Düşlerimin akan kirisin belki de
akışkan kini zalimin.
Ah, içimin manivelasında yan gelip
yatan sefil yüreğim ve işte karıncalanan iç sesim ve şüheda dünün hıçkırığı.
Bıçkın bir delikanlı gibi naralar
atıyorum yazmadığımda.
Biçare bir âşık gibi içime
kapanıyorum düştükçe yere kanayan dizelerim şakır şakır dökülen paralar gibi:
ah, nasıl nasıl da paralıyorum kendimi.
Çabuk tutmalıyım elimi bak işte kaçıp
gidiyor gecenin püsküllerine takılmış yorgun ruhum yorgun mizacım.
Bir tufanım ben tükettiğim ömür.
Türeviyim mazinin tünediğim boşluk.
Aklımın aryası yâd ettiğim dünün
öznesi ve özdeşi bir düşüm ben kemale erdikçe ertelediğim mutluluğa mim
koyanlaradır kızgınlığım ve işte ben yine kayboldum kendi içimde tam da
kendimle uzlaşıyordum ki…
Yöntemi yok sevginin.
Yol iz bilmeyenlerden değilim ben
asla da benzemem başkalarına ve işte doğaçlama sevdiğim kadar yüreğin radarına
takılı oklar ve gölgeler.
Harabelerde saklı tuşa gelmiş bir
vecizeyim.
Nazenin yüreğim.
Kisvesi ömrün kaskatı kesildiğim.
Aşikâr rüzgarım ben aşikar aşina ve âşık.
Hamt ettiğimin ertesi kalemle
buluşuyorum ve kaçkın sözcükler ve işte günlerdir peşinde koştuğum günlerdir
ruhumu çimdiklediğim ve tek duyguma rast gelmediğim: sadece ve sadece…
Hissizce kıvrıldığım yatak döşek öyle
ki başımın dönmesini dahi özlediğim ve hüzünlü yüreğimin de yerinde yeller
eserken.
Yangından ilk kurtaramadığım
belleğim.
Akabinde ruhumdaki kat izinin
kaybolduğu ve nasıl da düzgün düzenli bir geometri harikasıyım acı ölçerimin
kırıldığı açıölçerimle sabit ölçümler yaptığım.
Yüreğimin yongası değil yüreğimin
gönyesi elimde ve günde kaç defa tansiyonumu ölçüyorum ve görünüşe göre gidici
değilim bilakis ben kazık kakarım dünyaya.
Rötuşladığım iç sesim daha doğrusu
baskın dış sesin tuşa getirdiği ve nasıl da miskince salınıyorum evrende hissettiğimse
sadece boşluk hoşluk bildiğim üzünçlerden de eser yok iken belli ki ben de
düzene ve çağa nasıl da esir düşmüşüm.
Sanrılarım neredesiniz?
Sancılandığım her yazı/şiir öncesi
neden kalbim hızlanmıyor?
Gökte saklı huşu bense bir Hint
fakiri gibi meditasyon yapıyorum aralıksız ve duygu pınarım nasıl da kurumuş.
Neresinden baksanız on beş gündür
soğuk terler döküyorum ve kalemim günlerdir tekliyor.
Üşümüyorum.
Terlemiyorum.
Canım acıyor ama fazla değil.
Belki de yavaş yavaş benzemeye
başladım herkese ve insanların canını yakmanın yollarını arıyorum melek kalbim
birden bire iblis kesilmişken ve canımın yanmasını istiyorum şuursuz bilincimle
çimdikliyorum hem elimi hem kalemimi ve işte ikisi bir arada değil.
Teyelli yüreğim.
Taytay sözcüklerim.
Çocuk gibi sekiyorum ve gidip
geliyorum içimin meddücezrinde sabit bir katsayıyım oysaki ben hep bir kördüğüm
hatta binlerce denkleme denk düşmüşken mümkün mü olduğum yerde sabitlenmek?
Mutlu da değilim mutsuz da sadece
kopuk hayattan ve pandeminin ilk gününden beri günde kaç kere elimi yıkamışken
sanırım şimdilerde sadece beyaz sayfaları silip silip duruyorum elbet yazdığım
bir kelime ve birkaç cümle içime sinmeyip de başa döndüğüm ve sadece algı
eşiğimin değil acı eşiğimin de can çekiştiği.
Canım yanmalı oysa belki de yanan
yüreğimden kalan külleri de önemsemeden hiçlik makamındaki sızımı ve arayışımı
özlüyorum ve öznemi özlüyorum aslında neyi özlediğimin de farkında değil bir öz
veri ile şerh düşüyorum belirsizliğe ve merak duygum da kaybolmuşken.
Gün gecenin peşrevi.
Aşk özlemin türevi.
Mevsimse kodaman bir gülüşle
penceremi tıklatıyor.
Penceremizden eksik olmayan kuşlar
adeta alıcı kuşlar gibi kalemimi ve kelimelerimi çalmışken ve de gagalarken ve
işte günlerdir yaptığım o telefon konuşması aklımdan çıkmazken telefon acı acı
çalıyor.
Arayanı görüyorum ve meşgule
veriyorum ve aradan geçen bir yıl gibi uzun süren o tek dakika ve işte yüreğin
de teklediği kalemin de teklediği gibi ve günlerdir yaptığım konuşmayı
ikilettiğim.
Korkuyla tuşluyorum arayan numarayı
ve işte karşı t/araf açıyor telefonu ve eşlik eden o tanıdık neşeli sesi canım
arkadaşımın hani günlerdir uğruna gözyaşı döktüğüm ve içime kapandığım.
Uzun süre konuşuyoruz hem de dolu
dolu.
Gözlerim mutluluktan nasıl da doluyor
peşi sıra iyi dileklerini iletiyor arkadaşım ve işte üstümden ağır bir yük
kalkıyor ve bayram geçmiş olsa da benim bayramım bu gün elbet.
Kendime geç kaldığım gibi
sevdiklerime geç kalmaktan korktuğum ve dualarımın Allah katında kabul bulduğu.
Kendime gelmenin verdiği mutluluk ve
günlerdir can arkadaşım için üzüldüğüm yetmezmiş gibi empati yeteneğimle
eşleştiğim o kötü ruh hali arkadaşımın ve onda kendimi gördüğüm belki de üç beş
sene sonrasını şimdiden kötü bir mizansenle tahayyül edip de…
Hüznümü içime attığım ve kabaran
yüreğimin dalgalarında günlerdir kaybolduğum yetmezmiş gibi yakın çevremde
yaşadığım onca sıkıntı ve dert.
İşte her şey afişe oluyor ruhumun
işgüzarlığında yeniden rast geliyorum kendime ve kalemime azıcık nefret
edebilmekteyken kendimden yeniden düşüyorum yola ve kendimi yeniden sevmenin
yollarını arıyorum elbet ilk işim bu yazıyı yazmak olmuşken.
Geç olsa da bayram tadında bir gün
yaşıyorum ve doya doya ağlıyorum akabinde gelecek mutluluğu da dört gözle
beklerken kalemim yeniden hayata dönüyor kendimi yeniden bulmanın arifesinde…
Çok teşekkür ederim