Anlamsızlığın anlama hükmettiğini biliyorum artık üstelik onca pervasız anlamsızlık aslında hayatın çatı katında biriken su gibiymiş.

Sözcükler filan da tırmalamıyor içimi sadece şişkin mizaçlı bir sözcük olmayı dileyip içim de şişerken az sonra kendimi havaya salma telaşıyla iç içeyim en azından ferahlık babında uçan balon olma arzumu gerçek kılarım.

Günün asla bir mahlası yok işte gelin görün ki geceye yüklenen nice mahlas beni azıcık da olsa heyecanlandırıyor.

Hükmünü kaybetti mutluluk ve mutlak bir sevinç filan da dile getirmezken umudun balta girmemiş parmaklıkların tırmanıyorum yetmiyor içimi tırmalayan sessizliğe atıfta bulunuyorum.

Gece ayrı güzel gündüz ise güneşi kaybettiğimden mi ne, pek bir geceye öykünüyor ısrarla tutuşan saçlarımı ve yanan uçlarını de kesip yeni bir imajla sokuluyorum koynuna gecenin.

Hırlayan bir köpek olduğu aşikâr keşfe çıkmış geceyi koklayan lakin sahibi yok ortalarda tıpkı şehrin de sokakların da sahibi olmadığı gibi kimse artık kimlik kaygısı gütmeden.

Düş meclisi ise çoktan kapamış kapılarını zaten düşün düşün artık bir düş’e filan da çıkmıyor yolum yine de yalınayak dünde biriken düşlerden kendime inşa ettiğim o yıkık evin hayali gitmiyor aklımdan.

Kendime ikram edeceğim bir gülüşün bile düşünü kuramıyorum sanırım masalımın yarım kalacağına hemfikirim.

Ne ayyuka çıkan bir coşkum var hali hazırda ne de yarın mahlaslı bir şiire imza atma isteği belki de son kez istifa dilekçesi sunacağım evrene hem de kayıtsız şartsız ya da geç kalacağım ve öncesinde çoktan kovulmuş olacağım hayattan.

Zaten her şeyin de çıkış noktası bu değil mi?

Açık yüreklilikle itiraf etmem gerekirse meslek hayatımın en başında girdiğim işten resmen çıkarıldım hoş istifa dilekçemi zaten saklı tutuyordum alt çekmecede ama onlar benden daha hızlı davrandılar en azından iki aylık maaşımı harcamamış ve kötü günler için bir kenara atmıştım bile.

Ve sürecin seyri değişti o günden sonra:

Girdiğim her işten mademki kovulma ihtimalim vardı ve ben kafaya koymuş yüksek bir performans ve motivasyonla en iyi eleman olma ödülünü zaten almıştım ve zirveye çıkan yolda bir saniye bile düşünmeden istifa dilekçemi sunuyordum gerçi ödemek zorunda kaldığım tazminatlar ayrı bir delik açmıştı bütçemde ama.

Geceler çok da umurumda değildi hani o yıllar ve erkenden yatar sabaha da dinç uyanırdım kısaca herkes gibiydim bir an bile düşünmüyordum farklı olabilmeyi yine de farklı addedilen sayısız tipik davranışımla mizacımı da çok saklı tutamıyordum hani.

Bir düşüm yoktu henüz çünkü ben gerçektim ve para da gerçekti belki de kendime bonkör davranmayıp para biriktirmenin verdiği hazla otomatiğe bağlanmıştım nerede ise herkes gibi ve bir tık ötesi: onlardan fazla çalışıp farkımı da illa ki ortaya koyuyordum.

Tabanları yanmıyordu ayaklarımın ne de olsa bedenim değil aklımdı yorulan hele ki sunumu ile insanüstü gayretimin beynimin atıl hücrelerini bile devreye sokmuştum.

Ne çok kesit düne dair belki de keşfe çıkmanın mucizevi tınısında sadece iş hayatına hürmeten iç sesimi ve duygularımı yok saydığım belki de bu yüzden kimseyle konuşma ihtiyacı hissetmiyordum elbette iş dışında.

Yalpalayan bir evrak çantam ise içi gizem dolu bir metafordu masamda duran bazen yere koyduğum ama varlığımın da bir parçası.

Dosyalanmış evraklar neydi ki hele ki ilk gençlik yıllarımda aralıksız hayal kurarken artık ben bir iş insanıydım elbet beşeri anlamda para ile kurduğum ilişkide de oldukça tatminkâr ne de olsa çalış-üret ve kazan mantığıyla hayallerim değil sadece maddi getirisi idi elime geçeni de yok saymak adına tüm ihtiyaçlarımı geçiştirdiğim.

Her şeyin bir bedeli var/mış meğer hele ki tırnaklarımla kazandığım parayı yeniden eğitime dönüp de harcayacağım aklımın ucundan dahi geçmezken.

Budur belki de geceyi gündüz bellediğim hem okul hayatının son durağı iken geceler şimdilerde yazmanın keyfini illa ki gece sürdüğüm.

Bir gece feneri işte içimdeki darbuka üstelik çıkardığı sesi sadece benim duyduğum.

Ve B. Karasu’nun da vurguladığı üzere:

‘’Öyle düşünüyorum ya, gerçekten ne demek bu?

Öznenin ara sıra belirsizleşmesi.’’

Mademki önsezilerin bazen ön yargıların bazense içimizden tuttuğumuz temponun öznesiyiz ve işte geceyi de kalıcı kılmak adına nasıl bir özne olduğumu da hala kestiremediğim…