Düşlerden arda kalan metruk heceler ve hava sahanlığında iklimin, peyderpey yükselen sesi hüzün geçişlerinin.

 

 

 

Bir hüzünden diğerine sektiğim

Aşkın akyuvarlarında saklı özlemi derin derin

Ta içime çektiğim.

Alyuvarlarım ise kanamalı

Kandırmaca bir aşkın saltanatı

Sürüp giderken

Hep mi sever insen içten içe?

Hep mi devir daim eder kader hece hece?

 

Sancılar sanrılı

Sanrılar yeknesak.

Sözcükler bazen kör bazen kor

Bazense yalın ayak.

Seyrüseferi ömrün geceyi teğet geçen yıldız gibi

Mefkûresi hüznün

Baltalanmış yüreğim

Nasıl ki bir manivelada kayıtlı sözcüklerin izi

Gizimle gömsünler beni

Hatta güldürsünler ilk ve son kez

Tek katresi dahi yeter içten sevginin

Bir imla hatası olsa bile aşk

Aş erdiğim elbet huzur ve sevgi.

 

Muğlak bir sunum gecenin hatırına sırtlandığım

Şiirden dökülen pul pul bazen yalnızlığımın

Kundaklandığı parmak arası bir kâbus elbet hayattan

Soyutlandığım

Güme giden mutluluk

Oysaki ben disiplinli bir askerim

Neferiyim de ömrün hüznün ve neyse

Emre amade düşlerim

 

Kolumdaki saatin diş izi

Hala çocuk kalabildiğimin de ispatı

Ne zamanki dişlesem bileğimi

Mademki bükemediler bileğimde saklı zinciri

Koparsınlar da kökten

Öpeceklerse hatırına sevginin

Baş veren gün gibi umudun

Kanadığı kanatıldığı bir bilinmez vaktin

İzinde gizinde ve sihrinde

Ayağıma dolanan kederin sisinde avazım çıktığı kadar sustuğum

 

Ne kuşluk vakti ne de sair an

Anı yüklü alt belleğimde seken kör kurşun gibi

Bazense vurulduğum şakağımdan

Kanayan hücrelerim yeniden can bulurken

Kolaçan ettiğim önüm arkam

Neyse ya da kim ansızın sobeleyen

O halde körebesiyim ben hayat denen güzergâhın

İndinde sevginin

İhraç ettiğim sözcüklerin her biri baş vermişken

 

Gecenin teninde seken bir yıldız gibi

Her kaydığım

Her kandığım

Her kaybolduğumda yeniden kendime rastlamanın

Mutluluğu

Asla da noksan olmadı hayatımdan

Mademki uğrumdur kalem ve şiir

Uğuruna vazgeçtiğim sevdanın ve mevsimin sönmek bilmeyen

Feri nasıl ki armağan bana Mevla’mdan…