslında yazmama vesile olan bir tabur dolusu insan ve hatıra ve kum saati sürekli dolup boşalıyor gözlerimi kapatsam bile görmeye devam ediyorum tüm olup biteni.

Elbet bir tevazu gelişen ve mecbur olduğum yoksa aklım beş karış havada neyi bildiğimi iddia edebilir ve sunarım ki insanlara?

Kaçmaya teşebbüs ettiğim kadar üzerime gelenler oysaki benim üstüne gitmesi gereken gerçeklerin ve işte yazarak bunu ifa ediyorum kolaylıkla ve gecenin dökülen kirpiklerinde örüyorum şah imgeleri sonra ütülüyorum gözlerimi sonra da ruhumu soyup soğana çevirenlere aldırış etmeden baştan hüzün hırkaları örüyorum günün ve yarının meşrebine uygun bir de tezahürat yapıyorum sözüm ona yazdığım şiirlerle mesken tuttuğum bir edebiyat coşkusu iken ve eşlik eden edebiyat dostları ile her gün yeni farkındalıklar kazanıyorum, sevgili Kafka.

Ve işte senle beni ayrıştıran yegâne unsur:

Sen kilit altına almışken yazdıklarını gerçi benim de saklı tuttuğum sayısız yazı var alt çekmecede ama yazıp da paylaşmanın bir kez kanıma girdiği gerçeği ile aklım sıra içimdeki küçük çocuğu kandırıyorum üstün körü bir sevgi de değil bu hani bilakis yazmanın bir şekilde sosyal kıldığı bir coşku rüzgârı işte.

Çalıntı olmayan ne varsa bana ait.

Oysaki hayallerimin kap kaça uğradığı ve tüm gizini yitiren düşlerim bir de yeniden göreceğim düşlerimi de kalemle canlı kıldığım en azından düş görmem ve uyumam gereken saatlerde izafi bir uykunun neticesi kendimi avuttuğum yazın ekseni.

Şiar edindiğim ne varsa artık sözünü de etmem, sevgili Kafka ve senin g/izini içselleştirip yeniden seni yaşatmak ve dündeki kayıplarımı telafi etmek adına belki de kendimi ve duygularımı kayıt altına aldığım binlerce cümle.

Cümleten okuyan kimse.

Ruhumla özdeş hangi imge ise dökülen saçları gecenin ve hırpani yüreğimle maya tutan bir almanak elbet içimdeki lügat ve hezeyan düzleminde kelaynak kuşlarından da yok iken farkım yazarak geliştirdiğim o farkındalık ve yüzeye çıkanlardan çok daha fazlası beklerken beni keşfetmek adına.

Bir kâşif olmasam da.

Bir kâhin ya da.

Oysaki hayat bir metafor iken ve sevginin farz kılındığı bir eksende kayıp düşmem de an meselesi iken üstüne üstük defalarca ayağım kayıp da kendimi yerde bulduğum bir ömür gel gör ki…

Kaldığım yerden devam ettiğim gerçeği ile saklı tutmaksa ömrü bir anda ya da mekânı olmayan bir boyutta en çok da boyutsuzluğumla ip atladığım taş sektirdiğim ve her geçici noktayı koyduğumda, kendime lades dediğim…

Bir düş olabilirim mesela.

Bir de düşün eseri gerçekler.

Aslında kimi nereye koyduğum da değil bilakis beni insanların nereye koydukları.

Biçimlenen bir duygu sarmalı.

Kıyamda iken aralıksız ve beni ben yapan neyse.

Her irkildiğimde bir düş simsarı belki de uğruna savaştıklarım ve göze görünen sadece safsata yüklü bir hayattan kalan son kırıntılarla kendime ördüğüm bir elbise üstelik etekleri zil çalan şiirler ve gölgeler iken beni sobeleyen açtığım her parantezde öz alt kümemi tespit etmek adına giriştiğim heyecanlı oyun.

Girift ve soyut.

Girdapta saklı iken gizem.

Sözcük okyanusunda aslında tek bir harften ibaret ise amblemim ve omzumdaki apoletler üstelik kimselerin göremediği ve ben coşkuyla odaklanmışken ana en azından dünün küllerini süpürüp de yarınlara d/okunmanın arzusuyla teselli bulduğum her yazı ve sesleniş üstelik görünenden çok öte içimde hız kesmeyen umut dağı bir de yaslandığım Ulu Çınar…